21 Eylül 2014 07:41

Hafıza-i beşer nisvan* ile değişir

“Hafızayı Herekete Geçirmek: Kadınların Tanıklığı” projesi, bize dayatılan resmi tarihleri değil, geçmişle bağı olan ama bugünün kadınlık deneyimleriyle değişmeye, dönüşmeye açık olan “kadın işi” tarihlere bakmamız gerektiğini anlatıyor

Hafıza-i beşer nisvan* ile değişir
Paylaş

Müslime KARABATAK

Okuyoruz gazetelerde dergilerde; savaşta şu kadar kişi öldü, şu kadarı çocuk, şu kadarı kadın… Tarih sayfalarında okuyoruz. Yaşanan soykırımlardan, darbeden sonra yerinden yurdundan olan insanlar… Ya da sadece her yerde okuyup izleyerek değil, görerek hissederek yaşadığımız iş cinayetleri, kadın katliamları… Sayıdan ibaret olmayan, etten kemikten o insanların tarihi “devletlerin” mekanik tarihi ile ne kadar uyuşuyor? Bir başka soru, tarihe nereden bakmalıyız? O tarihe, acıyla yaşayanların gözünden ya da tarihin eli kanlı öznesinin gözünden bakmak arasındaki o muazzam fark hatırlamak ve unutmak üzerine kurulu biraz da. Şiddet uygulayan taraf, suçunun unutulması için elinden geleni yaparken hatırlamak bir direniş yöntemi olarak önümüzde duruyor. Bunu, hatırlamanın etkin bir aracı olan “sanatı” da yanına alarak çeşitli biçimlerde dile getiren bir sergi var 5 Eylül’den beri DEPO’da; “Hafızayı Harekete Geçirmek: Kadınların Tanıklığı” sergisi. Aslında bu sergi de Columbia Üniversitesi Toplumsal Farklılık Çalışmaları Merkezi’nin başlattığı ve birçok kurumun destek verdiği, akademisyen, sanatçı ve aktivistlerin katılımlarıyla gerçekleşen bir projenin parçası. Proje kapsamında Soykırım, Savaş ve Siyasi Baskıların Cinsiyetlendirilmiş Anılarıyla “Yüzleşmek” adlı bir yuvarlak masa toplantısı da oldu. Konferans boyunca alternatif arşivlerin yaratılması, sanatın bir hatırlama aracı olarak kullanımı ve kadınların aktivizminin tartışıldığı oturumlar oldu. Hafıza dediğimizin, “hatırlamak” dediğimizin sadece geçmişle ilişkilendirilemeyeceğini, hafızanın bugün direnişle, dayanışmayla yeniden yaratılabileceğini gösteren örnekler var. Bu direniş pratikleri kırıldığında hafızanın “kötü bir biçimde” nasıl bugünden yarına taşındığının örnekleri de olduğu gibi...

HAFIZAYI DAYANIŞMAYLA YENİDEN ÜRETMEK

Bu konferansın ve serginin kadınların hafızasının geçmişe ait değil, tam da bugüne ait ve değiştirilebilir, yani direnişle, mücadeleyle yeniden yaratılabilir olduğunu gösteren pek çok gelişme var etrafımızda.
Mesela; son 2 haftadır bir haber dolaşıyor gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında. Yurt odasında tecavüze uğradığına kimsenin inanmaması üzerine yatağıyla kampüs içerisinde dolaşan öğrenci Emma Sulkowicz’in bu ilginç protestosunun gösterdikleri... Tecavüzcüsünü saymazsak, tecavüzün tanığı olan tek şey kadının yatağı ve bir anlamda da o kadının “hafızası” bu yatak. Bir yandan üzerindeki baskıyla her gün yüzleşirken bir yandan da hafızasını diri tutarak yaşadıklarını görmezden gelen sisteme başkaldırıyor Emma. Direnişini Carrying The Weight (Ağırlığı Taşımak) kampanyasına çeviriyor ve onun bu yükün altına cesurca girdiğini gören diğer kadın öğrenciler de onun eylem biçimine destek veriyorlar ve kampanya Carrying The Weight Together (Ağırlığı Beraber Taşımak) adını alıyor. Yani, direniş suçun cezasız bırakılmasına inat büyütülüyor kadınlarca. Yani böylece travmatik bir cinsel şiddet deneyimini dayanışma deneyimine çeviriyor.

HAFIZANIN ÇIĞLIĞINI DUYMAZDAN GELMEK

Mesela; sanatçı Gülçin Aksoy’un sergide yer alan, 1980 darbesi sırasında 14 yaşındaki bir kız çocuğunun başına geçirilen bir çuvalla sesinin soluğunun kısıldığını gösteren, ama direnişi de barındıran Anonim adlı eserinin bugüne dair anlattıkları... Bugün kendi iktidarları sayesinde darbeyle yüzleşildiğini söyleyen hükümetin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın, yaşanan çocuk istismarı karşısında sadece “çocuklara çığlık atmayı öğretmeliyiz” diyebildiğini getiriyor akla... Kadınlar, kendilerine ve çocuklara yönelik  sistematik saldırılar önlenmiyor diye çığlık çığlığa dolaşıyor meydanlarda. Evet, bugün başlarına darbe dönemlerindeki gibi çuval geçirilmiyor, ama darbe döneminde onlara yaşatılanların hafızası başka “susturma ve sindirme politikalarıyla” yeniden yeniden üretiliyor. Kadınların direniş hafızasına karşılık iktidarın o direnişi bastırma pratiği devreye giriyor.

İYİ HAFIZAYI HAREKETE GEÇİRMEK

Mesela; Ortadoğu’nun kan gölüne dönüşen her parçasında, IŞİD’in yaptığı katliamlar, kadınlara uygulanan vahşet ve soykırımın hatırlattıkları...  Bütün bu yaşananların, tarihin ilk çağlarından beri kadınların savaşta en çok hedef alınan özne olduğunu bize yeniden hatırlatmadığını, o kadim hafızayı bugüne taşımadığını söyleyebilir miyiz? O kadim hafızada her savaşta işgal edilen toprakların “ganimeti” olarak “el konulan, işkence edilen, alınıp satılan, kimliği ve kişiliği yok edilen” kadınların acıları var. Tarih bu anlamda çok boyutlu, bir yandan kaliamların yaşandığı, erkek egemen güçlerin her boyutuyla baskıladığı kadınların tarihi… Bir yandan kadınların bir çiçeği büyütür gibi özenle büyüttükleri direniş tarihi işleniyor bugün. Rojava’daki kadın mücadelesi bu korkunç hafızanın karşısında yine tarihte yeri olan bir başka hafızayı günümüze tüm somutluğuyla taşıyor: değişim mümkün, devrim mümkün, üstelik o değişimin ve devrimin öncü gücünün kadınlar olması da mümkün!
“Hafızayı Herekete Geçirmek: Kadınların Tanıklığı” projesi, bize dayatılan resmi tarihleri değil, geçmişle bağı olan ama bugünün kadınlık deneyimleriyle değişmeye, dönüşmeye açık olan “kadın işi” tarihlere bakmamız gerektiğini anlatıyor. Gerçek yaşamda yeri olan, kadınlık deneyiminin verdiği güvenle kadınları birbirine yaklaştıran bu çok katmanlı tarihe, yani sizin tarihinize yakından bakmak isterseniz, proje 3 Ekim’e kadar DEPO’da sergilenecek.


YÜZÜ BUGÜNE VE GELECEĞE DÖNÜK BİR SERGİ

Projenin küratörlerinden Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Ayşe Gül Altınay bize bu çalışmanın amacını günümüzle bağlantısını kurarak anlatıyor:
“Tanıklık direniş pratiklerinde nasıl bir rol oynuyor? Yaşanan savaş, soykırım, şiddet deneyimi içerisinde susturulmalar, kaybedilmeler, ölümler... Kadınların yaşadığı deneyimler ne kadar hatırlanıyor? Kadınlar bunu nasıl hatırlıyorlar? Daha da önemlisi kadınlar hafızayı, bugünü ve geleceği değiştirmek için nasıl harekete geçiriyorlar? Yüzü geriye dönük bir sergi değil bu, ağırlıklı olarak bugüne ve geleceğe bakıyor. 1915 soykırımından bugün Gazze’de ve Filistin’de yaşanlara, bizim coğrafyamızda yaşananlara, sınırlarımızın güneyinde ve sınırlarımız içinde yaşanan şiddete dair ve buna yönelik mücadelelere dair bizi tanıklığa, tanıklıkla beraber mücadeleye davet eden bir sergi diyebiliriz. Bu sergide kadın sanatçılar bir araya geldi ve de kadınlık durumları üzerine, beden üzerine çok yoğunlaşan çalışmalar var.  Bu çalışmalar kişisel olanla politik olan, aile içi olarak kabul edilenle kamusal olarak kabul edilenler arasındaki ayrımın ne kadar yapay bir ayrım olduğunu, bu alanlar arasındaki geçişgenliklere bakarak kendimizi, yakın tarihimizi ve yaşadığımız şiddet deneyimlerinin üzerimizde bıraktığı izleri görebileceğimizi söylüyorlar. Bu yanı ile ‘kişisel politiktir’ sloganını açan ve bize çok yeni pencereler sunan bir sergi, bir birliktelik olduğunu düşünüyorum.

*İnsan Hafızası Kadın İle Değişir

ÖNCEKİ HABER

Radar

SONRAKİ HABER

Umutla göçenler tabutla dönmesin

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa