13 Nisan 2013

Barış umudunu sakın yitirme

Troya savaşını yönlendirmek için Kazdağları’nın doruklarına, adalet dağıtan altın terazisiyle konuşlanan Baştanrı Zeus, katırların çektiği arabadaki seyisle iyi yürekli kral Priyamos’a bir daha baktı. Az önce gönderdiği Baştanrılığın simgesi olan kartal, sessizce izliyordu arabayı. Kral Priyamos istemişti kartalı; Zeus da kıramamaış, göndermişti... Arabada çok değerli eşyalar, kilolarca altın vardı. Priyamos; oğlu Hektor’u öldüren Yunanlı yarı ölümsüz Ahilleus’a götürüyordu onları. Onları verip sevgili oğlu Hektor’un ölüsünü geri alacaktı ondan... Ne var ki Yunanlı hasım ordular onları görürse, soyulup öldürülmeleri işten değildi!..

O SEVDİĞİN İHTİYARA YOLDAŞ OL!

Zeus hemen kılavuz tanrı Hermes’i çağırıp; “Bak Hermes,” diye söze başladı. “Şimdi hemen Troya ovasına in. Çok sevdiğin şu İhtiyar Priyamos’a yoldaş ol. Kimselere göstermeden Ahilleus’un barakasına götür onu...” Tanrı Hermes, altın sandallarını geçirdi hemen ayaklarına. Çünkü o bu sandalları giyince rüzgâr gibi olur, son hızla uçardı! Sonra değneğini aldı eline. O bu değnekle, insanların gözlerini kapar, artık görünmez olurdu. İsterse uyuyanları da uyandırırdı onunla... Hemen havalanıp yıldızları okşaya okşaya Troya ovasına indi. Bıyıkları yeni terlemiş sevimli bir delikanlı kılığına büründü... O sırada da ırmak kıyısında katırlara su veriyordu kral Priyamos’la seyisi. Seyis, biraz ötesinde aniden bir adam görünce ürktü. Hemen Priyamos’a sokulup;

BABAMA DA ÇOK BENZİYORSUN ZATEN!

“Bakın ben birini görüyorum... Bize bir kötülük etmesin?..” dedi ürke ürke. İhtiyar Priyamos’un damarlarından kanı çekilir gibi oldu; öylece bakakaldı yabancıya... Ama delikanlı kılığındaki kılavuz tanrı Hermes, gülümseyerekten, sevecenlikle tuttu Priyamos’un ellerini: “Hayrola baba; bu saatte atlarınla nereye böyle?​” dedi. “Hasımların görürse saldırmaz mı sana? Ama ben kötülük etmem sana. Dahası seni korurum... Babama da çok benziyorsun zaten!” . Bunları duyunca rahatlayan Priyamos; “Dediklerin çok doğru, evlat. Bana gene bir tanrı elini uzatıyor galiba... Senin gibi iyi bir yolcu çıkardı karşıma... Besbelli, iyi yürekli bir ana-babanın oğlusun...” Klavuz tanrı da; “Doğru söylüyorsun baba,” dedi gülümseyerek. “Sağol! Ama bana apaçık söyle. Bu hazineyi bir yerlere saklamak için mi götürüyorsun? Yoksa oğlun Hektor’un ölümünden sonra herkesler barış umudunu yitirip artık göç etmeye mi başladı?. Sakın barış umudunu yitirme!..”

BİZ BU SAVAŞA GÖNLÜMÜZLE GELMEDİK!

Buncasına ilginç şeyler söyleyen yabancı karşısında şaşıran Priyamos, onun gerçekten kim olduğunu sormadan edemedi... Hermes de Ahilleus’un seyislerinden biri olduğunu ve onunla birlikte buraya aynı gemiyle geldiğini söyledi. “Aslında Ahilleus da ben de buraya gönüllü olarak savaşmaya gelmedik,” diye ekledi. “Biz yedi kardeştik. Kurra bana çıktığı için zorla katıldım bu savaşa! Ahilleus’un anası tanrıça Tetis de oğlunun savaşa katılmasını istemiyordu. Savaşa katılırsa, Troya’da öleceğini söylüyordu durmadan. Aslında gözü doymaz Yunanlı Başkral Agamemnon hepimizi zorla getirdi buraya!... Sözde senin oğlunun kaçırdığı güzel Helena’nın namusunu temizleyecekmiş! Neyse, sen de çok iyi biliyorsun bu savaşın gerçek nedenini... Troya’nın hazinelerini, güzel kadınları-kızları devşirip götürmek Başkral’ın amacı!..”

YOKSA OĞLUMU PARÇA PARÇA MI ETTİ AHİLLEUS?

Bunun üzerine Priyamos; “Madem Ahilleus’un seyisisin; tanrılar adına bana gerçeği söyler misin? Oğlum Hektor’un ölüsü şu anda gemilerin yanında mı, yoksa Ahilleus onu parça parça edip köpeklere mi yedirdi?​” İhtiyar Priyamos’un eli ayağı titremeye başladı yanıtı beklerken. “Yok be ihtiyar!” dedi delikanlı. “Onu ne köpekler ne de kuşlar yedi! Ahilleus’un gemisinin yanında yatıyor öylece oğlun. Tam oniki kez güneş hem doğdu hem battı oğlun Hektor oraya yatırıldığından beri!. Savaşlarda ölen bütün askerleri yiyip bitiren kurtların hiçbiri girmedi onun bedenine. Gerçi Ahilleus her sabah uyandığında onun ölüsünü arabasının arkasına bağlayıp son hızla yerlerde sürüklüyor paldır küldür!.. Ama gene de bozulup çözülmedi oğlun Hektor’un bedeni! Tekmil yaraları kapandı. Oysa bir sürü asker, kılıçlarıyla tekmeleriyle yaralamıştı onu!.. Ama her gün bazı tanrılar gelip yaralarını iyileştiriyor onun. Bazı tanrılar oğlunun ölüsünü bile çok seviyorlar, çok!..”

ONUN ÖLÜSÜNÜ BİLE ÇOK SEVİYOR TANRILAR

Piyamos bu sözleri duyunca sevinçten eli dili tutulur gibi oldu... Hemen arabadan altın dolu bir tas alıp getirdi. “Sevgili delikanlı, ne güzel şeyler senin söylediklerin! Artık sen de benim oğlum ol!. Ve şu armağanımı kabul et. Ahilleus’un barakasına dekbana yoldaşlık edersen çok sevinirim...” Tanrı Hermes de; “Sağolasın ihtiyar, belki beni denemek istiyorsun?... Ben Ahilleus’tan gizli bu armağanı alamam! Sonra aklına başka şeyler gelir. Haydi, atlayın arabaya. Ben sizi onun yanına götüreceğim!” dedi gülerek... Ve kılavuz tanrı Hermes; tanrısal değneğiyle katırlara dokununca, hepsi de görünmez oldular ve son hızla Ahilleus’un barakasına doğru yönlendiler... Baştanrı Zeus’un bulutların üstündeki Olimpos Tanrılar Ükesi’nden saldığı kartal, süzüle süzüle uçaraktan yoldaşlık ediyordu onlara...

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et