Tanrıça Atena\'nın dostluğu
Tanrıça Atena'nın ve babası Baştanrı Zeus'un, "ölümlülerin en üstünü" saydıkları kent krallarından Yunan Odisseus; Troya savaşından dönerken uğradığı bir kasırga vurgununda, yoldaşlarıyla birlikte gemisi batmış; tek başına tanrıça Kalipso'nun adasına sığınmıştı. Ne var ki tanrıça Kalipso da, Odisseus'a deli divane vuruluvermişti
O yüzden de tanrıça, Odisseus'u bir türlü ana ocağı İtake adasına salmak istemiyordu...
ARSIZ SOYLULAR SARAYA YERLEŞTİLER!
Bu arada İtake adasındaki Odisseus'un karısı kraliçe Penelopeya ve yeniyetme oğlu Telemahos; artık onun ölmüş olabileceğini düşünmeye başladılar ister istemez...
Odisseus'un kesinlikle öldüğünü düşünen kral-prens takımından birçok soylu kişi de, sözde dul kalan Penelopeya ile evlenebilmek için onun sarayına arsızca çöreklendiler! Çünkü bu damat adayları, dünyayı yönetmeleri için kendilerini tanrıların özel olarak yarattığını ve büyük yığınların da kendilerine hizmet etmeleri için yaratıldığını öne sürüyorlardı. O yüzden hepsi de sazlı sözlü bir şenlik, bir şölen içinde günlerini gün ediyorlardı sarayda! Bu yüzsüz adaylar; halkın söylemiyle, kral Odisseus'un "ak yünlü koyunlarını, paytak paytak yürüyen öküzlerini" kesip kesip yiyorlardı...
ODİSSEUS HEP AKLINI KULLANIRDI...
Bu durumu gören tanrıça Atena; tanrıça Kalipso'nun Odisseus'u özgür bırakması için Olimpos'taki tanrılar toplantısından ortak bir karar çıkarttı... Çünkü ölümlü insanlar arasında en çok sevdiği Odisseus, bir "homo faber"di; aygıtlar üretip onları kullanıyor ve her zorlu işinde aklını çalıştırmayı, sabırlı olmasını biliyordu. O yerine göre hem dülger, hem de gemide dümenci olmayı başarabiliyordu. Baltayı ve sabanı da kullanmasını biliyordu. Üstelik tanrıça Atena, Troya savaşları sırasında bir şeyi daha gözlemlemişti onun kişiliğinde: Odisseus gökyüzüne bakmasını biliyordu...Çünkü bildiği ve gördüğü dünya, ona dar geliyordu!...O yüzden emekçilerin tanrıçası olan Atena, onu çok seviyordu...
İşte tanrıça Atena; ülkesine dönemeyen Odisseus'un oğlu Telemahos'u yüreklendirmek için Olimpos Tanrılar Ülkesi'nden İtake adasına indi ve hemen kral Mentes'in kılığına bürünüp doğruca Odisseus'un sarayına gitti. Giriş kapısının aralığından sarayın avlusunu izlemeye başladı...
TANRIÇA DOSTUNUN SARAYINA GİTTİ
İçerideki avluda, damat adaylarının kimileri tavlaya benzer oyular oynuyor; kimileri kendi aralarında arsız kahkahalarla şarap bardaklarını tokuşturuyordu. Hepsi de kesip kesip yedikleri koyunların, sığırların postları üstüne yayılmışlardı. Konağın hizmetlileri de bu arsız adayların önlerine durmadan tabak tabak etler koyuyordu... Onların arasına da Odisseus'un oğlu Telemahos oturmuş, tasalı tasalı; "Ah, babam bir dönse!" diye söylenip duruyordu içinden. "Bu azgın adaylar, nasıl da çil yavrusu gibi dağılırlardı!" İşte bu sırada kapıda bekleyen birini fark etti Telemahos.
Babasının dostlarından biri olmalıydı... Hemen yanına varıp selamladı; elindeki tunç kargıyı aldı.. "Hoş geldin konuğum! Önce içeri girip yemeğini ye; sonra söylersin neden ve nerden geldiğini," deyip içeri buyur etti. Çünkü Akdenizli halkların geleneği gereği, bir konuğun karnını doyurmadan ona kim olduğu sorulmazdı!..
Bir hizmetli, getirdiği su dolu altın ibrikle, konuğa ellerini yıkattı... Kâhya kadın ekmek ve yemek getirip bir sofra hazırladı. Konuk biraz yiyip içtikten sonra, Telemahos; konuğun kulağına eğilip;"Sevgili konuğum, sana bir şey diyeceğim; sakın üstüne alma! Bu adamların yiyip içtikleri, çoktan kemikleri çürümüş babam Odisseus'un malı. Yani İtake halkının birikimleri... Ah, babam sağ olsaydı da gelip görseydi bir kez bu talancıları!..Ama o artık gelemez!" dedi ve içini çekti.
O SÖMÜRÜCÜLERDEN KURTULACAKLARDI!
Biraz sustuktan sonra kim olduğunu, buralara nereden ve nasıl geldiğini sordu konuğuna. Gök gözlü tanrıça Atena da, babası gibi görgülü, saygılı Telemahos'a; "Dinle beni delikanlı," dedi. "Adım Mentes; küreksever gemiciler olan Tafosluların kralıyım. Ülke ülke dolaşıyor; demir verip karşılığında tunç alıyorum...Babanla eski dostuz. Biraz önce limanda gemimi demirleyince duydum; artık o burada değilmiş. Sana söyleyeyim delikanlı, baban ölmedi! Bir adada kalıyor şimdilik. Onu orada birileri alıkoydu. Sakın beni bilici milici sanma! Kuş falından da anlamam! Ama baban buraya er geç gelecek, diyorum. Zincirlerle bile bağlasalar, buraya gelmenin yolunu bulacak. Çünkü her zorluğun karşısında bin bir çözüm üretir o!... Hiç üzülme..."
Telemahos, yeni tanıştığı konuğunu çok cana yakın buldu. Onunla konuştukça, onu dinledikçe içi açılmaya, rahatlamaya başladı...
Tanrıça Atena da; konakta ne var ne yoksa yiyip içen bu sömürücü asalak tayfasını biran önce kovalaması için, Telemahos'un yüreğinde ve beyninde isyan ateşleri tutuşturmaya çalıştı... Bu konuda biraz konuştuktan sonra, ivedi işleri olduğunu söyleyip evden ayrıldı...
Kral Mentes kılığındaki tanrıça Atena gittikten sonra Telemahos; hem babasını daha çok düşünmeye, hem de leş kargaları gibi evlerine çöreklenmiş bu beleşçi ve yüzsüz damat adaylarından daha fazla iğrenmeye başladı...
Hem dul kalan anasını, hem halkını bu sömürücü asalaklardan kurtarmanın yolları üstünde düşünmeye başladı...
Az önceki konuk ona büyük bir iç rahatlığı esinlemişti...
Hemen yerinden kalktı; bir süre sevinçle hoplayıp zıpladı...
Evrensel'i Takip Et