07 Eylül 2014 11:58

‘Amerikan Rüyası’ kabus oldu!

Kültürel antropoloji dersimin ilk günü öğrencilerime, ait oldukları kültürün ismini ve o kültürün en çok sevdiklerini yönünü sorarım hep. Birçoğu sorunun ilk kısmıyla cebelleşir ve geçmişleriyle kültürel bağları koptuğundan kendilerini kısaca “Amerikalı” olarak tanımlarlar.

‘Amerikan Rüyası’ kabus oldu!
Paylaş

Ayşe TAŞKIRAN*

Kültürel antropoloji dersimin ilk günü öğrencilerime, ait oldukları kültürün ismini ve o kültürün en çok sevdiklerini yönünü sorarım hep. Birçoğu sorunun ilk kısmıyla cebelleşir ve geçmişleriyle kültürel bağları koptuğundan kendilerini kısaca “Amerikalı” olarak tanımlarlar. Kültürlerinin en sevdikleri yönü sorusunu da “hayaller ve fırsatlar diyarı olması” diye cevaplandırırlar. Başarılı olmanın önündeki tek engelin de beceriksizlik ya da tembellik olduğunu sözlerine eklerler çoğu zaman. Oyunun içindedirler artık, farkında bile olmadan.
“Amerikan rüyası” aslında Monopoly oyunu ile büyütülüp kapitalist düzende nasıl başarılı olabilecekleri öğretilen çocukların yaşlandıklarında uyanacakları bir kabustur! Bankaların perde arkasından yönettikleri bu oyun, üniversite çağına geldiklerinde hayatta ne istediklerini bile bilmeden en çok para getirecek mesleğe yönelip yaşam çizgilerini belirleyen gençlerin eğitim kredisi almalarıyla başlar. Üniversite öğrencilerinin yarısından çoğu 30-40 bin dolar borçla mezun olur ve yaşamlarının en verimli yaşlarını bu borcu ödemekle geçirirler. Bu kadarla bitse iyi. Oyun daha yeni başlamıştır.

OYUNUN KURALLARI

Yaşamak yerine çok çalışmaya, dayanışma yerine rekabete, mutluluk yerine zenginliğe değer verilen bu bireyci toplumda, 18-20 yaşına gelen gençler, kendi başlarına ayakta kalmayı öğrenmeleri için aileleri tarafından evden çıkarılıp ayrı evde oturmaya teşvik edilirler. Bir yandan okula gidip, diğer yandan da yaşam masraflarını karşılamak için gece çalışan ve derslerde yorgunluktan uyuklayan öğrenciler her hocaya nasip olmuştur.
Artık evlenme çağı da gelmiştir çoğunun. Oyunun kuralı evlenip bir ev sahibi olmak ve topluma aynı oyunu oynayacak çocuklar yetiştirmektir. Hala ödemekte oldukları üniversite borçlarına, ödemesi 20-30 yıl sürecek yüklü bir de ev kredisi eklenir.
Ödemeleri bittiğinde ve faiz ana paraya eklendiğinde, evlerine verdikleri fiyatın ikiye katlanacağını pek düşünmez kimse. Çünkü başka türlü ev sahibi olunamayacağı işlenmiştir beyinlerine. Tabi bu arada, hayatta başarılı olduklarını topluma kanıtlamanın bir göstergesi olarak, taksitlerini bile zor ödeyebildikleri evlerini gerekli ya da gereksiz eşyalar ve duvardan duvara televizyonlarla döşerler. Her odanın duvarlarını süsleyen bu televizyonlarda, onlara daha çok alışveriş etmelerini ve hangi model arabayla daha mutlu olacaklarını söyleyen reklamları izleyerek geçirirler akşamlarını. Eski arabalarını daha yeni ve daha büyük modellerle değiştirirler. Borçlarına yenilerini eklerler. Ve çok çalıştıkları için bütün bunları hakkettiklerini düşünerek rahatlatırlar vicdanlarını. Oyunun ortalarına gelmişlerdir artık.

RÜYALAR GERÇEK OLDU

Mutlu bir aile tablosu başarıyla çizilmiştir; çalışmaktan, borç ödemekten, televizyon seyretmekten ve gereksiz kullanılan teknolojiden çocuklara yeterince zaman ayrılamasa bile. Bu mutluluk seviyesine ulaşmayı başaramayanlar ise beceriksizlikle, tembellikle ve fırsatları iyi değerlendirememekle suçlanarak daha da bunalımlı bir yaşama doğru itilir.
Pahalı eğitim sistemiyle, yüksek işsizlik oranıyla, yüksek faizli borçlarla ve bütün bunlara rağmen yüksek beklentilerle karşılarına dikilen sistemi sorgulamak kimsenin aklına gelmez.
Yıllardır krizde olan emlak piyasası nedeniyle evini hacizle bankalara kaptırmadan ve kredi borçlarıyla iflas etmeden bir denge tutturup yaşamayı başaranlar kendilerini bu oyunun galibi olarak görürler. Rüyaları gerçek olmuştur. Bu kısır döngüde, demirden bir kafes içindeki tekerlekte sonsuza dek dönüp durmayı bilinçsizce kabullenirler.
Başarısızlıkla suçlanma korkusu ve sosyal baskı insanları daha çok çalışmaya ve bankaları daha da zengin etmeye teşvik eder. Ve sistemin dışına çıktıkları an kredi değerliliklerinin* düşeceği korkusu adaletin kılıcı gibi durur başlarının üzerinde.

ŞİMDİ YAŞAMAK ZAMANI

Eğitim, ev, araba, ve diğer borçlarını ödemekle yükümlü bu insanlar artık orta yaşlarına gelmiş ve emekliliği düşünür olmuşlardır. Bu arada çocukları büyümüş, üniversite yaşına gelmiştir. Bazı aileler çocuklarının eğitimi için de banka kredisi alırlar ve onların evden ayrılacakları günü sabırsızlıkla beklemeye başlarlar. Yaşamda yapmak istedikleri şeyleri nihayet gerçekleştirebilmek için bir an önce de emekli olmayı planlarlar. Tabi ne kadar uzun çalışırlarsa o kadar iyi bir maaşla emekli olabileceklerinden, 60’lı yaşlarına kadar çalışırlar. Sonra da seyahat etmektir çoğunun gönlünde yatan. Ev taksidi bitmiş, çalışma hayatı bitmiş, çocuklar evden gitmiş ve yaşama, hayattan zevk alma vakti gelmiştir çok geç olmadan.

ÇOK ÇALIŞ, ÇOK KREDİ AL, AZ YAŞA!

İşte ömür boyu çalışarak sabırla bekledikleri bu yaşam diliminde, Amerikan toplumunda hiçbir değeri olmayan ve topluma yük oldukları düşünülen yaşlı insanları başka bir sürpriz beklemektedir oyunun sonunda. Çünkü artık üretmeyen, yalnızca maaş alan ve gereksiz oksijen tüketen insanlar olarak görülürler bu toplumda yaşlı insanlar. Çok geçmeden, bozulan sağlıkları ve yaşlılığın getirdiği bağımlılıklar nedenleriyle çocukları tarafından ihtiyarlar evinde yaşamaya zorlanırlar. Başka çareleri yoktur. Çünkü çocukları da kendileri gibi oyunu kurallarıyla oynadığından, çalışmaktan yaşlılara ayıracak zamanları yoktur. İhtiyarlar evindeki bakım masraflarını karşılamak için o ömür boyu çalışıp nihayet sahip olabildikleri evlerini feda etmek zorunda kalırlar. Yalnız ve üzgün ölmeyi beklerler yaşlılar evinde, kendileri gibi terkedilmiş diğer yaşlılarla birlikte. Oyunun sonuna gelmişlerdir artık.
Bir hayal peşinde koşuşturmaktan, farkında bile olmadan ömürlerini “Amerikan rüyasına” feda etmişlerdir. Çok çalışıp çok kredi almış ama az yaşamışlardır. Bu arada kredi veren bankalar biraz daha zengin olmuştur.
Oyun biter... Rüya biter... Hayat biter...
Ama bu kabustan uyanan olmaz...

* Kaliforniya
** Kredi değerliliği: kredi isteminde bulunan kişilerin geçmiş ve gelecekteki borç ödeme yeteneklerine ilişkin yapılan değerlendirme.

ÖNCEKİ HABER

‘Bulup bulup yitirmekmiş düşsel bir oyuncağı…’

SONRAKİ HABER

Rüyanın sonu (ya da bir rüya trajedisi)

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...