28 Mayıs 2025 03:45

Tanıklık ve ısrar arasında: Sebastiao Salgado’nun fotoğrafı

Sebastiao Salgado yıllardır verilen mücadelenin de simgesi olacak olan o fotoğrafı, bir köylünün çiftliğin asma kilidini kırdığı ve tırpanını zaferle yukarı kaldırdığı anı yakaladı.

Tanıklık ve ısrar arasında: Sebastiao Salgado’nun fotoğrafı

Sebastiao Salgado/ICP

Dilara Tan
[email protected]


Sebastiao Salgado’nun ölüm haberini, sinemada yaşamını anlatan “Toprağın Tuzu” belgeselini izlerken aldım ve şu cümleleri kurmasına çok kısa bir süre kalmıştı:

“Bu topraklar, hikayemizi anlatmayı sürdürecek. Çocukluğumu yıkadı ve yaşlılığımda bana eşlik etti. Ben öldüğümde orman tekrar benim doğduğumdaki gibi olacak. Döngü böylece tamamlanacak. İşte hayatımın hikayesi.”

1944 yılında Brezilya’nın merkezinde Aimores’in küçük bir kasabasında doğan Sebastiao Salgado, üniversite yıllarında Lelia ile tanıştı ve kısa bir süre içerisinde evlenip Sao Paulo kentine taşındılar.1964 yıllarında başlayan askeri diktatörlük rejimine karşı olan eylemlere birlikte katıldılar. Salgado ve Lelia 1969 yılının ağustos ayında Brezilya’dan kalkan bir gemiyle Fransa’ya gittiler. Burada eğitimlerine devam ederken, Lelia’nın aldığı fotoğraf makinesi Salgado’nun fotoğraf hayatının başlamasına büyük bir etken oldu. Londra’da Uluslararası Kahve Örgütünde çalışmaya başladı ve sık sık ettiği iş seyahatleri sırasında tanık olduğu görüntüler onda belgeleme isteği uyandırdı.

Küresel sömürü döngüsünü görünür kılmayı hedefledi

Salgado’nun fotoğraflarına her baktığımda, beyaz dokuların ardında başka bir gerçekliğe ulaşıyordum. Görüntüler, ülkeler arasındaki geçişleri neredeyse fark ettirmeden dolaşıma sokuyordu. Bu, ezici bir egemenlik yapısının gölgesinde kalmış kalabalık bir sınıfın varoluşunun fotoğrafla bütünleştirildiği ve sınıfsal gerçekliğin belgesel düzlemde yeniden kurulduğu bir temsil bütününü yaratıyordu.

1986-1992 yılları arasında “Workers” (İşçiler) isimli fotoğraf belgeseli kapsamında yirmi altı ülkeden işçilerin olduğu bir seri çalıştı. Bu belgeleme çalışmasında küresel sömürü döngüsünü görünür kılmayı hedefledi. Serinin alt başlığını “An Archaeology of the Industrial Age” (Endüstri Çağının Arkeolojisi) olarak belirledi. Bu seri içerisinde Brezilya’nın Serra Pelada altın madeninde korkunç şartlar altında çalışan işçileri belgeledi. Buranın Portekizcedeki anlamı Çıplak Dağ.

Ağır metal ve cıva içinde insanlar

İnsan vücudunun bloklar üstünde bir minyatür haline geldiği bu fotoğraflarda sanki çamurun ıslaklığı ve cıvanın birleşmesiyle oluşan metalik bir renk vardı. Bu metalikliği gördüğüm bir diğer fotoğraf ise Euegene Smith’in Japonya’nın Minimata köyünde çektiği “Tomoko and Mother in the Bath” (Tomoko ve Banyodaki Anne) fotoğrafıydı. İkisinin de ortak yanı insanların ağır metal olan cıva ile iç içe olmaları. Altın ayrıştırmak için kullanılan bu elementin insan sağlığına ve ekosisteme olan zararı geri döndürülemez boyutta.

Brezilya’da askeri diktatörlük döneminde bastırılan toplumsal hareket 1980’li yıllarda tekrardan canlandı. Brezilya’nın kuzeydoğusunda tarım işçilerinin örgütlenmesi ile birlikte MST yani Topraksız Tarım İşçileri Hareketi kuruldu. Toprak sahipliğindeki eşitsizlik ve o dönem ormanların üstünde büyük tahribata yol açtığı tespit edilen Giacomet Marodin kereste şirketinin köylüleri idam etmeye kadar uzanan durumu, halkı örgütlenerek mücadele sürdürmeye itmişti. Bu özel şirket tarıma elverişli geniş hektar arazileri endüstriyel ağaçlarla (okaliptus) kaplayarak toprağı verimsiz hale getirmişti. Topraksız tarım işçilerinin talebi ise kapitalist tekel üretimine karşı halkın toprak yönetiminde ve üretiminde söz sahibi olduğu bir toprak düzeni kurmaktı.

O dönemler Sebastiao Salgado ve Lelia, çocuklarıyla birlikte Brezilya’ya geri dönmüşlerdi. Sebastiao Salgado hep merak ettiği o yere, Brezilya’nın kuzeydoğusunda yaşayan köylülerin yaşamlarını kaydetmeye gitti. Burada Sem Terra isimli serisini, yani topraksız köylüleri işleyecekti.

Fotoğrafın direniş aracına dönüşebilmesinin örneği

Politik bilincin ve örgütlenmenin giderek arttığı o dönemlerde 17 Nisan 1996 yılında on iki bin topraksız köylü Giacomet Marodin Çiftliğine yürüdü. Yirmi iki kilometrelik yolu yaklaşık beş saatte katettiler. Sebastiao Salgado yıllardır verilen mücadelenin de simgesi olacak olan o fotoğrafı, bir köylünün çiftliğin asma kilidini kırdığı ve tırpanını zaferle yukarı kaldırdığı anı yakaladı. Bu fotoğraf belgelenmiş bir tarih olmak dışında, fotoğrafın bir direniş aracına dönüşebilmesinin güçlü bir örneği oldu. Tarım işçilerinin seslerini dünyada duyurarak, uluslararası destek kazanmasına olanak sağlayarak, MTS’nin toprak reformu talebini büyütmüştü.

‘Dünyada yaşanan her şey gösterilmelidir’

Yeniden üretim aracı olarak fotoğraf, kendi doğalında geliştirdiği politik işlevi ile dünya üzerinde var olan sorunların görünürlüğünü yeniden yaratır. Salgado için bu yeniden yaratım süreci kendisinin de dediği gibi “Dünyada yaşanan her şey gösterilmelidir. İnsanlar dünyanın diğer yerlerindeki insanların neler yaşadıklarını öğrenmelidir” düsturuyla gelişir ve fotoğrafı bir vektör olarak görür. Çok fazla eleştiriye maruz kalan ve ‘estetik’ çabası olan fotoğraflarını toplum mücadelesine kazandırmış ve birçok değişim için rol oynamıştır.

Şok etkisinin de bir sınırı var mıdır?

Susan Sontag, “Başkalarının Acısına Bakmak” kitabında Andre Breton’un “La beauté sera convulsive ou ne sera pas” yani “Güzellik sarsıcı ise güzelliktir, yoksa bir hiçtir” cümlesi için şunu söylemiştir:

“Breton bu estetik ideali gerçeküstücü” olarak tanımlıyordu, fakat merkantil değerleri üstün sayarak yol alan bir kültürde, görüntülerin insanı yerinden hoplatıcı, gürültü çıkarıcı ve göz açıcı olmasını istemek, iyi bir iş anlaşması yapmak kadar temel bir gerçek olarak ortaya çıkmaktadır.”

Bu sarsıcı ya da şok edici fotoğraflar için belki de şu soruyu sormak gerekir:

Şok etkisinin de bir sınırı var mıdır?

Fotoğraf: Instituto Terra

Fotoğraftan sosyal ve çevresel dönüşüm inşaasına…

Yaşamı boyunca “Others Americas” (Diğer Amerikalılar), “Sahel: The End of the Road” (Sahel: Yolun Sonu), “Workers” (İşçiler), “Exodus” (Göç), “Africa” (Afrika), “Genesis” (Yaratılış) ve “Amazonia” (Amazon) gibi geniş kapsamlı projelerin arkasında Sebastiao Salgado dışında biri daha vardı: Lelia Wanick Salgado. Biri down sendromlu iki çocuğa sahiptiler. Mimar ve grafik tasarımcı olan Lelia, Sebastiao Salgado’nun projelerinin kitaplarını, yaratıcı kreatif süreçlerini tasarladı ve bu projeleri sadece bir fotoğraf serisi olmanın dışına çıkararak sosyal ve çevresel dönüşüm inşasına dönüştürmüştür. 1998 yılında Sebastiao Salgado’nun doğduğu çiftliğin arazisinde, birlikte İnstituto Terra isimli vakfı kurdular. Amaçları, insan ve kuraklık kaynaklı çölleşmenin yaşandığı bu araziyi yeniden yeşertmekti. İlk olarak orijinal ekosistemi canlandırmak için 2.7 milyon yerli ağaç dikildi. Arazi özel doğal rezerv alanı ilan edildi. İnstituto Terra için 1999’dan beri birlikte emek sarf ettikleri bu arazide yaban hayatı geri kazanıldı, erozyon yüzde 80 oranında azaldı ve 7 binden fazla insan çevre eğitimi aldı.

Tüm bu yaşamını derinlemesine kavramaya çalıştıktan sonra, koltukta oturuşunu hafızamda tahayyül edemediğim bir Salgado beliriyor ve ‘göstermeye’ olan ısrarı, onu yeryüzünün tanığı haline getiriyor. Hayatı boyunca hareketle geçmiş bir ömrün bıraktığı güce ve anısına saygıyla…

Evrensel'i Takip Et