18 Ağustos 2012 10:12

Muhammed Ali’nin üç kızı

Muhammed Ali’nin üç kızı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kadınlar boksu, Londra 2012 Olimpiyat Oyunları’nın yeni dallarından biri olarak tarihe geçti. Sporun ve hayatın pek çok alanında ayrımcılığa karşı mücadele eden kadınlar, bir dalda daha cinsiyetçilik duvarını -kelimenin tam anlamıyla- yumruklarıyla yerle bir ettiler. Ve dünya, boksta tarihin ilk kadın Olimpiyat şampiyonlarıyla tanıştı.
Sinek siklette şampiyon olan Britanyalı Nicola Adams’ın hayatına boks, 11 yaşında babasıyla beraber izlediği “Rumble in the Jungle” videosuyla giriyor; yani Muhammed Ali’yle George Foreman’ın Kinşasa’da yaptığı o meşhur maçla. Annesinin aerobik derslerine katıldığı salonda kendini ringe atıyor ve bir daha da oradan inmiyor. Hayatı boyunca yaşadığı tüm sıkıntılara rağmen yoluna devam ediyor. 2009’da onu üç ay boyunca yatağa bağlayan sakatlık sırasında, kadınlar boksunun Olimpiyat’a alındığı haberi geliyor. “Nicky” bile o an kendisine inanamazken, annesini yanında buluyor; “Buraya kadar çok çalıştın, buradan sonra bırakma”. Bir göçmen ailesinin bu mütevazı kızı, Olimpiyat’a gidebilmek için inşaatlarda çalışmaya ve İngiltere’nin meşhur pembe dizilerinde figüranlık yapmaya başlıyor. Altın madalyasını ise orta halli bir fast-food restoranında baştan beri ona inananlarla kutluyor; ailesi ve antrenörleriyle.
Hafif sikletin şampiyonu Katie Taylor, İrlanda’nın Bray şehrinden. Taraftarlarının deyimiyle, “İrlandalı erkeklerin annelerinden sonra en çok korktukları kadın”. Taylor, kelimenin tam anlamıyla sporcu olmak için doğmuş. Deneyip de başarılı olmadığı bir spor dalı yok. Futbolda halihazırda milli takım oyuncusu, hatta boksta Avrupa şampiyonu olduktan birkaç gün sonra milli maçta gol atmışlığı var. Ortaokul yıllarında İrlanda’nın geleneksel Gaelic futbolunu da oynamış. Boks aşığı İrlanda’nın şu anda en popüler sporcularından biri, Bray’e döndüğünde onu yirmi bin kişi karşıladı. İrlanda’da yüzlerce kadının spor yapmaya başlamasının doğrudan sebebi olarak Taylor gösteriliyor. Kadınlar boksunun Olimpiyat’a alınması konusunda en büyük çabayı gösterenlerden. Taylor’ın karakteri söz konusu olduğunda ise tek bir hikayeyi anlatmak yeterli; en büyük rakiplerinden Amerikalı Queen Underwood Olimpiyat vizesi alamadığında onun da Londra’ya gelebilmesi için boks federasyonu AIBA’ya özel başvuru yaptı. ABD’nin Milli Boks Antrenörü Basheer Abdullah; Taylor’ı şöyle tarif ediyor; “O her zaman en iyi rakipleri yenerek kazanmak istiyor, Ali gibi.”
Orta siklette şampiyon olan 17 yaşındaki ABD’li Claressa Shields da “Ali tarikatı”nın müritlerinden. Amerika’nın işçi sınıfı şehirlerinden, aynı zamanda Yönetmen Michael Moore’un memleketi Flint, Michigan’dan çıkma Shields, hayatın zorlu basamaklarını erkenden tırmanmaya başlıyor. Şehrin yaşadığı bunalım, Shields ailesinin de bir gerçeği. Ona boksu sevdiren babası hayatının yedi yılını cezaevinde geçiriyor. Evsiz kalan annesi, çocuklarıyla teyzesine sığınıyor. Burası General Motors’un bir günde 30 bin işçiyi kapının önüne koyduğu, patlayan balonun aileleleri yıktığı bir şehir. Claressa Shields, o hani pek anlatılmayan “öteki Amerika”nın bir parçası, çoğu Flint’li gibi. Ve bu şehrin başarılı olmak için oradan kaçmayan ilk spor kahramanı. Henüz daha lise öğrencisi olan bu genç kadın, Flintliler’in şu sıralar belki de yüzünü güldüren tek şey.
Muhammed Ali’nin üç kızından bahsetmişken, öz kızını da unutmayalım. Kadınlar boksunu haritada bir yere oturtan Leila Ali’nin bu üç özel kadının başarısında önemli payı var. Leila Ali’nın başkanlığını yaptığı Kadınlar Spor Vakfı, hem Shields’ın doğrudan destekçisi, hem de kadınların spor yapması için dünyada çalışan en önemli sivil toplum örgütü. Vakfın çalışmaları her sene yüzlerce kadın sporcunun sporu bırakmamasını sağlıyor.
Nicola Adams, Katie Taylor ve Claressa Shields; zorlu hayatların engellerini yaşayarak Londra’ya geldiler ve Ali’nin mirasını en iyi şekilde temsil ettiler. Dünyanın üç farklı köşesinde, üç farklı işçi sınıfı şehrinden, benzer hayatlara tutunarak gelen bu üç kadını ayakta alkışlamak gerek.
Bu sene Olimpiyat’ın kapanışı John Lennon’ın “Imagine”ı ile yapıldı. Ben izninizle, Lennon’ın başka bir şarkısını bu üç müthiş kadına ve onlara ilham veren Muhammed Ali’ye ithaf ederek bitirmek istiyorum:
“Daha doğduğun an küçük olduğunu hissettirirler
Sana zaman tanımazlar bile
Acının büyüklüğünden hiçbir şey hissetmeyinceye dek.
Evde incitirler, okulda döverler
Zekiysen nefret eder, aptalsan tiksinirler
Sen onların kurallarına uyacak kadar delirinceye dek.
İşçi sınıfı kahramanı olmak gerek.”

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...