07 Aralık 2014 04:06

Gece o kadar kirliydi ki ikisi de kayboldu

Plínio Marcos de Barros’un 1966 yılında yazdığı “Gece o kadar kirliydi ki ikisi de kayboldular” (Dois perdidos numa noite suja) isimli tiyatro oyunu Dil-Tarihli tiyatrocuların oyunculuğuyla yeniden sahnede. Ama bu kez Ankara’da… Şu anda Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro bölümünde 4. Sınıf öğrencileri Egecan İntepeler ve Oğulcan Arman Uslu’nun oyuncu, yine aynı okuldan mezun Koray Kazan’ın yönetmen olarak bulunduğu ekipten Oğulcan Arman Uslu ve Koray Kazan’la oyun üzerine sohbet ettik.

Paylaş

Merve TÜYLÜ

Suç, salt bireyin özgür iradesiyle aldığı bir karar mıdır, yoksa onu çevreleyen mekanizmaların sıkıştırmasının sonucu mu? Birey, salt birey olmasıyla mı, yoksa toplumsal yapının parçası olarak mı mutluluğa erişir? Mülk, salt bireyin yaşam koşullarını ilişkin çevreyi mi belirler, yoksa gücün sınırlarına mı işaret eder?

Plínio Marcos de Barros’un 1966 yılında yazdığı “Gece o kadar kirliydi ki ikisi de kayboldular” (Dois perdidos numa noite suja) isimli tiyatro oyunu Dil-Tarihli tiyatrocuların oyunculuğuyla yeniden sahnede. Ama bu kez Ankara’da…

Barros’un bu oyunu daha önce özel tiyatrolarda ve DT’de birkaç kez sahnelenmiş, şimdilerde ise genç bir ekiple 12. oyunu devirmiş bulunuyor. Şu anda Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro bölümünde 4. Sınıf öğrencileri Egecan İntepeler ve Oğulcan Arman Uslu’nun oyuncu, yine aynı okuldan mezun Koray Kazan’ın yönetmen olarak bulunduğu ekipten Oğulcan Arman Uslu ve Koray Kazan’la oyun üzerine sohbet ettik.

Ekibin bir araya geliş sürecinden biraz bahseder misiniz?
Oğulcan: Ortak noktamız DTCF. Egecan ile sınıf arkadaşı ve ev arkadaşıyız. Koray 3 dönem üstümüz. Egecan ile oyun çalışmak istedik, Koray’ı daha önceden tanıdığım için yönetmen olarak kendisini önerdim. Böylelikle Koray’da ekibe dahil oldu. Henüz yeni bir ekibiz.

Oyunu sahnede değil de fuayede oynamanızın sebebi nedir?
Oğulcan: Metin bize akıcı geldi; okurken bile birden oynamaya başladık, hemen çıktı. Metnin ritmi oyuncunun seyirciyle iç içe olmasını gerektirdiği için biz de sahnede oynama fikrinden vazgeçtik.

Neden bu metni seçtiniz, anlatır mısınız...
Koray: Metni hepimiz farklı farklı zamanlarda okuduk. Ben Türkiye’yi Latin Amerika ülkelerinin toplumsal koşullarıyla pek çok noktada benzer görüyorum. Tarihsel olarak iki coğrafyadaki toplumsal hareketlerin çıkışı da genellikle eş zamanlı gerçekleşiyor. Eski bir metin olarak değil, yeni, talebimizi karşılayan bir oyun olarak yorumladık.

Oğulcan: Metnin ritmini sevdik; ağır-ağdalı cümleler yok, derdi net. Oyunu seçmemizin sebeplerinden biri de dertleri bizim çok hoşumuza gitti. Mülkiyet, güç ve iktidar konularıyla ciddi bir derdi var. Bu üç meselenin birbiriyle olan ilişkisi çok kuvvetli. Günlük hayatta sık sık karşımıza çıkan şeyler aslında. Üretim araçlarını elinde bulunduran, gücü ve iktidarı da elinde bulundurur. Mikro güç = mikro iktidar durumu. Oyun, pazarda çalışan iki hamalın hikayesi üzerinden şekilleniyor. Biri hiç eğitim almamış, okuldan uzak, sokakta yetişmiş bir karakter. Diğeri ise eğitim almış fakat hayat koşulları onu aynı pazarda çalışmaya itmiş. Görünürde ayrı noktalarda olsalar da hayat onları bir araya getirmiş. Yoksulluk kültürünü paylaşıyorlar.

Oyun belirli bir coğrafyaya veya etnik kökene ait gibi görünmüyor, siz ne diyorsunuz?
Oğulcan: Biz de oyunun herhangi bir coğrafyada geçmesini istemedik. Dünyanın her yerinde evrensel bir mesele olan yoksulluk temelde yine sınıfsal bir noktaya geldiği için milliyetlerden uzak durduk. O yüzden de belirli bir coğrafyaya ait bir metin olarak düşünmedik reji tercihi de bu yönde oldu.
İşçilerin birbirine karşı kurmaya çalıştığı bir iktidar mücadelesi var, bu iktidar mücadelesinde de sürekli bir geçiş görülüyor, fiziksel ve psikolojik şiddet hat safhada…

Koray: Evet bu daha çok mülkiyet üzerinden şekillenen bir güç ilişkisi. Oyunun temelinde çok büyük güçlerden bahsedilmiyor, her şey minimal. Bu da oyunda hoşumuza giden şeylerden biri.

Oğulcan: Bu iktidar mücadelesini de fiziksel ya da psikolojik güçle sağlamak durumundalar. Karakterlerden biri kendi doğasına ne  kadar aykırı da olsa yaşayabilmek için fiziksel şiddet uygularken diğer karakter buna psikolojik şiddetle karşılık veriyor.

Oyun boyunca çelişkilerin derinleşmesinin sebebi bir şekilde suça itiliyor olmaları ve orada sıkışmaları. Sınıf bilincinin de olmaması bunu destekler nitelikte. Çözüm normalde gerçekten de bu değil. Oyunda da bir arayış var aslında.

Bir de yoksulluk kültürünün olduğu pek çok yere gittiğimizde hiçbiri polisi, üretim araçlarının sahiplerini ya da kendilerinden üst sınıfta olan kişileri sevmezler. Bir öfke vardır onlara karşı. Neden sevmiyorsun diye birçoğuna sorulduğunda bir sebep gösteremezler, dolayısıyla içi boş gibi görünür ancak haklıdır. Bu aslında sistemin kendi şiddetine karşı bir öfkedir.

Oyunda öfkeyi çok güzel görüyoruz…
Oğulcan: Karakterlerden biri sahip olamadığı çok temel şeylerden biri olan bir temel ihtiyaç yüzünden öfke duyuyorlar ancak bunun sorumlusunun sistem olduğunun farkında değil. Gelişmiş bir bilinç olmadığı için öfkesini eğitimsizliğinden dolayı alt sınıf olarak gördüğü diğer karaktere yansıtıyor.

Koray: Yani oyunda sistem sorgulaması dolaylı olarak var. Karakterler sistemin farkında olmasalar dahi oyun gidişat açısından dolaylı olarak sistemi işaret ediyor. Karakterler de daha önce söylediğimiz gibi bir öfke patlaması olarak suça yöneliyor.

Oyunda güvenlik şeritleri kullanıyorsunuz, bu başta oyunun oynandığı odayı belirleyici olarak var iken oyunun sonunda aynı şeritlerin seyirciyi de içine aldığını görüyoruz…
Koray: Oyun alanıyla seyirci arasında çok bir mesafe yok aslında. Fuayede oynamamızın sebeplerinden biri de bu. Oradaki şeritler tacizkar bir şekilde değil de seyirciye yönelik “siz de bu oyunun içindesiniz, bu suçun sorumlularındansınız” vurgusu.

Oyunu her hafta Salı günü saat 20:00’da Ankara Farabi Sahnesi’nde izleyebilirsiniz. Şimdiden iyi seyirler…

ÖNCEKİ HABER

Alandaki Park

SONRAKİ HABER

Suçsuz Futbol, Suçlu Sistem....

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...