Boşluğa Yazmak, Havaya Çizmek
Fotoğraf: Envato
İlkyazlar umuttur insanlık için. Yaşam sevincidir, yenilenmedir de. Peki nedir ülkenin dört bir yanında bilim, sanat, emek insanlarını saran yoğun karamsarlık? Sakın yurttaşlar arasında başlatılan ayrıştırma olmasın nedeni. Ülkede çok seslilik yerine tek ses, düşünce ve ifade özgürlüğü yerine tek nefes politikasından olmasın. Yargı bağımsızlığı, yeni anayasa derken yaratılan korku iklimi mi yoksa? Gazeteciler, halkın bilgilenme hakkını sağlamaya çalışırken parmaklıklar arkasında buluyorlar kendilerini. Neyle suçlandıklarını bile tam bilemiyorlar. Evleri, iş yerleri, ikametgahları, aileleri belirli insanlar yargı önüne çıkarılmayı bekliyorlar cezaevlerinde. Tutuklamalar şimdiden cezaya dönüşüyor. Devlet Güvenlik mahkemeleri kalktı aman yeri boş kalmasın. Gelsin özel yetkili mahkemeler, özel yetkili savcılar. İktidarın sekiz yılda yapabildiği demokrasi açılımı bu olsa gerek.
Aylık Güncel Hukuk Dergisi’nin mayıs sayısında Prof. Dr. Köksal Bayraktar’ın yazısı “Düşünce ve Bomba” başlığını taşıyordu. Anımsayacaksınız, Avrupa Birliği Parlamenterler Meclisinde bir parlamenter Ahmet Şık’ın toplatılan taslak kitabını Başbakan Erdoğan’a sormuş, Erdoğan da verdiği yanıtta kitap taslağını bomba oluşturan parçalara benzetmişti. Şöyle yazmış Köksal Bayraktar :
“Kitap taslağının bomba oluşturan parçalara benzetilmesi, düşünce özgürlüğüne yönelik ağır bir niteleme olarak, uzun süre anılacaktır. Düşünce özgürlüğünün, sınırsız olması gerekliliği yönünde, kırk yıldan bu yana Türk basınının ve aydınlarının mücadelesi böyle bir benzetme ile bu kadar hiçe indirilmemeli idi. Düşünceye ve kişi özgürlüğüne saygı bir çağdaşlık görevi değil midir?”
Bilge hukukçularımızdan biri söylüyor bunları. Aslında hukukçu olmanız gerekmiyor. Nelerin nasıl yanlış işlediğini ve yurttaşa yanlış aktarıldığını anlamak için salt bu yazının tümünü bulup okumak yeterli, derim.
Haftalık yazımı Nâzım Hikmet’in dizeleri ile sonlamak istiyorum, Ahmet Şık, Nedim Şener, Vedat Kurşun ve tutuklu tüm gazeteciler için…
…
İlerleyen aydınlığın içindeyim
ellerim iştahlı. Dünya güzel.
Doyamıyor gözlerim ağaçlara
öyle ümitli onlar,öyle yeşil.
Güneşli bir yol gidiyor dutlukların arasından,
hapisane revirinde penceredeyim.
Duymuyorum ilaçların kokusunu,
bir yerlerde karanfiller açmış olacak.
işte böyle karıcığım, işte böyle
mesele esir düşmekte değil,
teslim olmamakta bütün mesele…
-Mayıs 1948-
- Yaşadıkça 17 Nisan 2024 04:01
- Çok beklemiştik baharı 03 Nisan 2024 04:20
- İki güzel insan 27 Mart 2024 03:59
- Yalnızlığımız 20 Mart 2024 03:39
- Güvercinli Kadın 13 Mart 2024 03:32
- Böyledir hayat 06 Mart 2024 03:40
- Şu dış güçler meselesi 28 Şubat 2024 03:00
- Güne bakarken 07 Şubat 2024 04:02
- Meydan Okuyorum 31 Ocak 2024 03:16
- Aydınlık için bedel ödeyenler 24 Ocak 2024 03:07
- Yaşamak şakaya gelmez 17 Ocak 2024 03:00
- Gidip gelen yıllar 03 Ocak 2024 04:55