12 Ocak 2014 07:50

Neden yeni yasa tasarısına karşıyız?

Neredeyse 1,5 yıldır Meclis’te onaylanıp çıkmasından korktuğumuz yasa tasarısının endişesiyle yaşıyoruz. Bu tasarının çıkmaması için de, bugüne kadar hayvan korumacılar, yeri geldi eylemlere katıldı, yeri geldi kamuoyu oluşturmak için basında bu endişeyi dile getirdi.

Neden yeni yasa tasarısına karşıyız?
Paylaş

Deniz Tavşancıl KALAFATOĞLU*

Neredeyse 1,5 yıldır Meclis’te onaylanıp çıkmasından korktuğumuz yasa tasarısının endişesiyle yaşıyoruz. Bu tasarının çıkmaması için de, bugüne kadar hayvan korumacılar, yeri geldi eylemlere katıldı, yeri geldi kamuoyu oluşturmak için basında bu endişeyi dile getirdi. Hayvan korumacı olmayan, bu satırları okuyan birinin beyninde, doğal olarak “Neden bu endişe ve korku?​” sorusu oluşmuştur. Ancak cevap vermeden önce, endişelerimizin doğru algılanmasını sağlayabilmek için ön bilgi vermek isterim:
Hayvanları Koruma Kanunu, 2004 yılında yürürlüğe girmiş ve bu Kanun ile hayvanlar, Türkiye’de ilk defa, yasal bir koruma altına alınmıştır. Bu Kanun, hep şikayetçi olduğumuz üzere, Kabahatler Kanunu kapsamındadır. Lakin, asıl şikayetçi olduğumuz mevzu, Kanunun Kabahatler Kanunu kapsamında olmasından çok, yetkililer tarafından içselleştirilmemiş olan kanunun, doğru ve düzgün bir şekilde icra edilmiyor oluşudur. İşlerliği ve uygulaması ağırlıklı olarak Belediyelere bırakılan bu Kanun, doğru, düzgün ve düzenli olarak uygulanmadığı için, özellikle sokak hayvanlarının popülasyon artışı bahanesiyle, Meclisi insancıl olmayacak yeni düzenlemeler yapma yoluna götürmüştür. Sorunun, Meclis’e taşınmasına neden olan ve uygulanmayan yasalar derken de; Hayvanları Koruma Kanununda yer alan, ancak uygulama alanı bulmayan;
*Sokak hayvanlarının, ilçe belediyeler tarafından kısırlaştırılması esastır,
*Sahipli hayvanların, sokağa terk edilmeleri yasaktır,
*Pet Shopların denetimi, İl Tarım Gıda ve Hayvancılık Müdürlükleri tarafından yapılır.
şeklindeki Kanun maddeleri kastedilmektedir. Çok açık ve acı olan gerçek; 2004 yılından bugüne 10 yıldır yürürlükte olan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, yetkili mercii  Belediyeler tarafından layıkıyla uygulanamamasıdır.
Görüldüğü üzere, Meclis’te bekleyen tasarı ile de, Belediyeler, daha geniş yetkilerle donatılmış ve bugüne kadar çözemedikleri ve daha çok büyüttükleri sorunu, şimdi yeni yasa ile çözmeleri beklenmektedir. Belediyelerin bugüne kadar yapmadıkları, bunları yarın da yapmayacaklarının göstergesidir. Kaldı ki, tasarı, daha yasalaşmadan, ilçelerde toplamalar başlamış; her hafta yeni bir ilçeden toplama haberi gelmesi doğallaşmıştır. Ancak, bu hayvan toplamaları hala kanuna aykırıdır.
5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununun göz bebeği; “Aşıla, kısırlaştır, aldığın yere bırak” şeklindeki 6. Maddesine rağmen sokaktaki hayvanlarımız korunamamış, ormanlara atılmaları, itlaf edilmeleri, ölmeleri engellenememişken, şimdi bu tasarı ile sokaktaki canlarımızın, güvende olacağına inanmamızın beklenmesi, hayatın doğal akışına aykırıdır.
Tasarıda yer alan endişe verici maddeler ise sırayla şunlardır;
*Sahipli ve sahipsiz hayvanların, belediye sınırları içinde veya dışında başıboş bırakılması yasaktır.
*Sokaktaki hayvanların, toplanıp aşılanıp kısırlaştırıldıktan sonra doğal hayat parklarına götürülmesi esastır.
*Evdeki sahipli hayvanların türüne, sayısına, Bakanlıkça çıkarılacak Yönetmeliklerle sınırlama getirilecektir.
* Hayvanlar üzerinde yapılacak deneysel çalışmalar, deney hayvanı kullanım sertifikası alan araştırmacılar tarafından yapılır.
* Pitbull Terrier, Japanese Tosa, Dogo Argentino, Fila Brasileiro ve bunlar gibi tehlikeli köpek ırklarının, 3 ay içinde, barınaklara teslim edilmesi zorunludur” şeklindedir.
Tasarıya, bu düzenlemeler doğrultusunda baktığımızda, gördüğümüz tek şey, tasarının, Belediyelere, bugüne kadar gerekli yasal uygulamaları yapmadıkları için büyüttükleri sorunu, toptan bitirme imkanı vermiş olduğudur.  Yukarıda yer alan çarpıcı ve endişe veren tasarı maddelerinin, Hayvanları Koruma Kanununun ruhu ile bağdaşmadığı çok açıktır.  5199 sayılı Kanunun 4-a maddesi; “Her hayvan eşit doğar ve yaşama hakkına sahiptir.” demektedir. Ancak geldiğimiz noktada, hayvanlarımızın yaşamları ve hakları, ellerinden alınmak istenmektedir.
1)“Sahipli ve sahipsiz hayvanların, belediye sınırları içinde veya dışında başıboş bırakılması yasaktır” denilirken; şehirlerdeki, Anadolu’da köylerdeki kedimizin, köpeğimizin, kuşumuzun, yıllarca sürecek sürek avı ile ortadan kaldırılması amaçlanmıştır. Bu hayvanların toplanmasının, ekolojik düzeni bozacağı muhakkaktır. Kedi köpekten arındırılmış sokaklarda, köylerde; flora değişecek; fare ve böcek istilaları olağan hale gelecektir. Kaldı ki, bu hayvanlar sürek avı ile toplanırken ortaya çıkacak manzara, “Bu köpeği bu sokakta istemiyorum” diyen, kalp taşıyan o insanın dahi vicdanını yaralayacaktır. 
2)“Sokaktaki hayvanların toplanıp aşılanıp kısırlaştırıldıktan sonra doğal hayat parklarına götürülmesi esastır” denilirken; öncelikle atlanılan husus, “Kedinin köpeğin doğal yaşam alanı orman mıdır?​” sorusudur. Köpeklerimizin yeri mahallelerimiz, kedilerimizin yeri kafelerde sandalye altları, merdiven kenarları, kuşlarımızın yeri, gökyüzü ve evlerimizin etrafında yer alan ağaçlardır.
3) Tasarıda “Hayvanlar, sahiplendirilinceye kadar bu doğal hayat parklarında tutulacaklar” şeklinde yer alan ifade ise, hiç samimi değildir. Ülkedeki pet shoplardaki canlı hayvan satışına bir yasaklama- sınırlama getirilmeden, ülkeye kaçak hayvan girişi ile ciddi bir mücadele içine girilmeden, bu parklardan sahiplendirme yapılamayacağı aşikardır.
4)“Evdeki sahipli hayvanların türüne, sayısına, Bakanlıkça çıkarılacak Yönetmeliklerle sınırlama getirilecektir” denilirken; apartmanlarda, komşulara verilecek rahatsızlık önlenmek istenmiş, ancak yine büyük bir hata yapılmıştır. Zaten komşulara rahatsızlık verilmesi halinde devreye sokulabilecek Kat Mülkiyet Kanunu ve onun “Tahliye” maddesi var iken, tasarıdaki bu madde ile ruhu ve özü hayvan koruma gayesi ile donatılmış yasanın, ağır bir yara alması kaçınılmaz olacaktır.
5)“Meskende barındırılacak hayvanların tür ve sayısı Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenecektir” maddesinin varlığı halinde; açıkça insan hakları ihlali yaşanacak, bu  maddenin icrası halinde; hiç bir hayvan sahibi, hayvanını gönüllü olarak teslim etmeyeceğinden, mülkiyet hakkı ihlalleri yaşanacak; evlere, bu hayvanların toplanması için gidildiğinde ise, mesken dokunulmazlığı ihlalleri yaşanacaktır. Sonuç olarak, adli vaka sayısında inanılmaz bir artış yaşanacaktır.
6)“Hayvanlar üzerinde yapılacak deneysel çalışmalar, deney hayvanı kullanım sertifikası alan araştırmacılar tarafından yapılır” denilirken; Avrupa’nın deney konusunda arka bahçesi olmanın yolu açılmış olacaktır. Kaldı ki, deney, işkence ile başlayan, işkence ile devam eden ve ölümle biten bir süreç olup hayvana yapılabilecek en büyük zulümdür. Hayvanları Koruma Kanunu çatısı altında, hayvana zulmün düzenlenmesi, asla kabul edilemez.
7)“Pitbull Terrier, Japanese Tosa, Dogo Argentino, Fila Brasileiro ve bunlar gibi tehlikeli köpek köpek ırklarının, 3 ay içinde, barınaklara teslim edilmesi zorunludur” denilirken, önemli bir gerçek atlanmıştır. Tehlikeli hayvan ırkı yoktur, insan eli ile tehlikeli hale getirilen münferit hayvan vardır. “Tehlikeli ırklar” adı altında sırf fiziken güçlü olduğu için yok edilmek istenen bu ırklar, yerlerini başka ırklara bırakacaktır. Gözü dönen, köpek dövüşlerinden para kazanan bu insanlar, bu sefer de, ırkın gücü yettiği kadar yeni ırkları aynı şekilde yetiştirme sevdasına düşüp onları dövüştüreceklerdir.  Bu yaklaşım neticesinde, insan eli ile vahşileştirilen her bir ırk, teker teker yok edilecektir. Tasarı maddesi içinde yer alan “Ve bunlar gibi tehlikeli köpek ırklarının” şeklindeki ifade ile de, köpek ırklarının tehlikeli olarak addedilerek, tehlikeli olarak kabul edilen ırk sayılarının arttırılabileceğinin sinyali verilmiştir. Oysa, sorunun çözümü, bu hayvanları bu hale getiren insanların peşine düşmekte yatmaktadır.

‘AVRUPA’DA SOKAKTA HAYVAN YOK’ SÖYLEMİ

Nihayetinde, “Avrupa’da sokakta hayvan yok, bizde de olmasın”  şeklindeki kraldan çok kralcı zihniyetin ürünü olan bu tasarıyı, kabul etmemiz mümkün değildir. Merak edenler için de paylaşmak isterim; “Avrupa’da sokakta hayvan yok, bizde de olmasın” söylemine en güzel cevabı yine Avrupalılar vermektedir.  Avrupa Birliği Anayasasının III-121 sayılı maddesi; “...Hayvanların duygulu varlıklar olması nedeniyle üye devletlerin dinsel törenlerine, törelerine, bölgesel mirasa ilişkin mevzuatına, idari hükümlerine ve geleneklerine saygı göstermek şartıyla hayvan refahının tüm gereklerini dikkate alır...” şeklinde olup, son derece açıktır.  Avrupa Birliği, bizden, Avrupa sokakları gibi sokaklarımızı hayvandan arındırmamızı beklememektedir. Çünkü üye devletlerin (kaldı ki biz hala üyesi değiliz) törelerine, geleneklerine, inanışlarına saygı, her şeyden üstün tutulmuştur.
Ve sokakta hayvan, Osmanlılardan itibaren, bizim kültürümüzün ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bir parçası olarak kalması için de, mücadele sonuna kadar verilecektir.

*İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Başkan Yardımcısı

ÖNCEKİ HABER

Cehenneme giden yol

SONRAKİ HABER

Norm olarak esaret: Yunus parkları, sirkler, hayvanat bahçeleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...