14 Aralık 2014 04:05

Her şey huzurumuz için

Dünya bütün uğursuzluğunu “sabah sabah bir zenci yüzü görmek” üzerinden nedenselleştirmeye devam ederken, herkes kendi zencisini kötülüklerin, aşağılamaların, dışlamaların, iftiraların içine çekmeye devam ediyor. Theatre Deng û Bêj, ‘Sartre’ın Saygılı Yosma’sını bu coğrafyanın ‘zenci’lerinden hareketle sahneliyor.

Paylaş

Fatma ONAT

Dünya bütün uğursuzluğunu “sabah sabah bir zenci yüzü görmek” üzerinden nedenselleştirmeye devam ederken, herkes kendi zencisini kötülüklerin, aşağılamaların, dışlamaların, iftiraların içine çekmeye devam ediyor. Her beyazın suçu bir zenciye yüklenmeli ki dünya daha huzurlu bir yer olsun dileğinde bulunanlar oluyor. Sartre’ın “Saygılı Yosma”sında 1930’ların Amerika’sında ırkçılığı “daha huzurlu bir dünya” düzeniyle özdeşleştirenlerin baktığı yer bu zamanlardan çok da uzağa düşmüyor. Bu yakınlıktan hareketle şimdinin, bu coğrafyanın renklerinden kuruyor oyununu Deng û Bêj. Oyunun baş karakteri Lizzie’i Güldestan Yüce canlandırıyor.
Dikkate fazlasıyla değer bir topluluk Theatre Deng û Bêj. Oyunlarını Kürtçe sahneleyen bir ekip. Dilin ve tiyatronun imkânlarını kullanmayı seviyorlar. Mark Ravenhill metni “Tirs û Xof”u (Korku ve Sefalet) onların sahnelemesinden izlemek de iyi bir seyir deneyimi yaşattı geçen sezon. Seyirci tarafınızda, sonradan yapacakları işin merakını uyandırıyorlar. “Saygılı Yosma”yı onların dille kurduğu bağdan bağımsız değerlendirmek olmaz.

ARİSTOKRAT AİLE VE BEYAZ BİR HAYAT KADINI

İronisi büyük bir oyun bu. Özellikle birbirleriyle muhatap olanlar ekseninde kuruluyor bu ironi. Aristokrat bir ailenin beyaz bir hayat kadınıyla aynı zeminde buluşup ortak bir düşman yaratma çabası da var çünkü metinde. Hayatın eşitleme zahmetinde bulunmadığı insanlar suç ve cezanın kesişeceği noktada çarpışabiliyorlar. Tabi bu pek adaletli bir istişare olmuyor. Bu uzlaşı çabası koca bir paradoksu da ortaya çıkarıyor. Eşitleyen yer, başa sarıp ayrıştıran zemine dönüşüyor. Hikayenin baş karakteri Lizze yaşayacağı yeni eyaletine gelirken trende kendisini taciz eden dört beyazın, iki siyahi ile kavgasına ve bunun sonucunda gelen bir cinayete tanıklık ediyor. Bu tanıklığı onun hayatının akışını da değiştiriyor. Çünkü işin içinde eyaletin nüfuzlu aileleri de var.

‘HUZURLU’ VE ‘AHLÂKLI’ YAŞAMAK

Beyazların dünyası Musa Arslanali’nin rejisinde beyaz bir dekorla somutluk kazanıyor. Herkes pirüpak. Tek kara ve tek gri var atmosfer içinde. Beyazın altından ise hep kirli olanlar çıkıyor. Tek başına bu biçimci söylem elbette Sartre’ın metnini karşılamaz. Ama sahne üstü bir temsilin dokusu olarak dikkat çekici. Söz konusu sahnelemede metnin politik olanla, düzenle ilişkili boyutu üzerinde duruluyor daha çok. Malum, “öteki” saydığından suçlu yaratma marifeti bu memleketin tedrisatından geçmişlerde de yeterince var. Oyunun akışının bir bölümü Lizzie’yi, suçun yıkılmaya çalışıldığı kişinin gerçekten suçlu olduğuna ikna etmekten öteye geçiyor. Gelinen nokta, içinde bulunduğu durumu çözmeye çalışan kadının, “toplumsal düzeni” korumanın neyi gerektirdiği noktasında iknasına varıyor. Niyetlenen zihinsel ve duygusal bir çatışma yaratılması. Görünen o ki, bu çatışmayı yaratanların temel motivasyonu zayıf halkalardan başlayarak döngüyü işler kılmak. Bu döngüde zor koşullar altında varlık sürdürmeye çalışan bir hayat kadınıyla, yine aynı zorlukları başka biçimde yaşayan bir genç adam var. Bu ikisinin kurban-tanık-suçlu üçgeninde birbiriyle çarpıştırılması kalan sağların hayatını “huzurlu” ve “ahlâklı” yaşaması için önemli. Ancak sahneleme bu iskeletleri ortaya koysa da derinlik kazandırmak konusunda ciddi sıkıntılar taşıyor.
En büyük arzusu biraz saygınlık kazanmak olan Lizzie’nin vicdan, arzu, bencillik, iyilik, kötülük arasında gidip gelen duygusal ritimleri -ritimsizliği- ortaya pek çıkmıyor. Güldestan Yüce, sesiyle, oyunculuğuyla seyircinin dikkatini üzerinde toplayacak potansiyelde belli ki. Sahne üzerinde yaptığı şeye çok hakim gözüküyor. Ama bu hakimiyet bir noktadan sonra rahatsız eden bir kontrollülüğe, bu durum da karakterin gel-gitlerini ortaya çıkarmak noktasında bir zırha dönüşüyor. ‘Zenci’yi suçlamak konusunda onu ikna etmeye çalışanlara karşı vicdanlı narin bir genç kadından, saygınlık kazanmak arzusuyla yalancı tanıklığı kabul etme sürecine geçen iki boyutlu birine dönüşüyor. Oyunun gerilimi bu noktada ortaya çıkamazken bu hızlı geçiş sırasında aradaki duygusal tonları görmek mümkün olmuyor.  Oysa kadın, daha çok altında kaldığı baskıya karşılık kendi iradesini bahane eden bir konumda. Fakat zorla yaptırılan bir eylemi kendi arzusuyla gerçekleştirmiş intibası oluşuyor. Bu oyunun varmaya çalıştığı yer noktasında tehlikeli bir sapma gibi.

RENK METAFORU İÇİNDEKİ FARKLILIK

Lizze ve zenci genç dışında diğer oyun kişilerinin bir fanus içinden çıkıp hayatın ortasına düşmüş gibi olması, oyunun gerçekliğinden başka bir oyun kurması akışa yabancı kalan bir tavır. Bütün beyazların çirkinlik tonları aynı gibi duruyor. Oysa hepsinin ortak renkleri dışında farklı renkleri de mevcut. Bu renk metaforu içindeki farklılıklar oyunculuk performanslarında ortaya çıkarılabilecek bir şey. Fakat herkes teknik bir form tutturup ilerliyormuş intibası yaratıyor. ‘Zenci’de Eyüp Kan, karakterinden çok kendi heyecanını, telaşını yaşıyormuş izlenimi bırakıyor. Fakat görünmez olmak, kendini kaybederek yaşamak telaşını hissettirmek noktasında fena iş çıkarmıyor. Fred’de Sertan Müsellim varlığını, oyunculuk tavrını ortaya koyma noktasında biraz ürkek. Fred’in ruhsal hasarlarını çok içselleştirmeden oynuyor sanki. Oysa adımını yere bir tık daha sağlam basması seyir keyfini çok daha üst düzeye çıkaracak belli ki. Oyunun genel havası içinde de bu duygu var zaten. Her şey bir doz daha öteye geçtiğinde, performans açısından güçsüz bırakılan final biraz daha etkili oynandığında, oyunun tamamının dinamizmi artacak ve seyir kalitesi çok daha üst düzeyde olacak gibi. Belli ki topluluk çok daha iyisini yapacak potansiyelde. Önümüzdeki sezonda ne çalışacakları şimdiden merak konusu!

onatfat@gmail.com
27 Aralık 20:30 Ortaköy
Afife Jale Sahnesi 28 Aralık Moda Sahnesi

ÖNCEKİ HABER

Gülümsüyor Erdal!

SONRAKİ HABER

Erdal...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa