29 Kasım 2012 09:21

Bedri Adanır özgür mü?

Bedri Adanır özgür mü?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gazeteci ve yayımcı Bedri Adanır, 3 yıla yakın tutukluğunun ardından 27 Kasım tarihinde Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan karar duruşması sonunda serbest bırakıldı. Cezaevlerindeki gazetecilerin “terörist” olduğu tekerlemesini dillerinden düşürmeyenler için mahkemenin verdiği “klişe kararı” burada aktarıyorum:
“Bedri Adanır’ın üzerine atılı terör örgütü propagandası yapmak suçlarından açılı bulunan kamu davasında, 6352 Sayılı Yasa (e.i: Üçüncü Yargı Paketi) gereğince kovuşturmanın ertelenmesine,
Sanığın erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle; temel şekli itibarıyla adli para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suç işlemesi ve bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen kovuşturmaya devam edilmesine (ihtar edildi)…
Üzerine atılı silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek suçundan … altı yıl üç ay hapis cezası ile cezalandırılmasına…”
Düşüncelerini ve kanatlarını açıklaması yasaklanan Bedri Adanır ve onun gibi “tahliye olan” diğer gazeteciler “özgür” sayılabilir mi şimdi?
Dördüncü Yargı Paketi’ni tartışan Bakanlar Kurulu’nda, terörde “şiddet” ölçütü aranmasına ilişkin değişiklik önerisine “tahliyeler olabileceği” endişesiyle karşı çıkılması boşuna değil! Şiirde terör arayanların şiir okumasıyla bu zihniyet değişmiyor ne yazık ki.
***
Diyarbakır’da adliye koridorlarında beklerken, daha önce benzeri bir kararla “tahliye olan” gazeteci Ozan Kılınç ile karşılaştık. Ozan Kılınç bu defa yargılanmak üzere değil, “suç duyurusunda” bulunmak üzere adliyedeydi. Ozan Kılınç, cezaevinde tutuklu olduğu sırada, hayatında hiç gitmediği Sakarya’da, AKP il örgütüne üye kaydedilmişti. “İllegal örgüt üyeliği” de bu olsa gerek! TC numarası, doğum tarihi, ana-baba adı aynı. Yani bir isim benzerliği yok ortada. Hapisteki ya da dışarıdaki milyonlarca insanı “illegal” olarak üye hanesine yazdırıp, üye sayısını şişiren bir “adalet” partisinden, bu hizmetlerini, ölmüş yurttaşları mezarından çıkarıp oy kullandırarak sürdürmesi de beklenir.

Siz de, “http://vatandassipar.yargitaycb.gov.tr/proxy Yargitay/portal_baslangic.uyap” adresine girerek, hangi siyasi partiye üye yapıldığınızı kontrol edebilirsiniz.
***
Bu kadar “özgürleşen” ülkemizde her şey birden bire mi oldu gerçekten? Görmeyene, anlamayana belki öyledir ama onlar için bile her şey üst üste gelince göze batıyor işte.
Ülkenin “başdenetçisi” çoğunluk partisinin oylarıyla seçiliyor, bakıyorsunuz sanki “kadı” gibi!
Kanuna ve anayasaya uygun olup olmadığı tartışmalı bir yönetmelik değişikliği yapılıyor, okullarda “kıyafet özgürlüğü” adı altında “başörtüsü” zorunluluğu getiriliyor. “Çağdışı tek tip önlükler” yerlerini “çağdaş tek tip türban” ve onu tamamlayan kıyafetlere bırakacak şimdi…
Güya gelecek yıldan itibaren uygulanacakmış fakat “islami eğitimden sorumlu” bakan, imam hatip okullarında zaten “kız öğrencilerin başörtüsünü fiilen sürekli taktığını” açıkladı bile. Tek adam ise “bir sıkıntı olduğu içindir ki bu adım atıldı” derken, esasında bakanın zikrini söylemek istiyor ama ağzındaki baklayı çıkarmıyor.
TBMM Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun tek parti çoğunluğunun görüşleri doğrultusunda hazırladığı rapor darbelerden hesap sormuyor, Türkiye’nin darbeler ve muhtıralar tarihini “resmi olarak” yeniden yazıyor. Ecdatlarının “muhteşem” tarihini istediği gibi yorumlayan “muhteremler”, darbeler tarihini de şimdi istedikleri gibi kaleme alıyorlar. İslami eğitim sisteminde ders kitapları da artık bu referansla yeniden yazılacaktır.
İçerisi de, dışarısı da aynı… Mısır’daki “Arap baharı” sonrası iktidara gelenlerin diktatörlük hevesleri halkı yeniden Tahrir Meydanı’na taşıdı… Bizdeki “özgürlükçü bakışın” yorumlarına bakarsanız, sokaklara dökülen sanki “Mısır’ın Ergenekonu!” Nasıl da yüzünüz kızarmadan “iktidarın” despotluğunu savunup, “birkaç bin eylemciye biber gazı yetti” diyebiliyorsunuz.
Mısır halkının kendi geleneklerine göre “firavun” ilan ettiği Mursi’nin Anayasal yetkilerini artırmasına ilişkin değişiklikleri, bizim kendi geleneklerimize göre “padişahlığı” yakıştırdığımız Tek Adamın yorumlaması da biber gazı etkisinde: “Aslında yetkilerin kendinde toplanması diye bir durum yok. Bizlerin de çektiği bazı sıkıntıları onlar da çekiyor. Siz de özgürlüğü sağlayıcı yasal teminatları almak durumundasınız. Bunları yetkileri kendinde topluyormuş havasında vermeyi iktidarını gölgelemeye yönelik bir hamle olarak görüyorum. Ama bunun zamanlaması doğru mudur bilemem.”
Mısır’daki demokrasi bizdeki kadar “ileri” olmadığı için, yetkileri tek elde toplama girişimleri için genel seçimlere ve sonrasındaki “balkon konuşmasına” kadar beklemeyi akıl edememişler. E, şimdi önerilerinizi dikkate alıp, bir adım geri çekilirler herhalde. Ne de olsa hepinizin adında ortak bir “adalet” sözcüğü gizli.
“Özgürlüğü sağlayıcı yasal teminatları alırken” aranızda bizim bilmediğimiz bir “rabıta” mı var yoksa?

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...