Biz sevgiyi bölüşmek için geldik
BİR İNSANSAN, NE MUTLU SENİ DOĞURANA!
Kızlar onu öyle çırılçıplak görünce çil yavruları gibi kaçıştılar. Yanızca ada kraılının kızı prenses güzel Nausikaa öylece dimdik yerinde kaldı. Çıplak kral Odisseus da; ‘acaba ayaklarına mı kapansam önce’ diye birşeyler geçirmeye başladı içinden. ‘En iyisi onunla konuşmak’, dedi kendi kendine. ‘Dizlerine sarılmaya kalkarsam belki de ürker kaçar’diye düşündü. O yüzden; “Yalvarırım sana kraliçem,”diye ürkek ürkek başladı konuşmasına.“İster bir tanrıça ol, ister insan; tıpkı tanrıça Artemis’e benziyorsun. Bir insansan, ne mutlu derim anana babana...”
Böyle böyle yağdırdığı övgülerin ardından, kendisine kin besleyen denizler tanrısı Poseydon’un ardı ardına hem gemilerini, hem bütün yoldaşlarını saldığı azgın dalgalarla nasıl batırdığını anlattı kısaca... Sonra da üstünü örtecek bir bez parçasıyla kentin yolunu göstermesini diledi Nausikaa’dan. Nausikaa da; “Hiç de kötü birine benzemiyorsun, yabancı!”dedi. “Zeus iyi günü de kötü günü de dilediği gibi dağıtır insanlara. Bir adalet gözetmez. Sana giyecek de, yiyecek de vereceğim!.. Kentin yolunu da göstereceğim...”
BİZE SIĞINANLARA HEP KUCAK AÇARIZ
Nausikaa da kısaca tanıttıkendini. Bu adada Fayaklar denen bir halkın oturduğunu, babasının da onları yönlendiren iyi yürekli Alkinoos olduğunu söyledi... Sonra da yardımcı kızları aradı çevresinde... Kızlar ta ötelerdeki bir çalılığa sinmişlerdi. “Kızlar, nerelere saklandınız öyle?” diye çıkışmaya başladı. “Bir erkekten çıplak diye böyle kaçılır mı? Bir düşman mı sandınız bu adamı yoksa? Hani Fayakların ülkesine savaş getirecek bir adam?Buraya savaş getirecek adam daha anasından doğmadı! Hiçbir zaman da doğmayacak! Biz burada, barış içinde yaşarız. El ele ürettiklerimizi dost bellediğimiz insanlarla bölüşürüz. Bize sığınan herkese de hiç karşılıksız kollarımızı açarız! Biz sevgiyi bölüşmek için geldik dünyaya!..” Bu sözleri duyunca kızlar, sindikleri çalılıklardan geri geldiler koşa koşa. Nausika onlardan birkaç parça çamaşır vermelerini istedi yabancıya. Sonra da;“Kuytu bir yere götürüp onu iyice yıkayın!” dedi. Bunun üzerine kızlar, Fayakların kralının giydiği birkaç parça kurumuş giysiyle yağ ibriğini aldılar ve Odisseus’u ırmağın kuytu bir yerine götürdüler. Ama Odisseus tek başına yıkanacağını söyleyip kızları yanından uzaklaştırdı...
NAUSİKAA, BİRDEN VURULDU YABANCIYA
Odisseus, yer yer yosun tutmuş bedenini ırmağın duru sularında arındırırken, tanrıça Atena da ona güzellik veren sular döktü habire başından aşağı. Odisseus, tanrıçanın sularıyla yıkanıp güzelleşince, altın ibrikteki zeytinyağıyla uzun uzun ovdu acılı bedenini. Azgın dalgalar döve döve, göğsünü, bacaklarını morartmışlardı... Odisseus giyinip kuşandıktan sonra deniz kıyısına gidip oturdu... Onu yakından görünce yeniden şaşkına döndü Nausikaa. Hemen hizmetçilerinin yanına gitti. “Beni dinleyin yoldaşlarım,” diye başladı. “Hani Olimposlu tanrıların izni olmasa, bizim topraklarımıza gelemezdi bu adam!.. Demin yüzüne bile bakılmaz gibi geldiydi bana!.. Şimdiyse bir tanrıya benziyor! Hani diyorum içimden, bu adam bizimle burada kalsa. Kalsa da onunla evlensem... Haydi kızlar, çabuk yiyecek içecek birşeyler verin ona!...”
Kızların getirip bol bol sundukları yiyeceklerle tıka basa doyundu Odisseus... Hani günlerdir bir lokma yemek yüzü bile görmemişti...
Bu arada kızlar, el birliğiyle yıkayıp kuruttukları tertemiz çamaşırları katlayıp katlayıp arabaya yerleştirdiler...
BİZİM EMEKÇİLER SİLAH ÜRETMEZ!
Nausikaa da deniz kıyısındaki Odisseus’un yanına gitti. “Hadi kalk yabancı!” diye söze başladı. “Seni babamın evine götüreyim. Akıldan, yürekten yana çok üstün biridir o. Fayakların da yöneticisidir. Ben önden arabayla giderken, sen kızlarla arkadan gelirsin. Ekili, sürülü tarlaları geçtikten sonra sana kente giden yolu göstereceğim. Kente girdiğinde doğruca teknelerin bolca göründüğü limana gidersin. Orada tanrıçaAfrodit’in heykelinin bulunduğu bir meydan göreceksin. Meydanın çevresindeki işliklerde de birsürü emekçi vardır. Buranın emekçileri o işliklerde yalnızca yelkenli, sandal, urgan, halat üretimiyle uğraşırlar. Çok sevdikleri denize hep o ürettikleriyle açılırlar. Ama kılıç, kalkan, ok gibi iğrenç savaş aygıtları üretmezler...Buna gerek de yoktur bizde...“
Burada biraz soluklandı Nausikaa...“Ama o emekçilerin arkamdan söz etmelerini de istemem... O yüzden seninle birlikte girmeyeceğim kente... O meydanda ufacık bir çocuğa bile sorsan seni doğruca bizim eve getirir...”
Aynı gün Odisseus, güzel Nausikaa’nın sarayına, tanrıça Atena’nın da yardımıyla ulaştı...
Evrensel'i Takip Et