24 Kasım 2013 07:34

Bir katliamdan ötesi: Kuşkonar kararı

Görülüyor ki AİHM açık açık Türkiye’nin yüzüne belge saklayan, suçunu ve suçluları gizleyen, sızlanan, insan hayatına ve vücut bütünlüğüne saygısı olmayan, kendi vatandaşlarını planlı şekilde katledip suçu başkasına atan bir devlet demiş.

Bir katliamdan ötesi: Kuşkonar kararı
Paylaş

Dikran M. ZENGİNKUZUCU*

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 7 Kasım’da “Kuşkonar katliamı” davasında kararını açıkladı ve Türkiye’yi bombalama olayından ve ölümlerden doğrudan sorumlu buldu2. 26 Mart 1994 tarihinde Hava Kuvvetlerine bağlı uçaklar korucu olmayı kabul etmeyen ve devletin PKK’ya yardımcı olduklarını düşündüğü Şırnak’a bağlı Kuşkonar ve Koçağıllı köylerini bombalamış, sabah saatlerinde erkekler tarlada çalıştıkları için çoğu çocuk, kadın ve yaşlı 38 kişi yaşamını yitirmiş ve 13 kişi yaralanmıştı. Görgü tanıkları askeri uçak ve helikopterlerin köylerini bombaladığını belirtirken resmî makamlar –bilindik şekilde- katliamın köylülerin Newroz kutlamalarına katılmayı reddetmiş olmaları nedeniyle PKK tarafından yapıldığını öne sürmüştü ve soruşturmalar sonuçsuz kalmıştı. Bunun üzerine yakınlarını kaybetmiş ve olayda yaralanmış köylüler AİHM’ne başvurdu. 2008’de Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı iddiayı Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na sordu ancak askeri yetkililer yine o tarihte bölgede görevli askeri uçağın olmadığını bildirdi. Türkiye hükümeti her ne kadar iç hukuk yollarının tüketilmediği ve soruşturmanın devam ettiği gerekçesiyle AİHM’nin başvuruyu reddetmesini talep etmişse de Mahkeme “mağdurlara etkin hak arama yolları sağlanmadığından” dolayı davayı görüşmeyi kabul etti.
Davanın seyri geçen yıl Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin talebi üzerine Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’nın Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün uçuş kayıtlarını istemesiyle değişti. Gelen cevap yazısı olay günü “Kuşkonar ve Koçağılı köylerinin bulunduğu noktada Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından iki uçuş icra edildiği tespit edilmiştir” şeklindeydi. Dava sonunda AİHM oybirliğiyle Türkiye’yi aşağıdaki insan hakları ihlallerinden suçlu buldu;
* Başvuru sahiplerinin 33 yakın akrabasının ve başvuru sahiplerinden 3’ünün yaralanması nedeniyle yaşam hakkının ihlali (Md. 2);
* Olayın aşırı derecede uygunsuz soruşturulması nedeniyle yeniden yaşam hakkının ihlali (Md. 2);
*Köylülerin akrabalarının ölümlerine ve evlerinin yıkımına tanıklık etmek zorunda bırakılmaları ve saldırı sonrasında Türkiye hükümetinin asgari oranda dahi insancıl yardımda bulunmamış olması nedeniyle insanlık dışı ve onur kırıcı muamele yasağının ihlali (Md. 3);
·    Hükümetin hayati önemdeki uçuş bilgilerini gizlemiş olması nedeniyle davanın soruşturulmasında her türlü gerekli kolaylığı sağlama yükümlülüğünün ihlali (Md. 38);
Sonuçta Türkiye başvuru sahiplerine toplam 2.305.000 avro tazminat ödemeye mahkûm oldu ancak Mahkemenin kararı bir devlet için bu tazminatı dahi unutturacak kadar utanç verici ifade ve tespitlerle dolu…

YAP-İNKAR ET-HASIRALTI ET...

Mahkeme, 2009’da Türkiye hükümetinden dava ile ilgili tüm belgelerin sağlanmasını istemiş olmasına karşın uçuş kayıtları verilmemiş. Kayıtlar 2012 Haziranında davalılar tarafından Mahkemeye sunulduğunda da Türkiye kayıtların doğruluğunu, geçerliliğini sorgulamamış ancak “varlığından haberdar olmadığını” söylemiş. Hükümet mahkemede Hava Kuvvetleri komutanları bize “bombardıman günü o bölgede uçuş yoktu diye yalan söylediler” demiş.
Mahkeme, soruşturmalarda dayanılan tanıklıkların sahiplerinden biri hariç tümünün sözü geçen köyde oturmadıklarını ve olay sırasında da bölgede bulunmadıklarını tespit etmiş. Diğer görgü tanığı ise bir korucudur ve bu nedenle Mahkeme bu tanığın bağımsız ve tarafsız olamayacağını belirtmiş. Ayrıca bu ifadeler bağımsız yargı mensupları tarafından değil askeri yetkililerce alınmış. Sonuçta Mahkeme soruşturmalarda bombardımanın PKK tarafından yapıldığına ilişkin hiçbir geçerli delilin bulunmadığı ve bu iddianın temelsiz kaldığını da belirlemiş.
AİHM kararında açıkça şunu söylemiş; “bombardımanın ardından ne olduğunu soruşturmak üzere acil olarak hemen hemen hiçbir adım atılmadığı ve olaya bağımsız olmayan soruşturmacılar tarafından bakılınca son derece kısıtlı bir soruşturma ile temelsiz sonuçlara varıldığı, ve soruşturma belgelerinin başvuru sahiplerinden gizlenmeye çalışıldığı anlaşılmıştır. Savcıların eriştiği sonuçların hiçbirinin o köylerde ne olmuş olduğunu, o dönemde Türkiye’nin güneydoğusundaki genel durumun ne olduğunu anlayacak açık fikirliliğe sahip olmadıklarını göstermiştir”.
Mahkeme bu insanlık dışı tavırlardan dolayı dehşete düşmüş olmalı ki bombardımanın pilotlar ve komutanları tarafından insan hayatına karşı en küçük bir endişe taşınmaksızın gerçekleştirilmiş olduğunu, köylülerin olaydan sonra ölen akrabalarının vücutlarından geriye ne kalmışsa kendilerinin toplamak zorunda kaldıklarını hatta bazılarının akrabalarının vücutlarının parçalarını toplu cenaze için naylon poşetlerle taşımak zorunda kaldıklarını kayda geçirmiş. Hükümet ise bu ifadelere cevap dahi vermemiş.
Mahkeme, bu insanlık dışı tablo karşısında olayın 19 yıldır kasti şekilde hasır edildiği ve etkin bir şekilde soruşturulmadığı, sorumluların kollandığı kanaatine vardığındandır ki ayrıca soruşturmanın halen açık olması nedeniyle Türkiye hükümetinin uçuş bilgileri ışığında olayın soruşturulmasında her türlü ileri adımı atmasını ve bombalamayı gerçekleştirenleri tespit edilip cezalandırılmasını istemiş.
Görülüyor ki AİHM açık açık Türkiye’nin yüzüne belge saklayan, suçunu ve suçluları gizleyen, sızlanan, insan hayatına ve vücut bütünlüğüne saygısı olmayan, kendi vatandaşlarını planlı şekilde katledip suçu başkasına atan bir devlet demiş. Üstelik de bunları derken bu olayın tek olmadığını, Türkiye’nin daha önce de çok kez benzer şekilde vahşet eylemleri gerçekleştirdiğini ve belge sakladığı belirtmiş3.
Mahkemenin bu kararı tazminat nedeniyle değil ancak geçmişi üstü örtülen bu gibi insanlık dışı olaylarla, katliamlarla, faili meçhullerle dolu Türkiye’deki etnik-dini-mezhepsel ayrımın devletin tüm kurumlarındaki ve yargıdaki örgütlülüğünü mahkum etmesi ve Türkiye’nin 20 yıl sonra da olsa kurban ve yakınlarına adaleti sağlama ve suçluları cezalandırması gereğini ortaya koyması bakımından önemlidir. Bakalım benzer bir yoldan ilerleyen Roboski dosyasının akıbeti farklı olacak mı?

3 Akkum and Others v. Turkey (21894/93), Akpınar and Altun v. Turkey (56760/00), Toğcu v. Turkey (27601/95), Yasin Ateş v. Turkey (30949/96), Kişmir v. Turkey (27306/95), Koku v. Turkey (27305/95), Süheyla Aydın v. Turkey (25660/94), Varnava and Others v. Turkey.
2 Benzer and Others v. Turkey (23502/06), Judgment, http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/pages/search.aspx?i=001-128036#{“itemid”:[“001-128036”]}.

* Yrd. Doç. Dr., Nişantaşı Ü. İİSBF.

ÖNCEKİ HABER

Hatırlamak ya da ‘Unutmamak’

SONRAKİ HABER

Dezenformasyona karşı bir çalışma: Horasan

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...