16 Mayıs 2013 13:58

Bir efsane; ulvi annelik duygusu

Çocuk sahibi olmaya karar vermiş, hatta planlamış ya da oluruna bırakmışsa eğer, artık rahminde bir bebek büyümekte olduğunu öğrenen her kadın o garip tedirginliği hissetmiştir. Hele de ilkse. Bilinmezliğin tedirginliği de diyebiliriz buna; merak, endişe, sevinç karışımı, tarifi zor bir duygu.Haksız bir tedirginlik de sayılmaz hani, hayat

Bir efsane; ulvi annelik duygusu
Paylaş

Haksız bir tedirginlik de sayılmaz hani, hayatınızda bir dönüm noktasıyla karşı karşıya olduğunuzu bilirsiniz, en azından sezersiniz. Yalnız, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını sözde bilseniz de pek ayırtına varamazsınız henüz.

Bu duyguyla eş zamanlı olarak beklemeye başlarsınız sabırsızlıkla o pek ünlü ulvi annelik duygusunun size de nail olacağı anı. Hani, anne rahmine düştüğü ya da en geç yavrunuzu kollarınıza ilk aldığınız anda geldiği söylenegelen duyguyu.

Bedeninizdeki fiziki ve hormonal değişimlerle birlikte hamileliğin ilerleyen aylarında içinizde iyice hissetmeye başladığınız hareketlenmeleri ve kıpırtıları bu yüceliğe erişe yormaya eğilimli olursunuz. Aslında epey rahatsız edici olabilen tekmeleri, karnınızın içindeki o oradan oraya dolanmaları mutluluk anları olarak yaşamak için çabalarsınız. Hamilelik boyunca o yüce duygunun nihayet sizi de sarması beklentisiyle için için kendinizi sorgular halde bulmanız mümkün. “Acaba bende bir sorun mu var?​” sorusu aklınızın bir köşesine yerleşmeye başlamıştır bile.

Sonunda beklenen doğum da gelir. Yavrunuzu nihayet kollarınızda tuttuğunuz ilk anda bu duyguyu yaşamayı kaçırma ihtimaliniz çok yüksektir oysa. Karmaşık doğum sürecinin,  bedeninizin artık barındıramadığı varlıktan kurtulmasıyla gelen rahatlamanın, başınıza üşüşmüş sevinçli akrabaların veya narkozun süren etkisiyle ve daha bir sürü fiziki ve hissi tesirin arasında aklınıza bile gelmeyebilir.

Doğrusu ilk günlerde, hatta haftalarda ne o ulvi duygu gelir aklınıza ne de hayatınızdaki kökten değişimin ne menem bir şey olduğunun farkına varırsınız. Tanışmakta, ayak uydurmaya çalışmakta olduğunuz yeni durumun sersemliği hakimdir size. Aslında bir tepe taklak oluş da diyebiliriz buna. Özellikle de yardımınıza koşacak anne, teyze gibi deneyimli bir kadın akraba yoksa yanınızda yörenizde.

Emzirdiğiniz, birlikte yatıp kalktığınız, temizlediğiniz, ağlamasına, gaklamasına guklamasına telaşla çare aradığınız bebekle aranızda bir denge, bir uyum yakalama çabası içerisinde o gizemli ulviliğin sırrına nihayet ereceğinizi sanırsınız.

Kuşkusuz mutluluğun, sevinç ve neşenin eksik kalmadığı bu uykusuz hengamede evet anne olduğunuzu anlarsınız, ama ulvilikten eser yok. Aklınızın bir köşesine saklamaya çalıştığınız soru da bir yandan kemirip durur içinizi: Niye hissedemiyorum, iyi bir anne değil miyim, o duygudan yoksun muyum vb. vb...

Sonra yavaş yavaş ayılmaya, tepe taklak oluşunuzun boyutlarını kavramaya başlar, bununla başa çıkmaya çalışırsınız. Hayatınızda keskin bir ayrım çizgisidir anne olmak. Elbette içinde bulunduğunuz koşullarla, hayata, dünyaya nasıl baktığınız, nasıl bir tutum aldığınızla da bağlantılı olarak alışkanlıklarınız, normalleriniz, tercihleriniz, kararlarınız, öncelikleriniz, önceki tüm kodlarınız değişir. Hayatınızda bazı kavramlar yok olur, çoğu başka bir biçim alır; yeme, içme, uyuma başta olmak üzere izin günü, tatil, dinlenme, eğlenme, zevk alma hatta zaman boyut değiştirir. Koordinasyon ve planlama yapmadan adım atamaz hale gelirsiniz. Bırakın işe gitmeyi, sokağa çıkmak için bile tonla ayarlama yapar hale gelirsiniz. Matematikle ömür billah hoşlaşmamış olsanız bile olasılık hesabında uzmanlaşırsınız. Pimpiriklikten değil, hayatınızı kolaylaştırmak için, zorunluluktan. Hele çalışıyorsanız.

Bebeğinizin ihtiyaçlarını karşıladığınız, sevip kokladığınız, iyisiyle kötüsüyle her anına dahil olduğunuz, o anlamıyla kendinizi kattığınız emek dolu bir sürecin içerisinde gelişip büyür de annelik duygusu, anne sevgisi. Durağan, değişmez de değildir hani. Deneme yanılmayla, artan tecrübeyle, büyürken önce kolladığınız sonrasında yardımcı ve destek olduğunuz insanın değişimiyle o da değişip dönüşür. Farkına varırsınız ki emektir kaynağı. Yüceliği de gücü de emektendir. İşin içine bolca duygu girse de nesnel bir ilişkinin ürünüdür. Göksel ulvilikle, fiziken doğurmuş olmakla pek alakası yoktur yani.

“Anne olunca anlarsın.” Hepimizin bir vesileyle mutlaka duymuş olduğumuz, yabana atılır bir söz değil bu. Her dilde, her coğrafyada söylenen bu laf, sadece bir klişe, zaman zaman çocuğunuzla yaşadığınız çatışmalarda kendinizi kullanırken yakaladığınız bir serzeniş, bir silah değildir. Hakikaten de annelik sürecinde geçirdiğiniz deneyimlere, değişim ve dönüşüme dayanır.

Anneler gününüz kutlu olsun!

ÖNCEKİ HABER

Metalde kritik gün

SONRAKİ HABER

'40 yaşına kadar anca yaşarım'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...