20 Nisan 2014 06:00

1915’ten beri yüzyıllık yalnızlık

Latin Amerika’nın en büyük yazarlarından Gabriel García Márquez, yaşama ve ölüme dair o kadar çok şey yazdı ki, ardından bunların her birini hatırlatmaya kalkanlara sayfalar yetmeyecek.

1915’ten beri yüzyıllık yalnızlık
Paylaş

Çağdaş GÜNERBÜYÜK

Latin Amerika’nın en büyük yazarlarından Gabriel García Márquez, yaşama ve ölüme dair o kadar çok şey yazdı ki, ardından bunların her birini hatırlatmaya kalkanlara sayfalar yetmeyecek. Büyülü gerçekçilik dedikleri akıma öncülük edişi, en sert gerçeği en uçuk hayalin bir parçası, en acayip masalı en derin hakikatten kaynaklanır gibi anlatışında yatardı. Anılarından oluşan “Anlatmak İçin Yaşamak” kitabındaki sözlerindeki gibi: “Hayat, insanın yaşadığı değildir; aslolan, hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır.” Kitaplarında kurduğu dünyalar, hafızanın ve hatıranın hayatı nasıl yeniden var ettiğinin en güçlü örnekleri oldu.

Márquez’in vedasından birkaç gün sonra, 24 Nisan’da, bu topraklar üstünde yaşayanların hatırlamakla ilişkisinin en kırılgan olduğu 1915’in üstünden yüz yıl geçmesine bir kalacak. Bir kısmı, yüzlerce yıldır yaşadıkları, en eski halklarından biri oldukları bu topraklarda, çoğu dünyanın dört bir yanındaki Ermeni halkının uğradığı soykırım, hatırlamaya ve anlatmak için yaşamaya değer. Oysa resmi tarihin anlatısı yüz yıldır hiç değişmedi ve onun anlattıklarının dışına çıkamayanlar için hayat, çarpıtılmış bir hatırlamayla malul hâlâ. Soykırımı hafifletmek için üretilen onca bahane, “o kadar da olmamıştır”lar, “ama onlar da şöyleydi”ler, “Türkler şunu yapar, bunu yapmaz”lar anlatmak için hatırlananlar içinde hâlâ en zavallıları.

Yüzyıllık Yalnızlık, usta yazarın en ünlü romanlarından birinin adı. Keşke, Ermenilerin yüzüncü yılına giren tarihlerine bu kadar uygun düşen bir tanım olmasaydı. Oysa, ne askeri, ne sivili, ne bugüne kadarki herhangi bir iktidar partisi yüz yıldır aynı ezberin dışına çıktı. Eleştirilseler bile kurucu ideolojinin selefi İttihatçılar hep aynı merhametle bağırlara basıldı. Ve 1915, Ermeniler hatırlatmadığı sürece üstünde durmaya değmeyecek bir tarih oluverdi; Ermeniler ne anlatırsa anlatsın, hayat onların yaşadığı değil, resmi tarihin nasıl hatırladığı ve anlattığıymış gibi.

Agos’un son sayısında yer alan Diaspora Ermenilerinden Türkiye halkına yazılmış mektuplardan biri, Beyrut doğumlu sanatçı Anita Toutikian’a ait. Toutikian, soykırımda ailesinin neredeyse bütün üyelerini kaybeden büyük ninesi Kohar’ın öyküsünü anlattı. Sadece bir ailede altınların yerini söylesin diye kazıklara bağlanarak öldürülenler, karların ortasında donanlar, tecavüze uğrayanlar, açlıktan ölenler, tepeden atılanlar, silahlarla öldürülenler, soğuktan donan bebekler... “Dünyadaki herkes bu kadının çektiği büyük acıları anlar” diye yazdı Toutikian, “ama bir tek Türkler anlayamadı.”

Soykırım 1915’te yaşandı, ama onu anlamayarak, hesabını birlikte sormayarak Ermeni halkının itildiği yalnızlık, yüz yıldır yaşanıyor. Düşmanlığın sürmesi ekonomik, siyasi, idari hesaplarının peşindeki yönetenlerin işine geliyor diye, yanı başındaki kardeşinin acısına ortak olmak halklara özgürlük getirmez mi? Ama tarihiyle hesaplaşmamış toprakların, Ermeni soykırımından sonra sayısız katliama ev sahipliği yapmasında şaşıracak bir şey olmuyor işte. 1915’in, Dersim’in, Maraş’ın, Sivas’ın, Roboskî’nin, Hrant’ın, nicelerinin hesabını vermekten kaçmak için elinden geleni yapan, altında başka iktidarların imzası var gibi görünse de aynı devleti koruma refleksinden başkası değil. Katilin kim olduğu kadar, tanıkların aksine cinayeti yalan yanlış anlatmak için yaşayan iktidar, aynı iktidar. Acıyı anlamak için sebep çok, yüz yıllık ezberi bozarak başlamak en iyisi. Halklar geçmişin yalan yanlış anlatılan kahramanlıklarından duydukları gururun çok daha fazlasını, el ele verip acıları birlikte tamir etmenin yollarını bulduklarında hak ediyor, biliyoruz.  

Romanın kahramanlarından biri, “İnsanın oturduğu toprakların altında ölüleri yoksa, o adam o toprağın insanı değildir” diyor. Bu toprakların altında ölüleri olan herkes için 24 Nisan, geçmişi birlikte anıp gelecekte birlikte gülmeye başlamanın tarihi olmalı. Yoksa, “Yüzyıllık yalnızlığa mahkum edilen soyların, yeryüzünde ikinci bir deney fırsatları olamazdı.”

ÖNCEKİ HABER

‘E bilet yoksa biz de tırmanırız abi!’

SONRAKİ HABER

İstanbul’un türküsünü yaptık

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...