Eskişehir'de engelli bir işçi: Bilinen tek yol örgütlü mücadele
Patronların engelli işçilere kendi lütfu ile ekmek bulduğu, dolayısıyla "nankörlük" etmemesi gerektiği dayatması ise işsiz kalma korkusu ile yaşayan engelli işçileri bu dayatmaya razı hale getiriyor.

Fotoğraf: İSİG Meclisi
Eskişehir'de engelli bir işçi
Bu mektubu Türkiye'de engellilerin çalışma hayatı konusunda iki kelam etmek için yazıyorum. Türkiye'de ucuz iş gücünün ve işsiz denilen yedek iş gücünün yoğun olması, patronla pazarlıkta işçinin elini zayıflatırken, işçinin engelli olması bu durumu katmerleştiriyor.
TÜİK'in 2023 yılına ait raporuna göre engellilerin yüzde 22'si istihdamda yer alıyor. 50 veya daha fazla çalışanı olan özel sektör işletmeleri yüzde 3 oranında engelli istihdam etmek zorundadır, bu oran kamu işletmelerinde yüzde 4'tür. Bu yasal zorunluluğu yerine getirmeyen özel işletmelere para cezası uygulanırken, bu yasaya uyanlar ise çeşitli devlet teşviklerinden faydalanıyor.
Bu kotayı doldurarak teşviklerden faydalanmak için engelliler istihdam ediliyor ancak pazarlıkta "dışarıda engelli işsiz çok var" denilerek eli zayıflatılıyor, kötü çalışma koşullarına razı bırakılıyor. Sigortalı iş bulamayıp kayıt dışı işlerde çalışmak zorunda kalan engelli işçiler ise daha da kötü koşullara razı kalıyor.
Patronların engelli işçilere kendi lütfu ile ekmek bulduğu, dolayısıyla "nankörlük" etmemesi gerektiği dayatması ise işsiz kalma korkusu ile yaşayan engelli işçileri bu dayatmaya razı hale getiriyor. Bir de "işçinin hakkını veren patron" algısı var. Emeğin hakkının verilmesi, artı değere el konulmamasını gerektirir ve bu durum da sermaye birikimini imkânsız kılacağından ortada patron diye bir şey kalmaz.
Bu çifte sömürüden kurtulmanın yolu ise bilinen tek yol olan işçilerin örgütlü bir mücadele vermesidir.
Evrensel'i Takip Et