01 Eylül 2012 09:15

Metin Abi haklıydı!

Metin Abi haklıydı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen hafta aramızdan ayrılan Metin Kurt abimizle bundan yıllar önce bir panelde beraber konuşmacıydık. Daha sonra hafızam beni yanıltmıyorsa bir kez de Hayat TV’de bir programa beraber katıldık. Her şeyden önce şunu söylemeliyim; hayatımda tanıdığım insanlar arasında muhtemelen en ilkeli, en eğilip bükülmeyen insandı. Bu duruşun bedelinin farkındaydı ve bunu fazlasıyla da ödemişti. O yüzden, tekrar altını çizeceğim, bugün Metin Kurt için yapılan bütün övgüler yerindedir ve haklıdır. Onun tavizsiz duruşunu olsa olsa eksik övüyor olabiliriz. Metin Abi, eğer olmak istediği insan olmasaydı, bugüne kadar devlet TV’lerinden ve özel kanallardan inmiyor, yorumcu olarak yere göğe konulamıyor olabilirdi. Kendi kendisine ihanet etmedi, diz çökmeden hayata veda etti. Bu bir insanın yapabileceği belki de en onurlu şeydir.
Metin Abi’yle beraber konuşma yaptığımız programlarda onun tavizsiz duruşu beni ne kadar etkilediyse, bir o kadar da şaşırttı. O zamanlar, bazı konularda biraz fazla katı olduğunu düşünüyordum. Özellikle profesyonel futbolun rehabilite edilemezliği ve futbol taraftarlığının sınıf çelişkisinin üzerini sıvadığı konusunda.
Şimdi en azından ona saygı adına bir öz eleştiri yapmam gerekiyor. Metin Kurt haklıydı!
Ben bundan bir sene öncesine kadar Türkiye’deki futbolun iyi amaçlar için kullanılabilir, kendi içinden rehabilite edilebilir ve sosyal “iyi”yi yaygınlaştırmak için kullanılabilir bir şey olduğunu düşünüyordum. Aynı şekilde futbol taraftarlarının da kendi yönetimleriyle tamamen farklı çıkarlara sahip olduklarına ikna edilebileceklerine ve futbolu sınıfsal perspektiften okuyabileceklerine inanıyordum.
Yanıldım.
Benim yanıldığım, Metin Abi’nin ise neredeyse içgüdüsel bir şekilde doğruyu tutturduğu nokta şuydu. Türkiye’de son otuz yılın futbolun arızaları, ülkedeki hakim ideolojinin tamir edilebilir sonuçları değil. Bizzat o sonuçları yaratan araç. Futbol, Türkiye’de 12 Eylül’ün empoze ettiklerinin sonucu olarak ayrımcı, kapitalist ve cinsiyetçi bir yola sokulmadı. Futbol, Türkiye’nin ayrımcı, kapitalist ve cinsiyetçi bir ülke olmasının bizzat aracı olarak kullanıldı. Bu alanın Metin Abi’nin deyimiyle “bataklık” olması tesadüfi bir sonuç değildi. Futbol, kasten bu hale getirildi, ülkenin tamamında bu iklimin hakim olması için. Tam anlamıyla bir rıza yaratma aracı oldu.
Herkesin Metin Kurt’u anma şekline saygım var. Ama şunu da söylemem gerekiyor. Metin Kurt’u anmakla Metin Kurt’u anlamak farklı şeyler. Onu futbol dışında Che Guevara’ya, futbol içinde ise Sokrates’e yapıldığı gibi bir “marka”ya dönüştürüp içini boşaltmak, Metin Abi’ye yapabileceğimiz en kötü şey olur. Ne yazık ki bu yolda ilerliyoruz.
Cuma günü Metin Kurt’un ideallerine inandıklarını söyleyenlerin, Pazar günü Beşiktaş-Galatasaray maçındaki penaltı için birbirlerini gırtlaklaması normal değil. Bir yerde bir hata var.
Metin Kurt diyordu ki; “Günümüzde spor bir oyun değildir. Futbol oyun olarak temiz ve güzeldir ama spor olarak kirli ve çirkindir”. Metin Kurt, bunu son dakikadaki penaltıda değil, takımlar daha sahaya çıkmadan söylüyordu.
Metin Kurt diyordu ki; “Endüstriyel spor tüm dünyada aynı sonuçlar doğuruyor. Bugün tüm dünyada tüm spor dalları kitleleri uyutmak için kullanılıyor ve egemenlerin iktidar araçlarından biri.”
Ve Metin Kurt diyordu ki; “Futbolu oyun olarak severiz ancak bugün kullanılış şekliyle sevmemiz kendi kalemize gol atmak anlamındadır. Devrimciler hiçbir zaman spora karşı olmadı. Sporun içinde her zaman yer aldılar ama her zaman yanlış tarafta yer aldılar.”
Cuma günü Metin Kurt olup, Pazar günü derbi maçında endüstrinin büyüsüne kapılmak anlamlı değil. Eğer bu bataklık kurutulacaksa, bazı reddedişlerin sayesinde olacak. “Ne vicdanım yorulsun, ne rahatım bozulsun” orta yolculuğuyla değil.
Eğer futbol bu kadar değerli ve önemliyse, onun şu halinin onarılabilir olmadığını kabul edelim. Bu futbol, hele bu ülkede, var olduğu haliyle bu ülkenin egemenlerinin oyuncağıdır. Beşiktaş-Galatasaray maçındaki penaltı ya da bilmemne maçındaki hakem hatası, Türkiye’deki futbola dair yanlışların arasında ilk bine bile giremez.
Türkiye’de futbol, ancak örgütlü ve kitlesel boykotlarla, onu bu hâale getirenlere karşı verilecek açık bir mücadeleyle düzelir. Haftanın altı günü devrimci takılıp, yedinci günü parayı egemenlerin avucuna sayarak değil.
Eğer şu anda hâlâ tribünler doluyor, dekoderler, formalar satılıyor ve çarklar dönmeye devam ediyorsa; bu üstte bahsettiğim kitlesel hareketler gerçekleşmekten çok uzaksa bunun sebebini futbolu araçlaştıran ideolojide de aramak gerekir. Futbol, bu ülkenin milli sporu haline gelip otuz senedir kirli-az kirli sermaye pompalanırken tek bir beklenti vardı; konformizmin futbola dahil herkesi terbiye etmesi. Bu kadar batık bir ortamda bile kimseden ses çıkmadığına göre, belli ki hedeflerine ulaşmışlar. 12 Eylül’ün yarattığı kuşakların, 12 Eylül’ün yarattığı futbola bu kadar meftûn olmaları anlaşılmaz değil, yalnızca insanın içi kaldırmıyor.
Metin Kurt haklılığının bedelini yalnız kalarak, dışlanarak ödedi. Biz de bu düzenin futboluna her el verdiğimizde onu biraz daha yalnız bıraktık.
O yüzden “Metin Kurt yalnızlığı”nı istesek de anlayamayacağız galiba.
Hoşçakal Metin Abi, sen aslında baştan beri haklıydın. Yalnızca biz bunu anlayamadık.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...