2 Mayıs 2011
DİĞER YAZILARI

1 Mayıs işçi ve emek bayramında Taksim alanındaki coşkuyu dostlarımla paylaşmaya çalıştım. Çalıştım diyorum, çünkü yüreğimi sıkıştıran geçmişin anıları nereye baksam peşimi bırakmıyordu. 1977 yılı 1 Mayısında bu alanda yaşamını yitiren üniversite öğrencisi Nazan’ı ve öteki 33 canı belleğimden silebilmem olanak dışıydı. Nazan sık sık haber merkezine uğrar, odama girer girmez zeka fışkıran gözlerini diker ve başlardı konuşmaya. Sıkı bir feministti. Sol literatürü izlemeye, okumaya çaba harcıyordu. Gülümseyen yüzünü gördüğümde benim de içim aydınlanıyor, onunla söyleşmekten, geleceğe yönelik tasarılarını dinlemekten büyük keyif alıyordum. Pazar günü Taksim’de 34 can arasında adı okunduğunda “Burada” diye bağırdık bütün meydan. Yalnız yakınlarının değil tüm emekçilerin belleğinde, yüreğinde yaşıyorlardı. Ya onları ölüme sürükleyenler, katiller, azmettiriciler, provokatörler… Ne yazık ki onlar ortalıkta. Kendisiyle yüzleşmekten kaçınan devletimiz sayesinde toplumda dolaşıp duruyorlar. Tıpkı aydınlanamayan onca faili meçhul cinayet gibi. Faili meçhullerin azmettirici sorumluları gibi. Tıpkı açıklığa kavuşturulamayan yargısız infazlar gibi…
1 Mayıs 2011 büyük bir ders olmalı devleti yönetmeye soyunanlara ve de siyasetçilere. Görüldü ki dil, din, kimlik, cinsiyet ayrımları emek insanlarının bir arada özgürce düşüncelerini ifade etmelerine, şarkılarını söylemelerine, dans ve halaylarına engel olmadı. Demek ki yasakçı zihniyet aradan çekilince ve siyasetçiler toplumu germedikçe barış ve kardeşlik yolunda halkımız nasıl davranacağını biliyor. Yeter ki sizler hâlâ barış değil savaş inadınızı ve kışkırtmalarınızı sürdürmeyin.    
Bugün 3 Mayıs. Dünya Basın Özgürlüğü Günü. 167 meslektaşımız ülkenin çeşitli cezaevlerinde çile dolduruyor. Bu yıl 1 Mayısta alanlarda Ahmet Şık, Nedim Şener yoktu. Vedat Kurşun da yoktu. Öteki gazeteci meslektaşlarımız da. Basın özgürlüğünü halkın bilgilenme hakkı değil de yayınlardaki çoklu karmaşa olarak görenlerin nezdinde ise her şey pek ala pek güzel. Ama çağdaş demokrasiler öyle demiyor. AB komisyonları ve uluslararası gazeteci kuruluşları basın özgürlüğü konusunda Türkiye’yi yurt içinde, yurt dışında masaya yatırmayı sürdürüyor. Umarız gelecek 3 Mayıslarda düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engellerin kaldırıldığı, kitapların toplanıp imha edilmediği, heykellerin yıktırılmadığı, sanata saygı duyulan, gazetecilerin, yazarların, çizerlerin mahkeme kapılarında buluşmadığı yasaksız bir Türkiye’de soluklanırız.
Ahmet Ada’nın “Yaralı Güller” adlı şiiri ile noktalayalım yazıyı.

Koyunların ilk merhabasıyla
Dağ eteklerinden dökülür kuş sesleri
Giderim güne karşı bayırda
Çeler gözlerimi papatyaların şöleni

Günlerce gecelerce aylarca
Külhan uykusuz sevdalı
Şehir kalır arkamda
Bir yanı ışık tufanı
Bir yanı gözbağı

Fabrikalarında
Emeğin cengi vurur
Hırçın
Güzel
Halayla
                    
Yüreğin bordasında rüzgâr
Selamlar o çelik öfkeyi
Harami elinde mahzun
Yaralı gülleri
    
Bulutlar gider, nergisler
Giderim yamaçlarda düşünceli
Çelik pırıltısı taşır düşlerim
Bir yanım kıvılcım
Bir yanım kan çiçekleri

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et