08 Haziran 2014 10:59

Gazze Üzerinden Okmeydanı’nı düşünmek

1990’lardan itibaren, akreplerin ve panzerlerin gündelik hayatın bir parçası haline geldiği, belirli aralıklarla binlerce polisin, hatta helikopterlerin katılımıyla çeşitli operasyonların düzenlendiği, Okmeydanı gibi mahallelerde yaşananlar, mahallelilerin benzetmesiyle zaman zaman Gazze’yi andırıyor.

Gazze Üzerinden Okmeydanı’nı düşünmek
Paylaş

OKMEYDANI ÜZERİNE NOTLAR-II

Deniz YONUCU

Geçen haftaki yazımda, devlet politikalarını anlamanın bir yolunun bu politikaların etkilerine bakmak olduğunu vurgulamış ve Okmeydanı’nındaki şiddetli devlet varlığının sadece Alevi düşmanlığını körüklemeye değil aynı zamanda toplumsal muhalefeti parçalamaya, kutuplaştırmaya yönelik bir etkisi olduğundan bahsetmiştim. Yazıda, şiddete maruz kalmanın getirdiği ruh halinin ezilenleri nasıl bir mağduriyet hiyerarşisinin içine sokabildiğine ve bu durumun da daha çok yalnızlaşmaya ve ezilenler arasında bir rekabete neden olduğuna değinmiştim. Bu yazıda ise, şiddetin aynı zamanda bir karşı-şiddet çağrısı olduğuna dikkat çekerek, bu çağrının muhalefetin farklı unsurlarının birbirine yabancı ve hatta düşman hale gelmesinin ve politikanın karşı-polisliğe indirgenmesinin nasıl önünü açtığına değineceğim.
Kentin yoğunluklu olarak Alevi, Kürt ve muhalif nüfusunun yaşadığı bölgelerde, 1990’lardan beri bir çeşit olağanüstü hal havası hakim. 1990’lardan itibaren, akreplerin ve panzerlerin gündelik hayatın bir parçası haline geldiği, belirli aralıklarla binlerce polisin, hatta helikopterlerin katılımıyla çeşitli operasyonların düzenlendiği, akreplerin zaman zaman bir eylemcinin peşinde gecekonduları yıkıp içine girecek ya da küçücük çocukları ezip geçecek kadar agresifleşebildiği bu mahallelerde yaşananlar, mahallelilerin benzetmesiyle zaman zaman Gazze’yi andırıyor. Yaşanan şiddet belki Gazze kadar yoğun olmasa da, sınırlarının militarist yöntemlerle kontrol edildiği, uzun yıllardır gidilmesi tehlikeli mekanlar olarak işaretlenen bu mahallelerde yaşanan şiddetin etkisinin Gazze’dekine benzer olduğunu söylemek mümkün.
Gazze üzerine çalışan antropologlar, Gazze’nin militarist yöntemlerle mekansal olarak ayrıştırılmasının ve kontrol edilmesinin, Filistin kurtuluş hareketinin bölünmesi üzerindeki etkilerine değinirler. Gazze’nin şiddettin hakim olduğu ve normalleştiği bir mekana dönüşmesi, Gazellilerin gündelik hayatlarını, deneyimlerini diğer Filistinlilerden ve Filistin kurtuluş hareketini destekleyen İsraillilerden radikal bir biçimde farklılaştırır ve Gazze dışındaki Filistinli muhalifler ve Gazzeliler arasında ortak bir dilin kurulmasını engeller. Bu ayrışmanın sonucunda, Gazze, Filistin’den farklı bir yer haline gelir, Gazze Hamas-istan olur. Peki bu nasıl olur?
Şiddet var olan bütün ilişki biçimlerini değiştirebilen, insanların duygularını ve algılarını radikal bir biçimde etkileyen, dönüştürebilen bir eylem biçimidir. Şiddet, sadece insanları hareketsiz kılan, baskılayan ve pasifleştiren bir dış müdahale değildir. Yaratmış olduğu tehditle ve uyandırdığı savunma ihtiyacıyla aciliyet hissini körükleyen şiddet, şiddet ortamında yaşayanların siyasi pratiklerini ve dolayısıyla siyasi kimliklerini şekillendirirken, varoluşlarının bir parçası haline gelir. Şiddet tehdidi altında yaşayanlar için en birincil eylem biçimi olası şiddeti engellemek, kendi varlığını şiddet ihtimaline karşı korumaktır. Şiddete maruz kalmanın yarattığı savunmasızlık hissi, bizi acil savunma ihtiyacı içine sokarken, karşı-şiddeti savunmanın araçlarından biri hale getirir. Yani, militarist saldırı, militarist karşı-saldırının zeminini oluşturur. Bu anlamda yukarıda değindiğim gibi, şiddet sadece muhalefeti bastırmak için değil aynı zamanda onu karşı-şiddet zeminine çekmek hatta siyasi muhalefeti buraya indirgemek amacıyla yapılan bir müdahaledir. Gazze örneğinde olduğu gibi, belirli bir mekana yoğunlaşmış devlet şiddeti, muhalefeti silahlı savunma üzerinden yürütmenin zemini açarak polisi ve polisliği siyasetin merkezine çeker, politikanın alanını daraltır, hatta muhalefeti depolitize eder. Şiddetin yarattığı tehdit o kadar büyük ve acildir ki, güvenlik sorunu, politik analizleri ve tartışmaları askıya alır. Diğer bir ifadeyle, güvenlik sorunu, acil güvenlik önlemi talep eder, dağınık ve parçalı olmayan, kendi içinde bütünlüklü askeri bir disiplinle hareket edebilen bir yapı talep eder, erkeksi bir karşı güç gösterisi talep eder. Bu talebin yarattığı süreç içinde gücünü en çok hissettiren grup, diğer güç odaklarıyla rekabete girerek öne çıkar, gücünü devam ettirebilmek için çeşitli şiddet performanslarıyla kendi gücünü yeniden yeniden hatırlatır. Gazze’deki İsrail şiddeti, kimliği kendisinden radikal biçimde farklı olan ama pratikleri İsrail askerine benzeyen, onunla mücadele etmek için onu taklit eden bir yapı doğurur. Gazzelileri en iyi “koruyan”, yani karşı-polislik pratiklerini en iyi uygulayan Hamas, Gazze’de kontrolü eline alır, Gazze Hamas-istan olur; diğer Filistinlilerin gözünde Hamaslıların yaşadığı yer haline gelir, Filistin’den ayrışır.
Bugün, Okmeydanı’nda yaşananlar ulusal ölçekte yeni yeni görünür olmaya başlasa da, İstanbul’un Alevi, Kürt ve solcu nüfusunun yaşadığı mahallelerde de çok uzun süredir, devlet yaratmış olduğu güvenlik tehdidi üzerinden devrimcileri karşı-polisliğe çağırıyor. Solun hem ülke ölçeğinde sınıfsal ve mekânsal olarak ayrışmasının, hem de bu mahallelerin kendi içinde yaşanan sol içi ayrışmanın en temel nedenlerinden biri bence budur. Okmeydanı’ndaki devlet şiddeti, Gezi’nin kemikleşmiş ve kimlikleşmiş siyaset yapma biçimimizi, başka karşılaşmalarla, sınırlarımızı genişleterek aşmamız yönünde açtığı imkan alanına bir müdahaledir. Okmeydanı’nda yoğunlaşan şiddet, Gezi öncesi var olan, Gezi sürecinde aşılma ihtimali bize uzaktan da olsa kısa süreliğine göz kırpan, sol-içi husumetlere ve sınıfsal kutuplaşmalara geri dönmek ve bu mahallelerde politikayı karşı-polisliğe çekmek için yapılan bir çağrıdır. Hem Okmeydanı’nın kentsel dönüşüm tehlikesi altında olduğu hem de genel olarak zor zamanlar yaşadığımız şu günlerde, bu çağrıyı görüp ona kapılmadan hareket etmemiz zorunludur. Siyasi iktidarın yürüttüğü savaş, aynı zamanda psikolojik bir savaş; bizi güvensizlik ve aciliyet hissinde tutmaya çalışan bir savaş. Ancak, bu hislere ve bu hislerin tetiklediği çağrıya kapılarak geliştirilecek politik tavır hızlı bir şekilde politik olmaktan çıkma tehdidi taşıyor.

ÖNCEKİ HABER

AVM’ler hayal kuramaz, duble yollar aşık olamaz ki...

SONRAKİ HABER

Ayasofya ve efsaneleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...