Cengiz Çandar ve Stratejik Derinlik!
Cengiz Çandar, “Ortadoğu”yu iyi bilen/izleyen bir gazeteci-yazar. Öncesi bir tarafa Özal’a “özel danışmanlık” yaptığı 1991-93 yıllarından bu yana Türkiye’nin Bölge’de “aktif rol” almasını savunduğunu yazdıklarından-söylediklerinden biliyoruz. Özal’ın Kürt sorununa çözüm girişimlerinde rol almıştı. Türkiye’nin ‘bölgesel güç’ olmak için Kürt meselesindeki geleneksel yaklaşımları bir tarafa bırakması gerektiğine hep dikkat çekti. Bu nedenle Özal’dan sonra ‘açılım’cı AKP’ye de umut bağlayan liberallerdendi ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, ABD’nin Türkiye’ye biçtiği ‘bölgesel liderlik’ rolüyle uyumlu ‘Yeni Osmanlı’cı emeller üzerine kurulu ‘stratejik derinlik’ politikasının destekçilerinden biriydi. Ona göre ‘değişimin kıblesi’ ABD’ydi; Türkiye, ABD ile ne kadar uyumlu politikalar geliştirirse, Bölgesel rolünü de o kadar oynayabilirdi. O yüzden Diyarbakır’da katıldığı bir ‘Barış Konferansı’nda, Irak Kürdistanı’nda Kürtlerin elde ettiği statüyü göstererek Türkiye Kürtlerine de ABD ile uyumlu politikalar geliştirmelerini telkin etmişti. Onun için değişimin de, demokratlığın da sınırlarını ABD’nin bölgesel çıkarları çiziyordu. Bu çerçeve içinde ülkedeki hükümetlerle çokça karşı karşıya gelmişliği de vardır Çandar’ın…
Son dönemlerde Kürt sorunundaki savaşçı ve Alevilere karşı mezhepçi politikaları nedeniyle AKP’yi sıkça eleştiren Cengiz Çandar, Radikal gezetesinde 7 Eylül tarihli “Ortadoğu Statükosu Bozulunca” yazısında Suriye politikasını eleştirenlere karşı AKP’ye kol kanat geriyor. “Komşularla sıfır sorun politikası”nın iflasını yüksek sesle dillendirenleri ve Davutoğlu’nu “günah keçisi” ilan edenleri eleştiriyor. Çandar, kendisi gibi “Ortadoğu uzmanı” sıfatlı yazar Patrick Seale’yi, AKP’nin dış politikasının iflasına dikkat çektiği ve Türkiye’nin Suriye ile savaş stratejisinden adım adım uzaklaşması gerektiğini tavsiye ettiği için bir çırpıda “Baasçı” ilan ediyor.
“‘Ortadoğu statükosu’ ortadan kalkmış. Nasıl sürdürebilirsiniz ‘komşularla sıfır sorun’ politikasını? Ya İran gibi rejimin ve zulmün yanında yerinizi alacaksınız veya başta Suriye, Arap halklarının yanında” diyor Çandar. İran ve Suriye ile daha fazla karşı karşıya gelmesi için Türkiye’nin sırtını sıvazlayan Clinton gibi Çandar da AKP’nin Suriye’ye müdahale politikası ve komşularla ilişkilerinde bir yanlışlık olmadığını söylüyor. Bunları söylerken demokratlığından da taviz vermiyor Çandar! “Kürt sorununun çözümünde, Alevi sorununu ele alışta yanlışlık yaptıkça, ‘demokrasiden uzaklaştıkça’, kendisini bir tür ‘Suriyelileştirme’ye başlarsa, Türkiye’nin ‘yanlışlığı’ndan söz etmenin anlamı olur” diye ekliyor.
Öncelikle AKP’nin Suriye’ye “halkların yanında olmak” için müdahale peşinde koştuğuna inanmamızı istiyor Çandar. Türkiye zaten o nedenle Bahreyn’deki halk ayaklanmasının zorla bastırılmasında rol oynayan “demokrasinin beşiği” Suudi Arabistan ve Katar’la işbirliği yapıyor, eli kanlı Sudan Diktatörü El Beşir’e kol kanat geriyor! Mısır’da halk ayaklanması başladığında “dost”u Mübarek’i ziyarete kim hazırlanıyordu? Libya’da önce NATO müdahalesine karşı çıkan ve sonra ülkeyi saldırı üssü yapan kimdi? “Kardeşim” dediği Esad’ın, Batılı emperyalistlerin Arap ülkelerindeki halk ayaklanmalarını kendilerine karşı duran rejimleri devirmek için kullanmak üzere harekete geçmelerinden sonra “diktatör” olduğunu hatırlayan kimdi? Acaba Erdoğan, “halkların yanında olduğu” için mi Suriye’de Kürtlerin özerklik ilan etmelerinin “kabul edilemez” olduğunu söylemiştir? Sorular uzatılabilir ama büyük oranda halkın desteğinden yoksun ve daha çok dışarıdan “cihat” için getirilen Selefi-El Kaideci teröristler üzerinden Suriye’ye müdahale politikasını “halkları yanında olmak” biçiminde tarif etmek; gerici emellerine ulaşmak için halkları birbirlerine boğazlatanların suçunu gizlemeye çalışmak, bu suça ortak olmaktan başka bir şey değildir.
İkinci olarak Çandar, AKP’nin Suriye’de doğru ama Kürt ve Alevi meselelerinde yanlış yaptığını söylüyor. Bu yaklaşım AKP’nin her iki konudaki tutumu arasındaki ilişkiyi anlaşılmaz kılan, gerçeği ters yüz eden bir yaklaşımdır.
Neden? Çünkü AKP’nin Suriye politikası, Kürt ve Alevi meselelerine yaklaşımıyla iç içe geçmiş bir politikadır. Suriye rejiminin devrilmesi ve SUK’un (Suriye Ulusal Konseyi) başa geçmesi demek, AKP için Kürtlerin Suriye’de statü sahibi olmasının önüne geçmek ve Türkiye’deki Kürt hareketini kuşatacağı yeni bir cephe kazanmak demektir. SUK’un, Kürtlerin bir halk olarak tanınması ve statü taleplerini ısrarla reddetmesinin nedeni de budur. Alevilere yaklaşımına gelince, AKP ve müttefikleri Suriye, İran, Lübnan Hizbullahı ve Irak’ta Şii Maliki hükümetini kuşatmak bakımından Sünni Müslümanları arkalarına almak üzere mezhepçi bir politika izlemektedirler. Yani Suriye’ye müdahale politikası, AKP’nin ülke içinde kurmak istediği “düzen”den bağımsız değildir. AKP, Kürt ve Alevi meselelerinde “demokratik” bir tutum geliştirdiği oranda Suriye’ye müdahale gerekçeleri de büyük oranda ortadan kalkacaktır. Çünkü o zaman Türkiye, hem emperyalistlerin Bölge’ye müdahale için Müslüman halkları mezhep çatışması üzerinden karşı karşıya getirme politikasının taşeronluğunu yapmaktan vazgeçmiş olacak, hem de Kürtlerle barışarak bölgesel istikrarsızlık ve çatışmaların ülkeye etkisini ortadan kaldırmış olacaktır. Uzun lafın kısası Cengiz Çandar Suriye, Kürt ve Alevi meseleleri arasındaki ilişkiyi ters yüz edip gerçeklere takla attırarak AKP’ye destek vermekte, bütün “demokrasi” söylemlerine rağmen ‘taklacı bakan’la aynı safta durmaktadır!
Evrensel'i Takip Et