27 Eylül 2012 09:22

Musalla taşında nasihat arayanlar

Musalla taşında nasihat arayanlar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş da ölümsüzler arasına karıştı. Cenaze töreninde konuşan Başbakan, “Musalla taşında, artık sözü yok. Sadece bize nasihati var” buyurmuş…
Peki, sağlığında dinlediniz mi “sözlerini” ozanın, sanatçının, yazarın, aydının, gazetecinin de musalla taşında nasihatlerine uyacaksınız?
Örneğin, Neşet Ertaş’ın seslendirdiği şu türkünün sözlerinden hiç kendinize bir “nasihat” çıkardınız mı?
“Mapushanelere güneş doğmuyor
Geçiyor bu ömrüm de günüm dolmuyor
Eşim dostum hiç yanıma gelmiyor
(…)
Anamdan doğalı garip kalmışım
Acı hapishane daha genç yaşım
Benim zindanlarda neydi işim
Yok mu mapushane beni arayan
Bu zindanda öleceğim canım gardiyan”
***
Gazetecileri, yazarları, aydınları, bilim insanlarını, öğrencileri gencecik yaşlarında zindanlara doldurmanın “ne idi” sebebi?
Sizin talimatlarınıza uymamaları mı? Biat etmemeleri mi? Halkın hangi gerçekleri öğreneceği hususundaki iradenize karşı çıkmaları mı?
Demek ki ozanlardan iyi “nasihat” alamamışsınız. Alsaydınız, musalla taşını, Cumhurbaşkanlığına giden yolunuzda “atlama taşı” gibi kullanmazdınız.
Ozanların “sözlerini” sağlığında iyi dinlemediğiniz için, cenaze töreninde söylediğiniz “sözler” de kitlelerin gözünü boyamaktan öte bir anlam ifade etmiyor.
***
Anlam ifade etmeyen başka sözleriniz de var. “Okşamak” gibi.
Zaten, gözaltındaki Grup Yorum üyelerinin kulaklarını sağır ederek, parmaklarını kırarak poliste “okşama” dönemini başlattınız.
Gazeteciler, ne sizin “okşamanıza” muhtaç, ne de “haşlamanıza” razı!
Demokrasilerde, idarenin eylemlerini denetleyen, keyfi davranışlarını ortaya çıkaran ve eleştiren bir kurum olarak medya, basın ve ifade özgürlüğünün sınırlarını belirleyen evrensel hukuk kuralları çerçevesinde üstlendiği işlevi özgürce, bağımsızca yapmak istiyor. Hepsi bu.
***
Galiba iyi “nasihat” almadığınız hususlardan birisi de “Oslo mutabakatı”.
Sayın Başbakan, Kanal 7 ve Ülke TV’den ortak yayımlanan “İskele Sancak” programında şunları söylemiş:
“O aslında bir belge değil. Onların hazırlamış olduğu, kendilerine göre bir uydurma kaleme aldıkları 9-10 maddelik bir yazı. Ama bunu belge olarak sundular. Bu, oradaki görüşmelerde de onun içinde yok mudur? Vardır tabii. Ama bir evrakın belge olabilmesi için tarafların onun altında imzalarının olması lazım. Böyle bir imza var mı? Yok.” (26 Eylül 2012)
Nereye geldik şimdi? “Islak imza” var mı yok mu tartışmasına.
 “O bir belge değil, kağıt parçası” diyen Genelkurmay Başkanı şu an hapiste.
Siz iktidarsınız. Onun için söylediğiniz hiçbir söz “aleyhinize delil” olarak kullanılmaz. “Görüşmedik” demiştiniz. Sonra -zaten sizin gidip de yüz yüze görüşme yaptığınız ima bile edilmemişken- “Ben görüşmedim ama devletin bazı yetkilileri görüşür” dediniz. Sonunda MİT Müsteşarını bizzat kendinizin görüşme için görevlendirdiğinizi açıklamak zorunda kaldınız. Belki görüşmeleriniz şimdi de devam ediyordur. Ama karşılıklı güç gösterisinde çatışmalar şiddetleniyor, “garip” insanlar yaşamlarını yitiriyor. Musalla taşlarının önünde gözyaşları dökülüyor, ağıtlar yükseliyor.
Sahi, musalla taşından siz hangi “nasihati” aldınız?

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...