15 Haziran 2014 11:04

IŞİD’in cürmü, ne kadar yer yakar?

'IŞİD’in kökenine, geçmiş ilişkilerine, hangi örgütün hangi fraksiyonunun kaçıncı nesil hali olduğuna bakarak yorum yapmak bugün yaşananları anlamak bakımından çok yararlı değil. Çünkü gelişmelerin kaynağında, tek başına IŞİD’in boyunu çok aşan sebepler bulunmaktadır' Aydın Çubukçu yazdı...

IŞİD’in cürmü, ne kadar yer yakar?
Paylaş

Aydın ÇUBUKÇU

IŞİD’in Musul’u işgaliyle Ortadoğu’da yeni bir süreç başlamıştır. Gelişmeler, yalnızca Irak’taki sosyal ve siyasal ilişkileri değil, Türkiye ve İran’ı da kapsamak üzere, bütün devletlerin rollerini ve beklentilerini değiştirecek özellikler taşımaktadır.
Bu büyük dalga içinde, IŞİD’in kökenine, geçmiş ilişkilerine, hangi örgütün hangi fraksiyonunun kaçıncı nesil hali olduğuna bakarak yorum yapmak bugün yaşananları anlamak bakımından çok yararlı değil. Çünkü gelişmelerin kaynağında, tek başına IŞİD’in boyunu çok aşan sebepler bulunmaktadır ve eylemin sonucunda da yine IŞİD’i aşan gelişmeler görünmektedir.
IŞİD’in Musul’u ele geçirmesinden önce, kendi siyasal hedefleri için bölgede gittikçe güçlenen köklü bir toplumsal zemin bulduğunu hatırlayarak işi başlayalım. Irak’taki, özellikle de IŞİD’in kontrol altına aldığı bölgedeki Sünni nüfus, Maliki yönetimiyle sorunludur ve aynı bölgede BAAS’ın kalıntıları da etkilidir. Eski Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi, Irak’taki son gelişmeleri, “Demokratik yollarla değişim konusunda umudunu kaybeden mazlumlar ve marjinalleştirilenlerin, başka değişim yolları araması” olarak nitelendirmiştir ve bu Maliki yönetiminin ayrımcı politikalarının yol açtığı Sünni-Şii zıtlaşmasının derinleşmesi açısından bakılınca yabana atılacak bir saptama değildir. Uluslararası komplo güçlerinin, bölgede cirit atan ajanların vs. dışında sosyal ve ekonomik koşullara dikkat çeken bu yorum, büyük ölçüde gerçeği dile getirmektedir. ABD işgalinin Irak toplumunu bütünüyle parçaladığını, düşmanlaştırdığını ve “Irak halkı” olarak adlandırılabilecek bir toplumsal ve siyasal olgu bırakmadığını düşünürsek, her kesimin, farklı mezheplerin ve milliyetlerin kendi başlarının çaresine bakma ve bu yolda diğerini ezme eğilimine girmesi sürecin olağan sonuçlarından birisidir. Tarık Haşimi şöyle devam ediyor: “IŞİD devrimi harekete geçirmedi, onu kendi çıkarları için kullandı. Buradan devrimcilere dikkatli ve uyanık olmaları çağrısında bulunuyorum.” Özetle, IŞİD esasen varolan bir toplumsal muhalefet temelinde hareket etmektedir ve bu harekette gözü olan diğer güçlerle (Haşimi partisi, eski BAAS’çılar, ABD ve Türkiye) rekabet halindedir.
Bu güçlü toplumsal çelişkiler zemininde hareket eden IŞİD’in göstermelik rollerini oynamaya çalışan Irak devletine ait binaları işgal etmesi şaşırtıcı değildir. Valilik, Merkez Bankası, hava alanı, askeri tesisler vs. zaten Maliki yönetiminin silik gölgeleri olarak görev yapan paralı askerler tarafından sözde korunuyorlardı ve mevcut sosyal yapı açısından bakılınca adeta “yabancı bir güç” konumundaydılar. Tarık Haşimi’nin tanımladığı sosyal yapı bu gölgeyi mecburen üzerinde taşıyordu ve IŞİD buna son verecek güç olarak ortaya çıkmıştır.
Diğer yandan, tehdit altındaki önemli merkezlerden Kerkük, şu anda peşmergelerin “koruması” altındadır ve Irak merkezi devletiyle olan ihtilaf bir bakıma bu şekilde ortadan kalkmış sayılabilir. Şu saatten sonra Irak’ın Kerkük sorununda iddiası bitme noktasına gelmiştir ve Kürtlerin taleplerine itiraz edecek, ya da bunu askeri güçle engelleyecek hali yoktur. Nitekim Maliki’nin Türkiye’ye yönelik mesaj olarak nitelenen “Kürtlerle birlikte hareket ediyoruz” sözleri, Kerkük konusunda da bir gelişmeye işaret sayılabilir. Çok eskiden beri Kerkük konusunda hassas ve iddialı olan Türkiye’nin de, doğabilecek fiili durum karşısında yapabileceği bir şey yoktur.
Bu aşamada, IŞİD’in “ABD’nin Irak’ı üçe bölme planı” çerçevesinde ve bu komplonun bir unsuru olarak hareket ettiğine ilişkin yorumlara fazla değer biçmek için yeterince veri görünmüyor. Ancak ABD ve Türkiye,  Şii etkisinin iyice sınırlandığı bir çözüme yol açtığı sürece IŞİD’e karşı “hoşgörülü” bir esneklik gösterebilecektir. Doğabilecek en korkunç durum, Maliki’nin IŞİD’e karşı Şii-Alevi nüfusu savaş aracı olarak kullanmaya çalışması olacaktır. Bu, şu ana kadar derinden işleyen mezhep düşmanlıklarını su yüzüne çıkaracak ve bölgenin tümünü ilgilendiren bir yarılmanın da başlangıcı olacaktır. Böylece, Irak’ın bir Afganistanlaşma sürecine girdiği yolundaki tespitler, Irak’ın geniş bir NATO İşgal Bölgesi haline gelebileceği olasılığına da işaret ediyor. Afganlaşma, ABD’nin ve İngiltere’nin bölgeye NATO şemsiyesi altında yeniden dönmesi, Türkiye’nin de aynı yoldan bölgedeki emellerine bir adım atması anlamanı gelecektir.
Görülebileceği gibi IŞİD, kendi cürümünü çok aşan bir süreci ateşlemiş bulunmaktadır.

ÖNCEKİ HABER

LYS\'ye girenlere AKP propagandası

SONRAKİ HABER

Ali’yi gördüm Ali’yi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...