31 Mayıs 2013 10:35

Konferansın ufkundaki yeni toplum

Konferansın ufkundaki yeni toplum

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Toplum olmak, bilinçli insan eylemlerinin koordineli olarak yan yana gelmesi, karşılaşmasıdır. İnsanların kendilerini doğuştan gelen bir milliyet aidiyeti ile donanmış görmeleri ve bir milliyet üzerinden tanımaları, tanımlamaları hiç de bilinçli bir tercih değildir oysa.
Türklerin büyük çoğunluğu kendilerini abartılı bir milliyet kimliği ile ortaya koyar olsa da, lafı dolandırmadan söyleyeceğim şudur ki, Cumhuriyet boyunca Türkler bir toplum oluşturamadılar. Kendileri oluşturamadıkları gibi, devletlerinin sınırları içindeki diğer halkların da toplum olmalarını engelleme çabasına girişip, onları da kendi dağınık kalabalıkları içinde eritmeye, her anlamda kaybetmeye çalıştılar.
Cumhuriyet, kuruluşundan bu yana kendilerini yeni rejimin sahibi ve uygulayıcısı olarak gören kurucu militarist, bürokratik seçkinlerin ve onların mirasçılarının keyfi toplum mühendisliği operasyonları sonucu ülke halklarının reşit ve eşit yurttaşlar olmasına izin vermedi. Ülke nüfusu, kendisini bir toplum kurmak, bir toplum olarak yaşamakla mükellef görmek yerine seçkinlerin, iktidarların ve rantlarını esenlikleri uğruna bu iktidarlarla paylaşmaya dünden hazır egemenlerin yasa ve isteklerine riayet etmeye zorunlu hissetti. Bilinçli ve iradi eylem yerine güç odaklarına itaat ve uyuma yönelen insanların bir toplum oluşturabilmesi de haliyle mümkün olmadı.
Yukarıda “Türkler” demiş olmamın sebebi, bu ülkede epey bir zamandır yine de bir toplumdan söz edebilecek oluşumuzdur: Kürt toplumudur bu. 30 yıllık direniş, hak ve hukuk mücadelesi, Kürtleri bir toplum olarak yaşıyor, toplumlarını gündelik mücadele pratiklerinde her gün yeniden üretiyor hale getirdi çünkü. Kürdistan coğrafyasında ve hatta diyaspora ve Türkiye metropollerinde bir Kürt toplumunun çağdaş bir toplumun bütün niteliklerini ortaya koyarak yaşadığı aşikar. Bu 30 yıllık mücadelelerinin birikiminin gündelik tezahürüdür.
Diğer taraftan AKP iktidarı süresince gelişen ve Kemalist militarist rejimle kavgalı yeni seçkinler zümresinin yeni ideolojik ve bürokratik operasyonlar yoluyla  nüfusun tamamını yukarıdan, keyfi olarak biçimlendirmeye çalışması, toplum olamamış ama kendisini Türk olarak tanımlayan nüfusu iyice dağıttı, bölüntüledi. Zaten ortak paydasız olan Türk tanımlı nüfus, birbirine karşıt adalara ayrıştı.
Geçen haftasonu Ankara’da düzenlenen ve benim de katılımcısı olduğum Demokrasi ve Barış Konferansı boyunca sık sık bunu düşündüm. Çünkü bu konferansta bir kez daha gördüm ki Kürt Siyasal Hareketi sadece Kürt halkının özgürlük mücadelesini yeni bir aşamaya taşımakla kalmamış, aynı zamanda Türkiye nüfusuna bir toplum tahayyülü imkanı sağlamış, bir toplum inşası için bir zemin açmıştı. Demokrasi ve Barış Konferansı’nda bu da görünmüştü.
Evet, bu tarihi konferans sadece barış ve müzakere sürecinin toplumsallaşmasına, adalet ve hakikat arayışlarına ivme kazandırmakla kalmayacak, eğer bu topraklarda halklar yeniden bir toplum oluşturacaksa, bunun nüvesini teşkil etmiş olacaktır. Konferansın yeni bir toplum tahayyülü olarak nitelenmesindeki perspektif budur. Bu tahayyül Konferans delegelerinin bir araya geldiğinde Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan halkların, baskı altında tutulan toplulukların ve emekçilerin tümünü temsil özelliğinden esinlenmiştir.
Kürt Özgürlük Hareketi’nin dinamiği ile harekete geçen Demokrasi ve Barış Konferansı’nın delege oluşumunda ağırlık Kürt siyaseti ile Türkiye Sosyalist Hareketi’nin önemli bir sektöründeydi. Bu yeni zemin yeniden bir toplum olabilme mücadelemizde sosyalistlere yeni ve Kürtlerle beraber öncü bir görev yüklemektedir. Bu görev coğrafyamızdaki yeni toplumsal formasyonun niteliğini belirleyebilir. Kendisini bu görevin sorumluluğu ile tanımlayan Halkların Demokratik Kongresi bu ülkenin ihtiyacı olan yeni toplumsal formasyonun ufkudur.
Ben, geçen hafta Demokrasi ve Barış Konferansı’nda iki gün boyunca bir yandan da bunu gördüm.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa