18 Aralık 2013 06:00

Ergenekon üstü bir yapı olabilir

Beş yıl süren yargılama sonucunda devlete karşı suç işleyen Ergenekon ceza alırken halka karşı suç işleyen Ergenekon’a dokunulmadı. Dokunulmayanları geçtiğimiz günlerde bir kez daha hatırlatan TESEV’in “Ergenekon’un Öteki Yüzü: Faili Meçhuller ve Katliamlar” raporunu hazırlayan Avukat Gülçin Avşar’la konuştuk. Ergenekon davası kapsamında faili meçhullere neden dokunulmadığını bir de Avşar’a sorduk.

Ergenekon üstü bir yapı olabilir
Paylaş

Eda YILDIRIM
İstanbul

Faili meçhul cinayetler, köy boşaltmaları, kurşunlamalar, katliamlar… 1990’lı yılların karanlıkta bırakılan faili meçhul olayları, Ergenekon yargılamalarında tekrar gün yüzüne çıktı ama adaletin önüne çıkamadı.  İddianamelerde Kürt illerinde yaşanan faili meçhullerle Ergenekon Örgütü arasındaki bağlantıyı aydınlatan pek çok belge, doküman, tanıklık yer aldı. Kamuoyu, özellikle de mağdurlar açısından bir yüzleşme umudu doğdu. Çünkü davanın sanıkları ve şüphelileri faili meçhul cinayetler ve kayıplarla ilgili haklarında pek çok iddia bulunan isimlerdi. Ancak beş yıl süren yargılama sonucunda devlete karşı suç işleyen Ergenekon ceza alırken halka karşı suç işleyen Ergenekon’a dokunulmadı.

Dokunulmayanları geçtiğimiz günlerde bir kez daha hatırlatan TESEV’in “Ergenekon’un Öteki Yüzü: Faili Meçhuller ve Katliamlar” raporunu hazırlayan Avukat Gülçin Avşar’la konuştuk. Ergenekon davası kapsamında faili meçhullere neden dokunulmadığını bir de Avşar’a sorduk.

Hazırladığınız rapor, faili meçhuller ve Ergenekon ilişkisi açısından kamuoyuna yeni bilgiler sunuyor. Örneğin Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz, faili meçhullerle ilgili soruşturmalar için delil gönderdiklerini söylüyor…
Biz Öz’le görüştüğümüzde artık bu davayla ilgilenmiyordu. Bize dedi ki, “17 ayrı dosya yaptık. Bilgi ve belgeleri ilgili yer savcılıklarına gönderdik. Orada bir soruşturma yürütülmesine bağlı olmaksızın yeni bir bilgi dahi olsa bunların tamamını gönderdik.” Bu, bizim için yeni bilgiydi. Savcılar da böyle bir açıklama yapmadı. Ergenekon ve faili meçhullere ilişkin tek bildiğimiz, Pervin Buldan ve İHD gibi mağdur olanların ve sivil toplum örgütlerinin müdahillik talebinin reddedilmesiydi.

Ergenekon iddianamelerinden faili meçhullerle ilgili soruşturmalara deliller gönderiliyorsa, Ergenekon neden darbe girişimiyle sınırlandırıldı?
Aslında Ceza Hukuku bakımından da davanın suçun işlendiği yerde görülmesi en mantıklısı. Örneğin Görümlü köyünde 6 kişinin kaybedilmesi olayıyla ilgili yargılamanın Şırnak’ta yapılmasının avantajı var. Orada anında keşifler ve kazılar yapılıyor, insanlarla görüşülüyor. Eğer Ergenekon’un içine girseydi bu cinayetler, davanın içinden 10-15 yıl çıkamazdık.

Yani hem halka hem de devlete karşı suç işleyen bir yapının varlığını iddianamelerde, dava dosyalarında ortaya koyacaksınız, ama sadece iktidarı devirmeye çalıştığını söylediğiniz Ergenekon’u yargılayıp ceza vereceksiniz. Bir çelişki yok mu?
Gerçekten bu Ergenekon suç örgütü dediğimiz yapı tüm bu faili meçhul cinayetlerle ilgili tek bir yapıysa bunun ana dava olarak görülmesini isterim. Ama buna yönelik yeterli veri yoksa da şu an olduğu gibi bu davaların tekil yürüyüp bir an evvel sonuca ulaşması çok önemli.

Örneğin Cemal Temizöz davası 4.5 yıldır devam ediyor, yirmi cinayet var içerisinde. Bu kişiler hâlâ ceza almadı. Yirmi cinayetle ilgili davanın dahi yürüyebilmesi yılları alıyor Türkiye’de. Bir de binlerce faili meçhulle ilgili bir davanın Ergenekon davasıyla birleştirilmesi durumunda imkansızdı yani sonuca varmak. Tek başına binlerce cinayet ve kayıp vakasının tek bir davada görülmesi aklama faaliyetine de götürebilir.

ERGENEKON ÜSTÜ BİR YAPI OLABİLİR

Yeterli veri yok dediniz. Ancak iddianamede ‘90’lı yıllarda faili meçhul cinayetler işleyen JİTEM gibi örgütlerle Ergenekon arasındaki bağı ortaya koyan deliller var…
JİTEM’le ilgili epey bir veri var. Ama henüz buna dair net veri yok. Ergenekon’un JİTEM’i amaçları doğrultusunda kullandığından bahsediliyor. Ama doğrudan Ergenekon’un tüm o infazlardan sorumlu olduğuna dair yeterli veriye sahip değiliz. Türkiye Ulusal Stratejiler ve Harekat Dairesi diye bir birim var. Musa Anter cinayetinde de bu birimden bahsediliyor. Yine devlet içerisinde Siyah Kuvvetler, Beyaz Kuvvetler, JİTEM gibi yapılanmalarla karşılaşmaktayız. Bunlar ne kadar Ergenekon ya da Ergenekon üstünde bir şeyler mi? Belki Ergenekon onların altında. Bilemiyorum.

Yani Ergenekon üstü bir yapılanma mı var?
Ergenekon davalarına bakınca yeterli bir aydınlanmaya ulaştığımızı düşünmüyorum bu yapılanma için. Ama bunun için büyük bir zaman ve daha büyük bir soruşturma gerekiyor. Ergenekon neyin ötesinde, ne kadar büyüklüktedir bilemiyorum. Kendi anlattıklarına göre yatay bir örgütlenme içerisinde oldukları için, nerelere, ne kadar nüfuz ettiklerini bilemiyorum. Hâlâ devlet içerisinde kalıntıları olabilir. Adı geçen o Beyaz Kuvvetler, Siyah Kuvvetler, TUSHAD’larla ilgili ne çıktı onları da bilmiyoruz hâlâ.

AKP’NİN ESKİ DEVLET ZİHNİYETİ YOKSA EN BAŞTA ROBOSKÎ’YLE YÜZLEŞMELİ

Faili meçhuller sadece ‘90’lı yıllarda olmadı. AKP iktidarı süresince de failleri yargılanmayan cinayet ve katliamlar var. Hrant Dink ve Roboskî gibi… AKP iktidarının bu olaylarla ya da devlet içindeki devletle ilişkisi var mı sizce?
Olmadığını iddia etmek de çok zor, olduğunu söylemek de. Ama devlet içerisinde devamlılık esastır. Bu yönde de devamlılık olmuştur. Sonuç olarak Roboskî soruşturmasındaki aksilikler devam ediyor. Ancak devleti tek başına yürütme olarak da görmemek lazım. Mesela Roboskî’de en büyük rahatsızlığım yargıdan çıkan karar oldu. Savcı, 400 gün sonra kalkıp “Ben yetkili değilim” dedi. Üstelik bunu ikinci gün söyleyebilecekken...

Yani yargıyla, bürokratik sorunlarla alakalı bir derin yapılanma ve devlet bekasını koruma zihniyeti sorunu... Bunun kırıntılarını veya güçlü bağını AKP içerisinde, onun iktidarı döneminde de görmek mümkün. Ama tam tersi bundan kurtulmaya çalıştığını görmek de mümkün.

Peki, öyle mi şu an? AKP gerçekten yüzleşmek istiyor mu?
Burada niyet okumaktan öte eğer gerçekten bu faili meçhulleri işleyen devlet olmadığını söylüyorsa yapması gerekenleri sonuna kadar yapması gerekiyor. Bu noktada en başta Roboskî’nin aydınlatılması gerekiyor. Sonrasında bu faili meçhul cinayetlerle ilgili siyasi bir irade ortaya koyması, yargının faili meçhullerin üzerine daha fazla gidebilmesi için gerekli düzenlemeleri yapması, askeri yargının alanını daraltması gerekiyor. Çünkü faili meçhullerin birçoğu askeri suç olarak görülebilir. Roboskî’de olduğu gibi…

Bilmediğimiz bir sürü olay var. Bunların aydınlatılması için siyasi bir irade gerekiyor. Şu anda süren davaların hükümet istemediği halde açıldığını düşünmüyorum. Doğrudan onun sayesinde de açılmıştır diyemem. Ama net şekilde karşısında bir duruş da göstermediler. Bu anlamda en azından ufak da olsa bir irade göstermeye çalıştıklarını düşünüyorum. Savcılığın ve mahkemenin güçlü bir şekilde bunları aydınlatmasına ihtiyacımız var. Tek başına AKP ya da hükümete dair bir şey de değil bu. Yargı içinde bürokratik olarak bir ağırlık ve zorluk da var.

Yargıdaki ağırlıktan bahsediyorsunuz, ama Türkiye’de yargı bağımsızlığı da tartışılan konulardan. Hükümet sözcülerinin açıklamalarından hemen sonra başlatılan operasyonlara, davalara da tanık olduk…
Doğrudan hükümet talimatıyla iş yapan bir yargı olduğunu düşünmüyorum. Hükümet değil, derin devlet talimatıyla hareket eden bir yargıdan bahsediyoruz. Faili meçhullerle ilgili daha önce insanlar yargıya hiç güvenmediler. Suç duyurusunda bulunmadılar. Çünkü en son AİHM’den iki köyün bombalamasıyla ilgili çıkan rekor tazminat kararında yargı hiçbir şey yapmadı. Ama şu anda bu kadar korkunç bir yargıyla da karşı karşıya değiliz. Yine de faili meçhullerle ilgili yeterli bir iş yapılıyor mu, tabii ki eksik.

ŞU ANDA 10 BİN DOSYA VAR DİYARBAKIR’DA

Başka illerde yürütülen faili meçhul soruşturmalarına ilişkin gözleminiz nedir?
Takip ettiğimiz davalar arasında son dönemde olumlu bulduklarımızdan biri Musa Anter davası. İddianamesinde JİTEM yapılanmasına ilişkin epeyce bir bilgi var. Savcı epey uğraşmış görünüyor. Ama buna karşın Cemal Temizöz davası yıllardır devam ediyor. Bölgede tutuklu sanığı olan tek dava. Yargının gerçekten net şekilde bu konuyla ilgilenmesi gerekiyor. Şu anda bildiğim kadarıyla 10 bin dosya Diyarbakır Savcılığında gündeme alınmış. Bu soruşturmaların derin şekilde yapılması için daha güçlü bir ekip lazım.

HAKİKATLERİ ARAŞTIRMA KOMİSYONU ÖNEMLİ

Kürt sorununda barış ortamının sağlanması için faili meçhuller önemli bir noktada duruyor. Gerçek bir yüzleşme için neler yapılmalı?

Öncelikle sağlam bir yargıya ihtiyaç var. Yargının mevcut ağırlığından da kurtulması gerekir. Yine tanıklıkların korunması gerekiyor. İtirafçılık da korunmalı. Örneğin Temizöz davasında iki gizli tanık, olayların aydınlatılmasını sağlayacak bilgiler verdi. Ama hemen ardından tutuklanınca ifadelerini geri çektiler. İnsanların tanıklık yapması için hayati tehlikelerinin olmaması lazım.
Güvenlik nedeniyle davalar naklediliyor. Başta da söylediğim gibi davanın olayın olduğu yerde görülmesi keşif ve kazıların daha hızlı yapılması, tanıklarla konuşmak açısından süreci hızlandırıyor. Ama dava başka yere alınınca iş bürokrasiye dönüyor. Yargılamalar mağdur odaklı olmalı. Taşınmasına karar verdiyse devlet, bunun yükümlülüğünü üzerine almalı.
Hakikatleri araştırma komisyonunun kurulması önemli. On binlerce cinayet, kayıp ve köy boşaltmalarından söz ediliyor. Bu, tek başına yargıya bırakılamayacak bir yük. İkisi aynı anda yürüdüğü zaman etkili olabilir.

Yine sivil toplum kuruluşlarının aktif şekilde ilgilenmeleri lazım faili meçhullerle. Medya da bu davalara yeterince ilgi göstermiyor. Bölge baroları dışındaki barolar da ilgi göstermiyor. İstanbul Barosu devasa bir örgütlenme ve korkunç bir bütçesi var ama hiç bu davalarla ilgilenmiyor.

ZAMAN AŞIMI REDDEDİLMELİ

Faili meçhul cinayetler ve katliamlar için zaman aşımı riski de var…

Bu suçların tamamının insanlığa karşı işlenmiş suçlar olduğu kabul edilerek savcıların hiçbir şekilde bu soruşturma ve kovuşturmaların zaman aşımına uğramayacağını söylemeleri lazım. Eski 765 sayılı TCK’de 20 yıllık bir zaman aşımı vardı. Dava açıldığında da zaman aşımı 30 yıldı. Şu an da 2013’teyiz. 20 yıl önce soruşturma açılmadıysa ‘93’teki cinayetler zaman aşımına uğrayabilir. Ama 2005’te yürürlüğe son giren 5237 sayılı Kanun insanlığa karşı işlenmiş suçlarda ceza aşımı olmayacağına hükmediyor. Ceza hukukçularının bir kısmı sanık aleyhine olan uygulamalar geriye yürümeyeceği için eski kanunun uygulanacağını söylüyor. Ama AİHM kararları ve Türkiye’de çıkan bir takım kararlar bunun tam tersini söylüyor. Bu açıdan zaman aşımını tamamen reddetmek gerekiyor. Süreyle sınırlı olduğumuzu düşünürsek bu yargılamaların hiçbirisi yapılamaz, pek çoğu sümen altı edilir.

DEVLET SIRRI KİMİ KORUYOR?

Raporda “devlet sırrı” denilerek paylaşılmayan belgelerden bahsediyorsunuz. Sizce nasıl bir öneme sahip bu belgeler?

Bu belgelerin ne olduğunu bilmiyoruz. Mesela Ergenekon sanığı Arif Doğan’ın evinden bayağı belge çıktı. PKK’nin 1986’daki 3. kongre kararları, PKK’lilere ait bilgi dosyaları, JİTEM haber elemanlarının kimlik bilgilerinin yer aldığı belgeler, Cem Ersever imzalı istihbarat raporları… Ne olduğunu aslında tam bilemediğimiz, sadece dosyada başlıklarını görebildiğimiz belgeler.
Arif Doğan kendi ağzıyla “JİTEM’i ben kurdum” diyor. Muhtemelen şu an yürümekte olan JİTEM ana davası için aydınlatıcı bir fonksiyonu olacak bu belgelerin. Birçok faili meçhul soruşturma ve dava için bu belgeler aydınlatıcı olabilir. Yani Doğan’ın evinden çıkan belgelerin başlıkları bile insanı ürkütüyor.

Mahkemeler de mi ulaşamıyor?

Mahkemenin sadece inceleme yetkisi var. Mahkeme gerçekten suç olduğunu düşünüp ilgili yerlere göndermeden biz ne olduğunu tam olarak öğrenemeyeceğiz.

Bu durumda gerçek anlamda bir yüzleşme için ‘devlet sırrı’na ilişkin bir düzenleme de yapılması gerekmiyor mu?
Devlet sırrı dediğimiz şey bir kere devleti koruyan bir şey. Devlet korunması değil, koruması gereken bir yapılanma. Bireylerin hak ve özgürlükleri söz konusu olduğunda devletin güvenliğinden bahsetmemek gerekiyor. Bu yüzden kapsamının daraltılması gerekiyor. Şu an bunun için de Mecliste bir tasarı var ama hâlâ çok muğlak. Devlet sırrı kavramının genişliğini nerdeyse koruyor. Burada insanlığa karşı işlenmiş suçlar, cinayet veya işkence gibi suçların devlet sırrı yapılamayacağının yazılı olarak güvenceye kavuşturulması gerekiyor.

DİNK DAVASIYLA İLGİLİ O KADAR ÇOK VERİ VAR Kİ…
Ergenekon iddianamelerinde TUSHAD adlı birimin TSK bünyesinde, “Farklı etnik kimlik ve inanca mensup kişilerle ilgilenmek üzere” kurulduğu belirtiliyor. Bu da Ergenekon ile Hrant Dink, Rahip Santoro ve Zirve Yayınevi olayları arasındaki ilişkiyi ortaya koyuyor. Ancak Dink davası başından beri basit bir suç çetesi ekseninde sürdürüldü. Deliller ortadayken mahkeme neden direniyor sizce?

Gerçekten bilmiyorum. Çünkü o kadar çok veri var ki. Bağlantılar belli, dosya içerisinde pek çok şey var. Ergenekon dosyalarında da Dink cinayetiyle ilgili pek çok şey var. Dink davasını nasıl iki üç çocuğun işlediği basit bir cinayet olarak ele alıyorlar, benim de anlayamadığım bir şey.

 

ÖNCEKİ HABER

Akmayan sıcak su, yanmayan kalorifer protestosu

SONRAKİ HABER

Mühendislere ‘darbeci’ denetim

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa