12 Aralık 2013 20:11

Ekmek içi döner ya da Almanya'da kadın evleri

Almanya’da ilk kadın sığınma evlerinin kurulması, 70’li yılların kadın mücadelesinde elde edilen kazanımlara dayanır. “Özel olan politiktir” diyen 70’li yılların Alman kadın hareketi, kadının dört duvarı arasında yaşadığı sorunların gerçekte toplumsal sorunlardan kaynaklandığına işaret ediyordu. O yıllarda, ev içi şiddetle yüzyüze kalan ve polise başvuran kadına söylenen, bugün Türkiye’de sıkça yaşandığı gibi, “bu ailevi sorun, bizim karışmaya hakkımız yok” oluyordu ve kadın şiddet yaşadığı yere gönderiliyordu. Kadınlar kürtaj hakları için mücadele ettiler.

Ekmek içi döner ya da Almanya\'da kadın evleri
Paylaş

Zahide YENTÜR*

Almanya’da ilk kadın sığınma evlerinin kurulması, 70’li yılların kadın mücadelesinde elde edilen kazanımlara dayanır. “Özel olan politiktir” diyen 70’li yılların Alman kadın hareketi, kadının dört duvarı arasında yaşadığı sorunların gerçekte toplumsal sorunlardan kaynaklandığına işaret ediyordu. O yıllarda, ev içi şiddetle yüzyüze kalan ve polise başvuran kadına söylenen, bugün Türkiye’de sıkça yaşandığı gibi, “bu ailevi sorun, bizim karışmaya hakkımız yok” oluyordu ve kadın şiddet yaşadığı yere gönderiliyordu. Kadınlar kürtaj hakları için mücadele ettiler. Ev içi yaşanan şiddetin kendi özel sorunları olarak görülmesine karşı mücadele ettiler. Ve verdikleri bu mücadelede kısmi ama önemli kazanımlar elde ettiler. Kadın sığınma evlerinin kurulması da bu kazanımlardan birisi oldu.
İlk kadın sığınma evlerinin kurucuları, ilk aşamada kadın yardımlaşma dernekleri oluşturarak belediyeden aldıkları bakımsız binaların badanasını bile kendileri yaparak, bağış toplayarak ve çöpten topladıkları eşyaları tamir ederek birçok güçlüğü alt etmeyi başardılar ve şiddet mağduru kadınların çocuklarıyla birlikte kalabilecekleri evleri kurdular.

2000’li yıllarda “Şiddet Yasası”nın çıkmasıyla, devlet aile içi şiddetle mücadelede toplumsal sorumluluğunu üstlendi ve şiddete maruz kalan kadınlara yasaların arka çıkmasının zemini hazırlandı. “Şiddet Yasası”na göre, polis şiddet mağdurunu koruma altına alıyor ve şiddete başvuran bireye evden uzaklaştırma cezası veriliyor. Her ne kadar, Almanya gibi bir ülkede polisin ve yasaların şemsiyesinde sağlanan bu “şefkat”, ertesi gün örneğin herhangi bir Nazi karşıtı eylemde aynı polisin lastik copu kaburgaların arasında hissedildiği zaman bitiyorsa da, kadına karşı uygulanan aile içi şiddette toplumsal vicdan ve toplumsal duyarlılık gibi önemli verilere işaret ediyor.

KADIN SIĞINMAEVLERİ SÜREKLİ DOLU

Peki, devletin sorumluluğu ne kadar yaptırıma sahip? Bu sorunun cevabını şu tespit ortaya koyabilir: her şehirde ve her kasabada bir kadın sığınma evi bulunmasına ve “Şiddet Yasasına” rağmen, kadın sığınma evleri her zaman kapasitesinin üzerinde çalışıyor. 2012’de Aile Bakanlığı’nın yaptırdığı bir araştırmanın sonuçlarına göre, ankete katılan kadınların yüzde 40’ı 16 yaşından itibaren bedensel, cinsel ya da psikolojik şiddete maruz kaldığını açıklamış. Her 3 kadından biri yetişkin yaşta fiziksel şiddete maruz kalırken, her 7 kadından biri cinsel şiddet yaşamış. Avrupa geneliyle kıyaslandığında Almanya, kadına uygulan şiddette üst sıralarda yer alıyor. Bu araştırmaya yaşlı ve engelli kadınlar dahil değil. Halbuki, yaşlı ve engelli kadınlar da bakıcıları, kendilerine bakan kurumlar ya da eşleri tarafından şiddete maruz kalıyorlar. Eğitim düzeyi ya da sınıfsal aidiyetlik, kadına uygulan şiddetin boyutlarını değiştirmiyor. Hatta eğitim düzeyi yüksek kadınların daha fazla şiddet maruz kaldığı gözleniyor. Şiddetin ortaya çıktığı durumlar, genelde eşin işsiz olması, alkol ya da uyuşturucu kullanılması olarak gösteriliyor. Kadınların şiddete uğramasında en önemli faktörlerden birisi, kadının çekirdek ailesinde şiddet yaşaması ya da anne ve babanın arasında yaşanan şiddete tanıklık etmesi, ailenin kızlarının eğitiminde katı ve kuralcı davranması olarak açıklanıyor.

KADIN EVLERİNDE NELER YAŞANIYOR?

Kadın evlerinde ne mi yapılır? Türkiyeli bir gazeteci, kadın evlerinde yaşayan “kader kurbanları”na ilişkin bir röportaj serisi yapmak istemişti. Kadın evine gelen kadınların ilk sorusu ise “dışarı çıkmama izin var mı” oluyor. Kurban, kader, hapishane, feleğin sillesini ya ya da tokatını yemek gibi sözcükler ve bunların canlandırdığı imgeler, kadın evlerine ilişkin yaratılan ilk fantaziler olurken, gerçekte oralarda ne oluyor?

Şiddetin çemberini kırarak kadın evine gelen bir kadın, bağımsız ve kendi ayakları üzerinde durarak yaşayacağı bir hayatın ilk adımını atmış demektir. Bundan sonra yapacağı iş eğer varsa çocuklarıyla, çocukları yoksa tek başına orada çalışan görevlilerin yardımıyla yasal ve sosyal hakları için mücadele etmektir. Yasal ve sosyal hakları olan, sosyal yardım, oturabileği bir konut ve iş bulmak, bilmiyorsa Almanca öğreneceği bir kursa yazılmak, nafaka ve boşanma davası, çocuklarının geleceğini kurmak önünde duran adımlardır. Tabi en zoru, kadının kırılan ve parçalanan kişiliğini onarması ve kendine yeniden güven kazanmasıdır. Bu temel güven, çekirdek ailesi tarafından kendisine kazandırılmıştır ya da kazandırılmamıştır. Her iki durumda da kendine güven duyma ve kaybettiği özsaygısını kazanma en zor ancak en önemli adımlardır. Yani bu yola çıkan kadın, güçlüdür. O, ne kader kurbanıdır, ne feleğin sillesini ya da tokadını yemiş bir insandır. 

Bu sene ekmek içi döner, Almanya’da “Fast Food” da birinci ilan edildi. Öyle ya, Türk menşeyli olduğu için burun kıvrılır, içinde eti, yoğurdu ve salatasıyla çok yönlü besleyicidir, ucuzdur ve üstelik her yerde yenilebilir. Almanya’da kadın evleri bana nedense ekmek içi döneri çağrıştırıyor. Şiddete karşı mücadele gününde, kadın, erkek ve çocuğun içinde şiddetin hiç de gerekli olmayacağı adil ve eşit bir toplumsal düzenin hayalini kurmak ve bunun için mücadele etmek ekmek içi dönerden daha fazlasını istemek anlamına geliyor. Siz ne dersiniz?

 

FIRINCILARDAN ŞİDDETLE MÜCADELE

Ev içi şiddette gösterilen toplumsal duyarlılık, birçok meslek grubunun bu konuda bilgilenmesine ve kendi meslek gruplarında konuya ilişkin yaptıkları kampanyalara ve önlemlere kadar uzanıyor. Her sene 27 Kasım’da bir meslek grubu bir kampanya düzenler. Geçen sene, fırıncılar ve pastaneler, 27 Kasım’da “şiddet bu torbaya sığmaz” diye yazdırdıkları kese kağıtlarına ekmek ve pastaları paketlemişlerdi. Bu sene eczaneler bir kampanya düzenliyor ve kağıt mendillerin üzerine şiddeti lanetledikleri bir slogan düşünüyorlar.

 

KADIN EVLERİNİN DAİMİ MİSAFİRLERİ: GÖÇMENLER

Almanya’da şiddet mağduru diğer önemli gruplar ise, fuhuşta çalışan kadınlar, ilticacı kadınlar ve cezaevlerinde kalan kadınlar. Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmen kadınların külterel kaynaklı sorunları da dikkat çekici. Örneğin ankete katılan 143 Türkiye kökenli göçmen kadından üçte biri eşini tanıyarak evlendiğini, dörtte biri akraba ve aile aracılığıyla evlendirildiğini söylerken; bunlardan yüzde 75’i tanımadan evlense de bu evliliğe razı geldiğini, yüzde 17’si ise bu evliliğe zorunlu kılındığını söylüyor.

Bundan bir kaç sene öncesine kadar kadın evlerinin daimi başvurucuları Türkiye kökenli göçmen kadınlar ya da Doğu Avrupa ülkelerinden ve özellikle eski Sovyetler Birliğine ait ülkelerden gelen kadınlardı. Doğu Avrupalılar ve Türkiyeliler halen kadın evlerinin daimi misafirleri. Şimdilerde bu tabloya işsiz, uyuşturucu ya da alkol bağımlısı eşlerinin zulmünden kaçan genç Alman kadınları, senelerce eşinin baskısına “çevre ne dener, çocuklar ne yapar” diyerek katlanan orta sınıf Alman kadınları, bakıcıları tarafından kötü davranışlara maruz kalan, bedenleri morartılan yaşlı kadınlar ya da engelli kadınlar, “Almanya’da sana iş var” vaadleriyle kandılarak fuhuş sektörüne pazarlanan Uzak Doğulu kadınlar eklenmeye başladı.

Sosyal Pedagog ve Kadınevi çalışanı

ÖNCEKİ HABER

HUKUK

SONRAKİ HABER

Ölen bebeği para için rehin tuttular

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...