Gökten düşen heykel
Dillerde dolaştığına göre Palladyondenen o ünlü tanrıça heykeli, İlos ve yoldaşlarının Troya kentini kurma çalışmaları sırasında durup dururken gökyüzünden düşmüştü! Onlar da bu heykeli tanrıça Atena’yla özdeşleştirdiler ve onun adına yaptıkları tapınakta özenle saklamaya başladılar...
Daha sonraki yüzyıllarda, bu heykelin gerçeğinin kendilerinde olduğunu önesüren uluslar oldu. Böylece Palladyon’la ilgili öyküler; Akdenizli uluslardan uluslara, değişimler ve dönüşümler geçirerekten yüzyıllarca sürüpgitti... Ama pek bilinmeyen bir şey vardı: O da Palladyon öyküsünün tanrıça Atena’nın ta çocukluk günlerine dek uzanıyor olmasıydı...
ÇOCUKLARA SAVAŞ OYUNLARI ÖĞRETİLİYORDU
Tanrıça Atena, çocukluğunu deniz tanrısı Triton’un küçük kızı Pallas’la birlikte geçirdi... İki çocuk birbirlerini çok seviyorlar, aralarında değişik değişik oyunlar oynuyorlardı. Pallas’ın vurkırcı babası tanrı Triton da, büyüdüklerinde uygulasınlar diye onlara çeşit çeşit savaş oyunları öğretiyordu!Haliyle bu tür dövüş oyunları, giderek karşılıklı vuruşmalara dönüşmeye başladı! Bu iki çocuk; savaşçı tanrılardan öğrendiklerini, ayrımında olmadan benimsiyorlar, sonra da aralarında uygulamaya başlıyorlardı!..
Bununla birlikte savaş karşıtlığına ve daha da insancıllaşmaya doğru dönüşümler geçirecek olan tanrıça Atena; zeytin ağacını bütün Akdeniz halklarına armağan edecekti. Güzel sanatlara karşı üstün yetenekleri de olan bu tanrıça; bölgedeki gençkızlara dikiş, nakış, kumaş dokuma sanatlarını da öğretecekti... Böylece dünyamızdaki bütün kadın emekçilerin tanrıçası olacaktı...
SAVAŞ YNUNDAA TANRIÇA PLADON ÖLDÜ
İşte bu iki çocuk, büyüklerin öğrettiği bir dövüş oyunu oynarlarken, iş ciddiye bindi ve Atena, canı gibi sevdiği arkadaşı Pallas’ı kıyasıya dövmek için ardısıra koşmaya başladı. Bu koşuşma sırasında kızı Atena’nın düşüp yaralanacağını anlayan Baştanrı Zeus, o ünlü kalkanını Pallas’ın önüne dikiverdi!.. Zavallı küçük Pallas da, bukalkandan öylesine ürktü ki hemen bayılıp düştü ve bir daha da ayağa kalkamadı! Olaydan çok büyük üzüntüye kapılan Atena da; arkadaşının anısını yaşatmak üzere, kendi elleriyle oyup işlediği tahtadan bir heykelini yaptı Pallas’ın... Ve onun adını anıştıracak şekilde, bu tahta heykele Palladyon adını verdi. Daha sonra da onu bulutların üstündeki Olimpos’a götürüp babası Zeus’un sarayındaki bir salona koydu. Zaman zaman Pallas’ın bu heykeline baktıkça, Atena’nın gök gözleri dolu dolu oluyordu.
Günlerden birgün, ayran gönüllü Baştanrı Zeus; sarayına bir iş için gelen ve dünyamızı omuzları üstünde taşıyan tanrı Atlas’ın güzel kızı Elektra’ya hemen delidivane vuruluverdi!...Ve kızı yakalayıp kucaklamak istedi! Elektra da koşaraktan kaçıyor, Zeus da yakalamaya çalışıyordu. Artık yorulan Elektra; salondaki tahtadan heykel Palladyon’a sıkı sıkıya sarıldı. Zeus da, heykeli Elektra’nın ellerinden sıyırıp aldı ve sarayının penceresinden, yıldızlarla ışıl ışıl yanıp sönen o derin boşluğa doğru fırlatıverdi! Tahta heykel Palladyon da, yıldızlardan yıldızlara savrula savrula, Troya ovasındaki Gaflettepe denen yere düştü...
ZEUS HEYKELİ FIRLATIP ATTI
İşte o sırada kentin kuruluş çalışmalarını sürdüren Troya’nın kurucusu İlos ve yoldaşları, gökten düşen bu heykeli uzun uzun incelediler. Bu heykelin kendiliğinden, yeni kurulmakta olan bir kente düştüğüne göre, bunun kutsal bir armağan olduğu üzerinde görüş birliğine vardılar. Onu Atena’nın tapınağına özenle yerleştirdiler. Geçen zaman içinde bu Palladyon, Atena’nın heykeli olarak algılanıp benimsendi. Bazı tarihçiler; Troyalıların, bu heykelin aslını tapınaktaki gizli bir bölmeye kapattıklarını öne sürdüler...
Nice yüzyıllardan sonra Troyalıların başkomutanı Hektor, tanrıça Atena’nın kendilerine yardımcı olması için anası Hekabe’ye, Palladyon’la ilgili olarak şöyle dedi:
Evindeki en güzel, en büyük örtü hangisiyse,
Hangi örtüye en çok değer veriyorsan al onu,
Git doyumluk toplayan Atena’nın tapınağına,
Ört güzel saçlı Palladyon denen Atena’nın dizlerine...
BARIŞ İÇİN SAVAŞ BUYRUĞU VERİYORDU TANRILAR!
Troyalı bir tanrı bilicisi; bu Palladyon denen heykel, Atena’nın tapınağında durdukça, Troya’nın işgalcilerce ele geçirilmesinin sözkonusu olamayacağını söyledi. Troyalıların yenilmezliğinin bu Palladyon’dan kaynaklandığını öğrenen yağmacı Yunanlılar da; onu casusları aracılığıyla tapınaktan çaldırdılar! Ne var ki Latin yazarlar da; Troya işgal edilip ateşe verildiğinde, Roma imparatorluğunun kurucusu olan Troyalı Ayneyas’ın, ilk iş olarak bu kutsal heykeli yanına alıp Kazdağları’na sığındığını, sonra da İtalya’ya götürdüğünü söylemekteydiler. Gene onların söylediğine göre Romalılar; bu heykeli Vesta Tapınağı’na koydular.
Bu tapınakta yayılmacı Roma İmparatorluğu’nun yenilmezliğini simgeleyen ve hiç söndürülmeyen bir ateş yanmaktaydı. Bu ateşin bekçileri olan güzel rahibeler de, aynı tapınakta saklı tutulan bu Palladyon denen heykeli hem koruyor, hem de onu görkemli şölenlerle sürekli onurlandırıyorlardı...
Romalı krallar; sık sık tanrıça Palladyon’la konuştuklarını söylüyorlar ve tanrıçanınbazı ülkelere savaş açma buyruğu verdiğini söylüyorlardı halklarına...
Böylece halklar, hakları aralıksız kırıp gidiyordu...
Evrensel'i Takip Et