Barış pınarına dönüşecek
Ne var ki Odisseus; hep aklını kulandığı için kendisini çok seven tanrıça Atena’nın da yardımıyla, hiç tanımadığı Fayakların adasına, çırılçıplak da olsa, ulaşıp sığınabildi!. Fayaklar denen bu adahalkı, savaş nedir, silah nedir bilmezdi!..
Onu adanın kral ailesi, büyük bir sevecenlikle saraylarına buyur etti.
FAYAKLAR KONUKLARINI ŞÖLENLERLE AĞIRLADI
Kral ailesi, hiç tanımadıkları Odisseus’a hiçbir şey sormadan yedirip içirdiler. Çünkü bir konuğun karnı doyurulmadan, gereksinimleri giderilmeden ona kim olduğu bile sorulmazdı o ülkede. Ancak yemekten sonra kraliçe Arete, başından geçenleri anlatmasını istedi Odisseus’tan. Yorgun Odisseus; denizler tanrısı Poseydon’un gemisini ve yoldaşlarını, saldığı azgın dalgalarla ikinci kez batırdığını ve kendisinin dalgalarla boğuşa boğuşa, bu adaya zorlukla çıkabildiğini söylemekle yetindi... Kral ailesi Odisseus’u, hazırlattıkları yatağa yatırdılar. Odisseus da yatar yatmaz, çok rahat bir uykuya dalıp gitti...
Ertesi gün Fayakların kralıAlkinoos, adını bile bilmedikleri konukları onuruna büyük şölenler düzenletti. Çeşitli spor dallarında yarışmalar yapıldı... Bu arada onu ülkesine götürecek gemi ve ona sunulacak çok değerli armağanlar, yolluklar hazırlandı.
ESİNPERİSİ DİRENİŞİ ÖĞRETMİŞTİ ŞAİRE
Öğleden sonra koyunlar, sığırlar kesildi. Ateşler yakılıp etler kızartılmaya başlandı. Çeşit çeşit şaraplarla donatılmış sofralarda halk ve önderleri, Odisseus’la birlikte yiyip içmeye başladılar. Tam o anda, Fayakların ünlü kör ozanı Demodokos da geldi. Yanında “Musa’lar” denen ozanların esinperilerinden birivardı. Esinperisi güzel Musa; Demodokos’u kör etmişti etmesine ama, ona ozanlığı, insanlara dayatılan köleliğe ve savaşlara başkaldırmayı öğretmişti... Üstelik hiç yanından ayrılmıyordu....
Herkes iyice doyduktan sonra kral Alkinoos, ozan Demedokos ve oyun oynayacak gençler için yer açılmasını istedi... Hemen ortada bir yer açıldı. Hora tepmede usta on delikanlı, arada bir topuklarını toprağa vura vura bir oyun oynadılar. Sonra da ozan Demotokos’un yanına oturdular.
ŞAİR O İLENÇLİ SAVAŞI ANLAIYORDU
Ve ozan Demodokos, Troya’nın bir yağma savaşı sonunda yakılıp yıkıldığı günleri betimleyen şiirini dillendirmeye başladı sazıyla. Akhalar denen Yunanlıların doymaz kralı Agamemnon;Yunanlı güzel Helena’yı Troyalı Pâris’in zorla kaçırdığı bahanesiyle Troya’ya savaş açmıştı. Ne var ki dokuz yıl süresince de hep surların dışında kalmışlar, kente girememişlerdi... Artık olağan yollardan Troya’nın düşmeyeceği anlaşılınca, komutanlardan birisi,tahtadan bir at yapmayı önermişti tuzak olarak.Bunun üzerine hemen bir tahta at yapılmış, atın karnına da en seçkin savaşçılar saklanmıştı. Sonra da öylece surların dışına bırakılmıştı. ..
Yunanlılar; ‘artık Troya’yı düşüremeyeceğiz, o yüzden de ülkemize geri dönüyoruz’ süsü vermek için yıllardır içinde oturdukları barakaları yakıp yıkmışlar, gemilerine binip uzaklaşmaya başlamışlardı... Ortalık kararınca da hemen geri dönüp surlara yakın yerlerde pusuya yatmışlardı. Bu arada surların dışındaki tahta atı; tanrıça Atena’nın Troyalılara bir yengi armağanı olarak gökten yere indirdiği safsatasını da yaymışlardı... Bu söylentiye inanan Troyalılar, tahta atı büyük bir özenle ve tanrılar adına kutladıkları törenlerle surlardan içeri almışlardı...
Ozan Demetakos burada biraz soluklandı. Başını harmanisinin içine saklayıp bu ezgileri gözyaşlarıyla dinleyen
Odisseus, hemen gözlerini silip başını kaldırdı... Sonra ozan yeniden sazıyla öyküsünü sürdürmeye başladı...
TANRI ARMAĞANI AT, TROYA’YI DÜŞÜRDÜ
Karanlık basınca Troyalılar, sokaklarda tanrıça armağanı at onuruna içip içip kendilerinden geçmişlerdi... Ortam uygun olunca, atın karnından çıkan askerler, surların kapılarını ardına kadar açmışlardı. Dışarıda pusuda bekleyen Yunanlılar da, hemen açılan sur kapılarından içeri dalıp önlerine çıkanı kılıçtan geçirmişlerdi. Bu arada hazineleri yağmalamışlar, güzel kadınları kızları derleyip gemilere doldurmuşlardı... Sonra da kenti baştan sona ateşe vermişlerdi....
Durmadan ağlayan Odisseus’un Odisseus olduğunu bilmeyen Fayakların kralı Alkinoos, kör ozan Dematokos’un hemen susmasını istedi...
ARADIĞI BARIŞ PINARINA KAVUŞMUŞTU
Çünkü konuğunun gizlice ağladığını görmüştü...
Kralın kızı prenses güzel Nausikaa da, böyle sessizce gözyaşları döken konuklarının kim olduğunu biran önce öğrenmek istiyordu...
Ama Odisseus uzun süre ne kendisinden, ne de yirmi yıldır kendisini inatla ve büyük bir umutla bekleyen canlar canı karısı Penelpeya’dan söz etti... Yalnızca bütün savaşlara içinden ilençler yağdırdı... Savaş nedir bilmeyen bu ülkenin halkını ve bu halkın masallarda bile anlatılmayan yöneticilerini yakından tanımak istiyordu... Çünkü barışın, kardeşlğin güzelliği onu şaşkına çevirmişti.
Kendisi de bir kral olan ve savaş acılarıyla yüklü Odisseus, bir çölde günlerdir aradığı pınara kavuşmuş gibiydi... Bu pınarın barış sularını, barışa ve kardeşliğe hasret bütün Akdenizli halklara ulaştırmak için, bir an öce ülkesine dönmek istiyordu...
Evrensel'i Takip Et