8 Mart 2025 03:45

Sermayenin ‘Koç’başına ait TÜPRAŞ’taki tablo: Bir işçiden 21 milyon kazandı, işçiye yüzde 15.75 dayattı

Son üç yılda işçi başına 21,9 milyon TL net kâr eden TÜPRAŞ yeni TİS döneminde ilk 6 ay için yüzde 15,6 zam teklifinde bulundu. İşçiler, "Tepkimizi gösterecek hareketliliğe ihtiyacımız var" diyor.

Sermayenin ‘Koç’başına ait TÜPRAŞ’taki tablo: Bir işçiden 21 milyon kazandı, işçiye yüzde 15.75 dayattı

Fotoğraf: Aliye Ceylan/Evrensel

Kocaeli – 2024 yılını 18 milyar 315 milyon 157 bin lira net kârla kapatan, üç yıllık geçen sözleşme döneminde işçi başına 21 milyon 974 bin lira kâr elde eden Koç Holdinge bağlı TÜPRAŞ yönetimi, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde işçilere üç yıllık sözleşme ve yüzde 15.75 zam dayattı. İki yıllık sözleşme ve yüzde 84 zam talep eden Petrol-İş üyesi işçiler Koç’un bu dayatmasına tepkili.

Petrol-İş’in örgütlü olduğu TÜPRAŞ’ın İzmir, Kocaeli, Kırıkkale ve Batman rafinerilerinde çalışan işçileri kapsayan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin beşinci oturumu yapıldı. Türkiye’nin en zengini konumunda bulunan Koç Holding, TÜPRAŞ işçilerine 3 yıllık sözleşme ve ilk altı ay için yüzde 15.75 zam dayattı. Koç Holding, diğer altı aylar içinse enflasyon oranında zam teklifinde bulundu.

Türkiye’nin en büyük birinci sanayi kuruluşu, Avrupa’nın en büyük yedinci, dünyanın ise en büyük otuz altıncı rafineri şirketi olan TÜPRAŞ, Türkiye akaryakıt ürünleri pazarının yüzde 51’lik payına sahip. Kimyasal kategorisinde 2024’te ihracat şampiyonu olan TÜPRAŞ’ın sadece 2024 yılında elde ettiği net kâr 18 milyar 315 milyon 157 bin lira. Toplam 6 bin 2 çalışanı bulunan TÜPRAŞ’ın bir yıldaki işçi başı net kârı 3 milyon 21 bin lira. TÜPRAŞ’ın aydaki işçi başı net kârı ise 252 bin lira.

TÜPRAŞ’ta geçen dönemki sözleşme üç yıllık imzalanmış, işçiler yüzde 40 zam almıştı. Üç yıllık sözleşme döneminde ise TÜPRAŞ 133 milyar 206 milyon 206 bin lira net kâr elde etti. TÜPRAŞ’ın üç yıllık dönemde iş başına elde ettiği kâr 21 milyon 974 bin lira oldu. TÜPRAŞ bu üç yıllık dönemde işçi başına bir ayda 1 milyon 831 bin lira net kâr elde etti.

‘Şimdiden somut olarak tepki göstermemiz lazım’

Koç Holdingin bu dayatmasının kabul edilemez olduğunu söyleyen TÜPRAŞ İzmit Rafinerisinden bir işçi, “Şaka gibi. Sözleşmelerde verilmeyen zamlar, üç yıllık sözleşme ve gerçek olmayan enflasyon oranlarıyla 2019’dan bu yana iyice yoksullaştık. İzmir’deki Socar ve Star Rafinerisi işçileriyle ücret farklarımız iyice açıldı. Yüzde 15.75, 2024’ün ikinci 6 ayının enflasyon oranı. Sonrası için de enflasyon teklifiyle geliyorlar bize. Bu sıfır zamla çalışın demek” diye konuştu.

İş yerlerinde bu duruma karşı şimdiden tepki gösterilmesi gerektiğini belirten işçi, “Grev hakkı olmaması, yapılan eylemlerin işveren üzerinde caydırıcı ve belirleyici olmamasına neden oluyor. Sonuçta üretim durmadıkça sadece iş yeri önünde beklemek, slogan atmak, pankart açmak ya da kendi imkanlarımızla sosyal medyada boykot etmek çok da etkili olmuyor. Bizim bunları bilerek şimdiden tepkimizi gösterecek bir hareketliliğe ihtiyacımız var” dedi.

‘Yasakları aşacak mücadele mümkün’

Çalışma Ekonomisi Doktoru Murat Özveri, “Türkiye'de grev hakkı, toplu sözleşmenin yapılması aşamasında ortaya çıkan uyuşmazlıklarda denenecek bir yol olarak sınırlandırılmış durumda. 6356 sayılı yasa grevi, işçilerin topluca kendi aralarında anlaşarak işi bırakmaları olarak tanımlıyor, ondan sonra da bir kanuni grev tanımı yapıyor. Ona göre, bir grevin kanuni yasal grev olabilmesi için, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin, 6356’da belirlenen prosedüre uygun olarak yapılması, burada uyuşmazlık çıkması halinde, 6356 sayılı yasada öngörülen, grev ilanı, 60 günlük süreler, 3-6 gün öncesinden işverene haber vermek vesaire. Tüm bu koşulları yerine getirilerek uygulanan greve, yasal grev diyor. Bunun dışında kalan tüm grev biçimlerini dayanışma grevlerini, genel grevleri, iş kolu grevlerini, bunların tamamını yasadışı grev olarak tarif ediyor.” diyor

“İş kolu ya da iş yerleri özelinde grev yasakları var ki bu da işte tam da belli bir iş yerinde üretilenden hareket edilerek getirilen grev yasakları. Burada sendik hakkı var, toplu sözleşme hakkı var ancak grev hakkı yok. Elbette grev hakkına birtakım sınırlamalar getirilebilir. Ancak bu sınırlamaların hiçbiri örgütlenme özgürlüğüne ve demokratik sistemin onu demokratik yapan ana ilkelerine aykırı olmaması gerekir” diyen Özveri,  “Uluslararası Çalışma Örgütü grev hakkının yasaklanabileceği durumları iki ana eksen üzerinden değerlendiriyor. Birinci eksende polis, silahlı kuvvetler gibi devletin güvenlik hizmetini veren alanlardaki bir grev yasağından söz ediyor. Diğer alan ise toplumun tamamının yaşamını hayati ölçüde etkileyecek, grev yapılması halinde hayati birtakım sorunların çıkmasına neden olacak, üretimin yapıldığı iş yerleri ve iş kolları olarak sınırlandırıyor. Bunun da dar yorumlanması gerektiğinde altını çizdikten sonra, hangi iş ya da iş yerlerinde yapılan üretimin hayati nitelikte olduğu tüm toplum açısından belirliyor ve bizzat petrol ürünlerinin üretiminin bu hayati işler sınıfına girmediğinin altını çiziyor.” İfadeleriyle tezat duruma dikkat çekiyor.

Özveri, “Ancak Türkiye’de petrol ürünlerinin üretimine ilişkin grev yasağını ne yazık ki anayasaya aykırı bulmuyor. Anayasa Mahkemesi bankacılık iş kolunda grev yasaklarını anayasaya aykırı bulurken, petrokimya iş kolundaki yasakların anayasaya aykırı bulmamasının kendi içerisinde bir çelişki oluşturduğunu da haklı olarak söylüyor. Peki işçiler ne yapacak? Doğrudan üretime yansıyan, üretimi düşüren ya da üretimi engelleyen eylemler barışçıl da olsa, barışçıl toplu eylem hakkı kapsamında değerlendirilmiyor. O halde doğrudan üretimi engellemezse bir tane iş yerinde işvereni toplu pazarlıkta grev hakkına zorlayabilecek birtakım yaratıcı etkinlikler, eylemlikler düşünülebilir. Grev hakkı ellerinden alınmış binlerce işçinin haklarını mücadele ederken her sabah ailesiyle birlikte iş yerine gelip her akşam o ailenin o işçiyi toplayarak gitmesi çok anlamlı bir gösteri olabilir. Buna yönelik mücadele araçlarını barışçıl olması, döküp dökmemesi, üretim aksatmaması koşuluyla işçilerin kendilerini belirlemesi gerekiyor. Şimdi bunu üretimi aksatmamanın altını çiziyorum. Bu benim şahsi görüşüm değil. Yargıtay kararlarımdan hareketle söylüyorum. Bana göre hukuka aykırılığı ortadan kaldıracak olan işveren davranışını hayata geçirmeye zorlayana kadar yapılan ve üretimi durduran her türlü eylem ölçülüdür ve hukuka uygundur ama bu bana göre. Benim hukuki görüşüm farklı, Yargıtay'ın görüşü elbette ki farklıdır. Yargıtay'ın ne yazık ki barışçıl toplu eylem hakkını da dar yorumluyor. Çok dikkatli, bıçak sırtı bir süreçten geçmeleri gerekiyor ve tabii bu onların da sorunu değil tek başına. Her işçi eyleminde olduğu gibi eğer Türkiye'de tüm konfederasyonlar, tüm işçi örgütleri grev hakkı ekseninde bu hakkın yeniden var edilmesi mücadelesine destek vermezlerse o zaman ister istemez belli bir iş yerindeki işçilerin ekonomik haklarıyla sınırlı bir mücadele alanına hapsedilmiş oluyorsun ve bu sürekli kendini tekrarlıyor. Oysa sorun Türkiye'de gerçek anlamda uluslararası hukuka uygun sendika hakkını, grev hakkını, toplu pazarlık hakkını var edecek yeni bir haklar dizini, yeni bir haklar manzumesini inşa edebilmek” diyor.

“Tüpraş işçisini yalnız bırakırsanız bugün Tüpraş işçisi yaşayacak, yarın başka birisi, grev hakkı olan iş yerinde işverenin grev kırıcı eylemlerine karşı etkin bir mücadele vermek de çok ciddi bir sorun. Hukuk orada da susuyor, görmezlikten geliyor ya da işlemiyor. Tüm bunları işletecek olan mekanizma grev hakkının varoluş amacına uygun bir şekilde kullanılmasını sağlayacak bir mücadele lazım. Bu da sadece bir tek iş yerindeki işçilerin sorunu değil, topluca işçi sınıfının bu hakların varlığı için bir mücadele vermeleri zorunlu diye düşünüyorum” şeklinde emek ve meslek örgütlerine çağrıda bulunuyor.

Evrensel'i Takip Et