5 Aralık 2011

Hayata Söylenmiş Şarkılar

DİĞER YAZILARI

Ülke gündemi gibi sıkça değişen hava koşullarının kurbanı oldum. Soğuk algınlığı, aksırık tıksırıktan on gündür evden çıkamadım. Eskiler bu türden arazlara ‘paçavra hastalığı’ tanısını koyarlardı. Haksız da sayılmazlar. İnsanın parmağını kımıldatacak gücü kalmıyor. Gazete başlıklarına, yorumlara göz atmak, görsel medyadaki haber manipülasyonlarını izlemekse hastalığın yıprattığı sinir sisteminizi biraz daha germekten başka bir işe yaramıyor. Neyse ki kitaplar var. Üstelik iş yoğunluğundan okunmayı bekleyenleri de caba. Buraya bir parantez açacağım sevgili okur. (Bencileyin hayata tutunmanın, şartlar ne olursa olsun kendini mutlu duyumsamanın, gülümseyebilmenin tek ilacı kurmayı becerdiğiniz sağlam dostluklardır) Dostlar açısından şanslı olduğumu söylemeliyim. Kardeşten ileri sevdiğim, neşeyi de hüznü de, acıyı sevinci de paylaştığım yürekli dostlarım var. Bu açıdan kendimi dost zengini sayabilirim. Sayıları mı? Ne önemi var? Nitelikleri, insanlık değerleri, dünyaya bakışları, duruşları yeter. Hele onlardan birinin bir yapıtı elime ulaştığında değme gitsin keyfime. İşte şimdi elimde böyle bir kitap, hastalıklı günlerimin ilacı gibi. Sayfalarını çevirip duruyorum. Türkiye’nin yakın geçmişine dair gerçek öyküleri, popüler kültür safsatası içinde unutturulmaya çalışılan yüz akı insanlarımızı, onların usta bir emekçinin elinden çıkma portrelerini içinde barındıran kitabın adı: Hayata Söylenmiş Şarkılar. Yazarı söz açtığım dostlardan Celal Başlangıç. Evrensel okuruna Celal Başlangıcı tanıtmak, anlatmak abesle iştigal, biliyorum. Ama hemen şunu söylemeliyim; kitabın sayfalarını çevirdikçe onun usta kalemini, Evrensel ve Radikal’deki söyleşilerini, röportajlarını ne denli özlediğimin farkına vardım. Umarım bundan böyle de yazılarından okurlarını yoksun bırakmaz Celal…    
“Hayata Söylenmiş Şarkılar”, Başlangıç’ın 2002’den 2007’ye dek yazdıklarından derlenmiş bir seçki. Everest Yayınlarından çıkan kitapta yazılar üç başlıkta  toplanmış. İlk bölüm “Ustalar, Şefler, Ölümsüzler” başlığını taşıyor. İkinci bölüme “78’liler, 68’liler ve Daha Gençler”, üçüncü bölüme ise “Renkler, Farklar, Zenginlikler” başlıkları uygun görülmüş. Kitabın sayfalarında gezindikçe  Türkiye’de yurttaş olmanın zorluğuna bir kez daha iman ediyorsunuz. İnsan değerinden çok kimlik değerinin üste çıktığı, insanlık ayıplarının tükenmediğini anımsıyor; devlet içinde derin bir devletin nasıl olup da böylesine kök salabildiğini siz de derinden derinden düşünmeye başlıyorsunuz.
Celalin yazıları kimi çağrışımlara da yol açtı kafamda. 4 Aralık 1945 günü derin devletin örgütlediği Tan Matbaası saldırısı ile de yüzleşecek miyiz diye düşündüm saf saf. Zekeriye ve Sabiha Sertel’e de devletin bir özür borcu yok mu dersiniz? Ya 6/7 Eylül olaylarını tezgahlayan derin devlet adına, kimler kimlerden özür dilemeli? Görüyorsunuz yakın tarihimiz özür noktasında çok zengin. Varsın özür noktasında düşüne, kavga ede dursun siyasetçiler. Hayata karşı şarkılar söylendi ve hep söylenegelecek.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et