Zeus’un kırık terazisi
KİMSE GÜCÜMÜ DENEMEYE KALKMASIN
“Tanrılar, tanrıçalar; iyi dinleyin beni,” diye söze başladı. “ Ben Troya’daki savaşı tez elden, gönlümce bitirmek istiyorum. Ama içinizden biri, Yunanlı ordulara yardım etmeye kalkarsa, benden kötek yiyecek! Sonra da onu yeryüzündeki Tartaros çukuruna göndereceğim!.. Orası Hades’in cehennemidir,duymuşsunuzdur. İnanmazsanız hepiniz biraraya gelip gücümü bir deneyin!
Örneğin beni bir altın halatla bağlayıp yeryüzüne indirmeye çalışın; gene de indiremezsiniz! Ama ben istersem, bu halatla hem sizleri yeryüzüne indirebilirim, hem de denizleriyle topraklarıyla birlikte yeryüzünü buraya çeker, Olimpos’un bir doruğuna asabilirim! Tekmil yeryüzü ve sizler, havalarda uçuşursunuz! İnsanlardan ve de siz tanrılardan işte öylesine üstün ve güçlüyüm ben!..”
Baştanrı Zeus’un hiç beklemedikleri bu atıp savurmasını duyunca bütün tanrıların dili tutulur gibi oldu. Uzun bir sessizlikten sonra, Yunanlıları destekleyen Zeus’un kızı tanrıça Atena; “Buyurduğun gibi biz savaştan çekilelim Zeus Baba; ama Yunanlılar da, sen öfkelendin diye yok olup gitmesinler!” dedi. Zeus da gülümseyip kızı Atena’nın kulağına; “Sen benim dediğime kulak asma, yavrucuğum. Sözüm sana değil! Ben seni herzaman kollarım,” diye fısıldadı.
ZEUS KAZDAĞLARI’NIN DORUĞUNA KURULDU
Sonra da Zeus, ayağa kalkıp tunç ayaklı atlarını koştu arabaya. O altın yeleli atlar havalanıp bir solukta binbir pınarlı Kazdağları’nın doruğuna indiler. Zeus doğruca kendi tapınağına gitti. Çevreyi bir sis bulutuyla sarıp sarmaladı. Bütün çalımıyla kurulduğu doruktan, savaşacak orduları, sahildeki gemileri süzdü...
Yunanlı ve de Troyalı erler, kendi mevzilerinde yemeklerini yer yemez, zırhlarını kuşanmaya başladılar.Troyalılar sayıca daha azdılar. Ne var ki eşlerinin, çocucuklarının özgürlüğü için savaştıklarından, daha dirençli ve bilinçliydiler... O yüzden surlar açılır açılmaz hemen dışarı fırladılar ve Yunanlı ordularla kıran kırana vuruşmaya başladılar... Kalkanlar kalkanlarla vuruşup şangırdıyor, kargılar havalarda uçuşuyordu... Gitgide orduların karşılıklı kinleri şahlandı; bir hengame, bir kızılca kıyamettir koptu Troya ovasında!.. Kargılar masum bedenlere saplanıyor; bedenlerden püsküren kan kıpkızıl toprağa sıvanıyordu...
KARALARA DENİZLERE YILDIRIMLAR YAĞDIRDI
Güneşi arabada koşturan atlar, tam gökyüzünün ortasına geldiğinde, Baştanrı Zeus da zembereği kırık o ünlü altın terazisini kurdu. Kefenin birine Troyalıların, ötekine de Yunanlıların kara ölümlerini koydu. Adalet dağıtan bu terazisini tutup kaldırdı. O gün Yunanlıların kara ölümü ağır bastı kefede. Zeus, Kazdağları’nın doruğundan yıldırımlarla gürletti hem Troya ovasını, hem az ötedeki boğazın masmavi sularını. Yunanlı orduların üstünde şimşekler çaktırdı. Erler, o keskin ışıkları görünce, yeryüzünün egemeni Baştanrı’nın niyetini sezdiler; hepsini sarı-yeşil bir korku sardı aniden...
Artık Troyalılar önlerine gelen Yunanlıyı devirirken, Zeus yeniden üç kez gürledi Kazdağları’nın doruklarından. Troyalılara bir yengi muştuladı... Böylece Yunanlı komutan Ahilleus’un anası, ayağı gümüş halhallı tanrıça Tetis’e verdiği sözü tutuyor; aç gözlü Yunanlı Başkral Agamemnon’u cezalandırıyordu...
Bilindiği gibi Başkral Agamemnon, en güçlü komutanı Ahilleus’un elinden sevgilisi güzel Briseis’i alıp götürmüştü. Bu yüzden de Ahilleus’un anası tanrıça Tetis, ta Olimpos’taki Zeus’un sarayına gitmiş, dizleri dibinde onun sakalını okşaya okşaya, Yunanlıların Troyalılar önünde yenilgi üstüne yenilgiye uğraması için dilekte bulunmuştu... Zaten güzel Tetis de, Zeus’un gönlünde küllenmeyen bir kor, hiç uyumayan bir aşk hasretiydi. Ona hiç kavuşamamıştı Zeus. Çünkü ondan edineceği çocuğun tahtına kurulacağından korkmuş, bu yüzden de gidip ölümlü bir kralla evlendirmişti onu!..İşte gücüne erişilmez Ahilleus, bu evlilikten dünyaya gelmişti... Bütün bunları düşünüp kahrolan Zeus, üstüste yıldırımlar çaktırdı Kazdağları’nın doruklarından. Kendi simgesi kartalı, bir yengi nişanesi olarak Troyalı orduların üstünde serpile sepile dolandırdı....
BİZ KENDİ SALTANATIMIZA BAKALIM
O anda olup bitenleri Olimpos’taki saraylarından izleyen karısı tanrıça Hera ve kızı Atena, Zeus’a çok öfkelendiler. Tanrıça Hera, Atena’ya dönüp; “Haydi kızım,” dedi, “ biz de Troya’ya inip Yunanlılara destek olalım!” İkisi de tunç tırnaklı atların uçurduğu arabaya binip kamçılarını şaklattılar. Gökyüzünün buluttan kapıları aniden açılıp onlara yol verdi.. Ne var ki Zeus onları gördü ve tepeden tırnağa öfke kesildi... Habercisi tanrıça İris’i çağırıp: “Git İris, hemen çevir onları. İşimi bozmaya gelmesinler!.. Yoksa sonu kötü olur... Zaten karım Hera’ya öfkem boşuna değil! Her işime engel olmak onun huyu! “ İris de hemen havalanıp anında durdurdu Hera’yla Atena’nın arabasını. Onlara Baştanrı Zeus’un öfkesini iletti...
Zeus’un şaka yapmadığını iyi bilen tanrıça Hera; “Ne yapalım kızım Atena,”dedi. “ Onun buyruğuna uyacağız. Zaten ölümlü insanların hatırına Zeus’la dövüşmeye değmez!. Yok olan yok olsun, yaşayan yaşasın! Her ölümlü yazgısının önünde diz çöksün! Baştanrımız Zeus da gönlünce yönetsin hem savaşları, hem halkları...Bizde saltanatımıza bakalım!..”
Ve uçan atlarıyla tanrıça Hera ve kızı Atena, Olimpos Tanrılar Ülkesi’ne döndüler ve insanları unutupyenideno kadim eğlencelerine başladılar...
Evrensel'i Takip Et