07 Aralık 2014 05:45

Mesele ağaç değil…

Gezi direnişi ile birlikte iktidarın hedefine koyduğu Memet Ali Alabora’nın “Mesele iki ağaç değil sen hâlâ anlamadın mı!” cümlesi aslında her şeyi anlatır. Dönemin başbakanının “Beni yiyecekler”paranoyasıyla yandaş korosuna ezberlettiği “Meseleleri ağaç değil, iktidara darbe yapmak” söylemini ben de azıcık ileriye götüreyim.

Paylaş

Melda ONUR*

Gezi direnişi ile birlikte iktidarın hedefine koyduğu Memet Ali Alabora’nın “Mesele iki ağaç değil sen hâlâ anlamadın mı!” cümlesi aslında her şeyi anlatır. Dönemin başbakanının “Beni yiyecekler”paranoyasıyla yandaş korosuna ezberlettiği “Meseleleri ağaç değil, iktidara darbe yapmak” söylemini ben de azıcık ileriye götüreyim.

Evet mesele vahşi rantizme bir darbe indirmekti. Planlı ve projeli gelişmemiş, “Yetmez ama evet” gibi bir reklamcının sloganıyla başlamamıştı. Özgürlüklerinden, evlerinden, topraklarından, derelerinden, köylerinden, mahallelerinden, okullarından edilen insanların dolup taşmasıydı. Fırtına’ydı, Bağbaşı’ydı, Sulukule’ydi, sokaktaki kediydi, köpekti, havai fişeklerin vurduğu martı, HES’lerin tutsak ettiği alabalıktı. Anılardan sökülüp atılmak istenen AKM’ydi, Emek’ti, İnci’ydi. Kadınlara, gençlere sallanan parmaklardı. Ve artık evinin içinde bile azarlanmaya başlayan ‘Özgür irade’, “Yetti ama artık” diyerek sokaklara fırladı.

GEZİ KABUSLARI

Peki darbe indirildi mi? Hem de nasıl! Öldürdükleri, gözlerini aldıkları onlarca genç, sakat bıraktıkları yüzlerce insanın, yaşam haklarının peşinde olan milyonların direnişinin hâlâ kabuslarını görüyorlarsa demek, Gezi’yi anmadan gün geçirmiyorlar. Öyle bir darbe indirildi ki, Gezi’nin sloganı olan “Her yer Taksim, her yer direniş” Türkiye’nin her köşesinde sesli ya da sessiz yankılanıyor: İkizdere’de de, Yedikule’de de, Lice’de de, Ahmetler’de de… Ve hâlâ var olan bir damla hukuk, adına proje denen bu vahşi rantizm saldırılarını bertaraf ediyor. Durdurma ve iptaller birbiri ardına geliyor.

Vatandaşı kandırarak, yoksulluğunu dayatıp satın alarak, satmayanın malını savaş hukukuyla zorla gasp ederek, vatandaşı tehdit ederek, çevrecileri hedef göstererek, itirazları hiçe sayarak, kent konseylerini, meslek odalarını, sivil toplumu etkisizleştirerek, sahte ÇED’ler düzenleyerek, denetimsiz bırakarak, hukuku hiçe sayarak dayatılmaya çalışılan vahşi rantizm projeleri ülke coğrafyasında birer açık yara gibi duruyor.

BÜTÜNCÜL BAKMAK

Geçen hafta gündeme gelen ağaç kesme olayı ile çok farklı çevrelerden farklı tepkiler okuduk. “Şurada da şu kadar ağaç kesildi”, “Burada kesilirken neredeydiniz”, “Bu kesilirken görmediniz mi”, “E kesmeyip ne olacak ormanda mı yaşayacağız”, “Ağaç kesilmez diye bir şey mi var” türevinden yorumlar geldi. Kesilmiştir mutlaka bir yerlerde, duyamamışızdır, gidememişizdir; “Bu da kesilsin” diyemeyiz. Kimi yerde kesilmelidir de. Zira Beykoz’da yıllarla çürümüş bir ağaç, ne belediye, ne orman karışmadığı için devrildi ve 3 kadının canına mâl oldu. Eğer orada bir rant yatırımı olsaydı, çoktan kesmişlerdi. Gerek Gezi’de, gerek Yırca’da, gerekse Yalova’da konunun yalnızca ağaçlar üzerinden tartışılıyor olması, bir şeyleri eksik bırakıyor. Oysa mesele elbette tek başına ağaç değildir; yaşam hakkına bütüncül bakabilmektir. Bunu benimsemek, içselleştirmek, yaşam alanlarını bu bakış açısına göre tasarlamaktır; rağmen değil. Bu yaşam alanları ve hakkı dahilinde, duble yol, kavşak, köprü dibi, havaalanı teğetinde yaşayan insanların soluduğu hava ve içtiği su vardır. Doğduğu ev, koşup oynadığı mahalle, ilkokulu, ortaokulu, ilk sevgilisiyle el ele yürüdüğü ağaçlı yol, kaçamak yaptığı pastane, hafta sonları gittiği konser salonu, sinema, akşamları iki tek attığı meyhane de vardır. Sevgiyle ekip ürünlerini topladığı ailesini doyuran tarlası, sayesinde çocuklarını okuttuğu zeytin ağacı, yazın gölgesinde serinlediği çınar vardır. Kapısının önünde onu bekleyen sokak kedisi, gece eve yürürken ona eşlik eden sokak köpeğinin de yeri vardır. Bu bir bütündür. Bu, sandıktan çıkan ne yerel yönetimlerin ne de genel yönetimlerin göz ardı edebileceği bir gerçekliktir. Ekolojik ve sosyolojik döngüdür. Yönetimler bu döngüyü tersine çevirmek değil, bu döngüyle uyum için çalışmak üzere vardır.

Ama siz bu ekolojik ve sosyolojik döngüye elinizi sokup karman çorman etmeye, buna istediğiniz düzeni vermeye çalışırsanız, o elinizi “hart” diye ısırırlar. Gezi’de olan budur. Öyle “Acımadı kiii, acımadı kii…” diye çocuklar gibi tepinmeye gerek yok. Bal gibi de fena acıdı.

‘İTİN SAHİBİ BENİM’

Birkaç ağaçla başlayan Gezi isyanı ve ülkeyi saran Haziran direnişi sonrasında yoğunlaşan ağaç hassasiyeti nedeniyle sürekli ihbarlar yağıyor. Bu hassasiyet son derece değerli. Asırlık ağaçları veya genç ağaçların koruması, yeşil alanların yok edilmesine karşı gelişen, platformlar, dayanışmalar, direniş grupları mükemmel çalışıyorlar. Sosyal medya üzerinden iletişime geçerek müthiş bir koruma refleksi geliştiriyorlar. Ancak çuvaldızı kendimize batırmayı görev bilerek şunu hatırlatmak isterim. Bizler ağaçlara sarılırken Türkiye’nn dört bir yanında sokak hayvanları kimi zaman yerel yönetimlerce, kimi zaman yerel yönetimlerin göz yumduğu özel kişilerce can çekişe çekişe zehirleniyor. Yasak olmasına rağmen köpek dövüşleri ile köpekler parçalatılıyor. Tecavüz edilmektedir.

30 Aralık günü Çağlayan’da bir köpeğe tecavüz davasının ikinci duruşması yapılacaktı. Üstelik de ilk duruşmada hakim salona girdiğinde “İtin sahibi kim?” diye sormuştu. O cevabı 30 Aralık günü bizlerden alacak: “İtin sahibi benim” diyeceğiz. Orada olmak gerekmez mi sizce? Ağaçlar kadar onlar da candır. Unutmayalım!

*CHP İstanbul Milletvekili

ÖNCEKİ HABER

IŞİD’in cazibesi

SONRAKİ HABER

(Yerel) ekoloji hareketleri ve (yerel) siyasetin hasbihâli

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...