Belki de şarjın bitti ya da biz bittik | TikTok’ta “ara beni lütfen” diyen işçi videoları ne anlatıyor?
Zincir marketlerden kafelere uzanan bir görünürlük çabası: Genç işçilerin yere yığıldığı, kolilerin altında kaldığı videolar TikTok’ta yayılıyor. Şarkı aynı: “Belki de şarjın bitti ya da biz bittik.”

TikTok'tan alınan ekran görüntüleri.
Murat Uysal
[email protected]
Kenan Doğulu’nun “Ara beni lütfen” şarkısı TikTok’ta yeniden popülerleşti. Bu tarz yeniden dolaşıma girişler TikTok’un doğasında var. Yıllar önce çıkmış, zamanında pek dikkat çekmemiş bir şarkı güncel bir akıma oturabilir, yeni neslin duygusal anlatılarına fon olabilir. Bu şarkı da öyle başladı: Hüzünlü aşk videolarının, ayrılıkların, sessiz sitemlerin arka planında yükseldi. Ancak zamanla bu fon başka bir alana taşındı. Trafik kazaları, bayılmalar, beklenmedik anlar, krizler, en nihayetinde işçilerin videoları…
İlk başta bir garsonun çalışırken yere yığılması, sonra bir kasiyerin müşterilerin gözü önünde bayılması, ardından bir reyon görevlisinin üstüne devrilen transpalet görüntüsü. Hepsinin arka planında aynı şarkının aynı dizesi: “Belki de şarjın bitti ya da biz bittik.”
Bu videoların neredeyse hepsi olayı yaşayan işçiler tarafından paylaşılıyor. İş kazaları, bayılmalar, yığılmalar… Vücudun iflası, kötü çalışma koşullarının sonuçları, artık bir sosyal medya içeriği olarak karşımıza çıkıyor.
Ara beni lütfen: Görünür olma çağrısı mı?
İzlenme kaygısı olmadan TikTok’a video yüklemek neredeyse imkânsız. Ancak bu işçi videolarında mesele yalnızca “etkileşim almak” değil. Genç işçilerin, özellikle de zincir marketlerde, kafelerde, restoranlarda çalışanların çektiği bu içerikler, hem teşhir hem de çağrı barındırıyor. “İşte bu koşullarda çalışıyoruz” diyorlar ama bunu açık bir sloganla değil, yere düşüşle, kameraya yansıyan bir baygınlıkla ya da istiflenmiş kolilerin altında kalışla anlatıyorlar.
Videoların altına gelen yorumlar da en az içerikler kadar dikkat çekici. İzleyenler genellikle işçilerin koşullarına dair sitemkar, empati kuran ya da deneyim paylaşan yorumlar bırakıyor. “Ben de üç harfli markette çalışıyorum, geçen hafta aynı şeyi yaşadım” diyen de var, “Daha iyi beslenmen lazım kardeşim” diyen de. Ancak suçlayıcı, işçiyi sorumlu tutan sesler oldukça az. Ortak duygu, bu koşulların insani olmadığı, gençliğin bu işe ve bu yaşama mahkum edilmemesi gerektiği oluyor. Bazı yorumlarda ise üniversite mezunu işçilerin bu işlerde çalışmak zorunda kaldığına dair vurgular öne çıkıyor. Yani mesele sadece “çok çalışmak” değil, sınıfsal hayal kırıklıklarıyla da yüklü.
Bu videolar neden paylaşılıyor?
Peki bu videolar gerçekten neden çekiliyor, neden paylaşılıyor? Sadece izlenmek için mi? Etkileşim almak için mi? Yoksa işçilerin bir tepki biçimi mi bu? Bu sorulara tek bir yanıt vermek zor. Elbette sadece izlenmek için değil ama izlenme olasılığı, paylaşımı motive eden bir faktör. Elbette bu videoların çalışma koşullarını değiştireceğini umut etmiyorlar; böyle bir beklenti çoğunlukla yok. Ama yine de videolar yayılıyor. Çünkü bu içerikler, genç işçilerin içine hapsedildiği hayatı görünür kılmanın belki de en erişilebilir yolu. Şarjı biten değil, direnci tükenen bedenlerin bir protestosu aslında. Tekilken çok bir şey ifade etmezken kaydırırken peş peşe önümüze düşen bu videolar sistemli bir çalışma rejimini gözler önüne seriyor.
Şarkının içindeki o belirsizlik
Bu noktada oldukça tesadüfi bir şekilde yan yana gelen iş kazaları ve “Ara beni lütfen” şarkısının sözlerine de bakabiliriz. Aşığın eski sevgilisine sitem dolu çağrısı, belirsizlik içinde gidip gelen bir ruh halini yansıtıyor. Bir yanda “Belki yüzün yok, perişan oldun” gibi merhametli tahminler, diğer yanda “Belki de biz bittik” diyen gerçekçi bir kabullenme hali var. Şarkı boyunca bu gelgit sürüyor. En sonunda “Unut beni lütfen” dese de şarkı yine “Ara beni lütfen” ile bitiyor. Aşığın kararsız, rotasız, kendi içinde çelişkili halini sürekli hissediyoruz. Bu çelişki, yönsüzlük, durduğu yeri bulamama videoları çeken işçilerin ruh haline de benziyor. Ne tam anlamıyla sisteme bir karşı çıkış var, ne de tamamen içinde bulundukları koşulları kabulleniş. Bir yandan şikayetçi oldukları çalışma koşullarını sosyal medyada dolaşıma sokuyorlar, diğer yandan bulundukları iş yerinden başlayacak bir değişeme dair inançlarının olmayışı kurtuluşu sürekli bir iş değiştirmeye bağlıyor. Tıpkı şarkıdaki gibi, ayrılıktan sonra ne yapacağını bilmeyen aşığımız gibi, tüm bu kötü koşullar karşısında “şimdi” ne yapması gerektiğini bilmeyen, nerede duracağını kestiremeyen bir ruh hali diyebiliriz belki. “Belki de şarjın bitti ya da biz bittik” dizesi, ne romantik bir ayrılığı ne de nostaljik bir şarkıyı anlatıyor artık. Bu söz, tam da bugünün işçi gençliğinin, onların tıkanmış hayatlarının, yön bulamayışlarının bir çığlık olarak yankılanıyor.
Bu videoları patronlar da görüyor, görecektir
Tüm bu videolar, aslında bir “ara beni lütfen” çağrısı değil sadece. Aynı zamanda bir “gör beni”, “duruma bak” çağrısı. Bu videoları izleyenler arasında patronlar da vardır elbette. Çalışma anında bayılan bir işçiyi, üstüne koli devrilen bir reyon görevlisini ya da yere yığılan bir garsonu onlar da görmüştür, görecektir. Ama Karl Marx’ın Kapital’de açıkça ifade ettiği gibi, sermayenin bu görüntüler karşısındaki tutumu baştan bellidir:
“Toplumdan gelen bir zorlama olmadığı sürece, sermaye, işçinin sağlığına ve ömrünün uzunluk veya kısalığına karşı kayıtsızdır. İşçinin beden ve ruhça bozulduğu, zamansız öldüğü, aşırı çalışma işkencesi altında kıvrandığı yolundaki yakınmaya onun cevabı şudur: Bu acılar keyfimizi (kârımızı) artırdığına göre, niye bizi dertlendirsin?”
Evrensel'i Takip Et