4 Kasım 2024 03:20

Okudukça büyüyen Şair ‘Gülten Akın’

Gülten Akın, "Acı varsa onu duymak başka, acıya yenik düşmek başka. Acıya yenik değiliz ne ben ne de şiirim" diyerek hem hayatını hem de edebiyatını bu düzlemde konumlandırır.

Okudukça büyüyen Şair ‘Gülten Akın’

Gülten Akın | Fotoğraf: Sinan Gül/AA

Tarık ÖZYILDIRIM

"Acı varsa onu duymak başka, acıya yenik düşmek başka. Acıya yenik değiliz ne ben ne de şiirim." diyerek hem hayatını hem de edebiyatını bu düzlemde konumlandıran Gülten Akın, 1933 yılının 23 Ocak’ında Yozgat’ta dünyaya gelir. Feodal bir aile içinde yaşama merhaba dese de şiir söylenen, şiir yazılan bir evde çocukluğu geçer. Dede, dayılar, amcalar şiirle haşir neşirdir. “Kendim bildim bileli şiir söylemeye çalışırım. Aile içinde şiire büyük değer verilmesinin sonucudur. Manileri, koşmaları, ilahileriyle, şiirli dinsel öyküleriyle, Anadolu halk edebiyatının ortasında kendimi tanıdım.”

Gülten Akın, daha konuşmaya başlarken şiirin içinde bulur kendini. Çevresini, evleri, sokakları, insanları gözlemler. İnsanın insana olan tavrını, insanın insana olan bakışını kafasında kurgular. Erkeğin kadına yaklaşımını, zenginlerin yoksullarla farkını anlamlandırmaya çalışır ve yazın dünyasının ilk kıpırdanmaları bu şekilde oluşur.

Gülten Akın; dayısının evinde, tavan arasında bulduğu Dostoyevski, Tolstoy, Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali’nin kitaplarıyla gözlemlerini birleştirir ve henüz ortaokul yıllarında şiirin bir neferi oluverir. “Çevremde ozanlara saygı duyulurdu… Dayım ve amcam şiir yazardı. Dayılarımın tavan arasındaki bavullarında kitaplar buldum: şiir kitapları, öyküler, romanlar, antolojiler… Doyumsuz bir gömü”

Lise yıllarında okulun resmi şairi olur. Daha sonra Ankara’da Mülkiye Mektebinde 18’inde ilk şiiri yayımlanır. Ardından 23’ünde ilk şiir kitabı “Rüzgâr Saati” 1956’da yayımlar. Kadını, sevdayı, yalnızlığı, özlemi, çocukluğu dile getirir. “Elimi uzatsam tutamasam/ Olanca sevgimi yalnızlığımı/ Düşünsem hayır düşünmesem/ Senin hiç haberin olmasa/ Senin hiç haberin olmaz ki/ Başlar biter kendi kendine o türkü…” (Deli Kızın Türküsü)

Gülten Akın’ın 1960’ta yayımlanan ikinci şiir kitabı “Kestim Kara Saçlarımı” bir manifesto niteliği taşır. "Edilgen kadının", erkek egemenliğe karşı bir manifestosu. "Kadın, kadınlığını bilecek" anlayışına karşı sert bir karşı çıkış olur. ”Küçücük bir çocukken edilgen olma öğretilir ona. Ağaca çıkması, taşı uzaklara fırlatması, çelik çomak oynaması ayıptır. Dahası yasaktır. Beğenmesini, seçmesini değil; beğenilip seçilmesini bilmelidir. Bebekle oynamalı, ev işlerine alışmalıdır.” 

“Uzaktı dön yakındı dön çevreydi dön/ Yasaktı yasaydı töreydi dön/ İçinde dışında yanında değilim İçim ayıp dışım geçim sol yanım sevgi/ Bu nasıl yaşamaydı dön… /Kestim kara saçlarımı n'olacak şimdi/  Bir şeycik olmadı - Deneyin lütfen -…” (Kestim Kara Saçlarımı)

YAŞADIKÇA YAZACAĞIZ

Gülten Akın, 1964’te üçüncü şiir kitabı “Sığda”yı yayımlar. İlk üç şiir kitabında bireysel kaygılarla, ikinci Yeni’nin dilini birleştirir Gülten Akın. 1971’de yayımlanan Kırmızı Karanfil’le şiiri, toplumcu şiire evrilir. “Şiirlerimde bazı dönemeçler var. İlk dönemeç Kırmızı Karanfil. Rüzgâr Saati bir ilk kitap olmanın özelliklerini taşır.  Kestim Kara Saçlarımı ve Sığda belki daha usta işi. Ama her üçü de odağı ‘ben’ olan bir hayatın çeşitli görünümlerini yansıtır. Aşk, sevgi, ayrılık, özlem, yalnızlık, çeşitli acılar, sevmeler…”

Kırmızı Karanfil’le “Yaşadıkça yazacağız, yazdıkça yaşama katılacağız. Var olacağız. BEN değil, BİZ diye diye” dediği döneme girer Gülten Akın. Duyarlı bir şair, duyarlı bir anne, duyarlı bir kadın… Can Yücel’in deyimiyle duyuların en incesi onun dizelerindedir. “Ah, kimselerin vakti yok/ Durup ince şeyleri anlamaya…” (İlkyaz)

Mülkiye ikinci sınıftayken tanıştığı Yaşar Bey’le, okul biter bitmez 1956’da evlenir Gülten Akın. 1958’de eşinin kaymakamlık görevi nedeniyle 14 yıl boyunca Anadolu’nun birçok yerini görür. “Kumluca, Alucra, Gevaş, Haymana, Kumru, Gerze, Saray, Maraş… 14 yıl kadar kaldık. Halkımdan, çocuklarımdan öğrendiklerimi, kitaplardan öğrendiklerimle birleştirmeye çalıştım. Yaşamımız zordu. Alucra bir bakıma ilk gittiğimiz ilçe sayılır. Evimize bomba konuldu. Anayasanın, yasanın hakça, halkça uygulanmasını savunmak suçtu.” 

Tüm yaşananlarla birlikte Gülten Akın’ın şiiri düze iner ve bir sis çanı göreviyle karşımıza çıkar. Haksızlık nerde olursa olsun, zulüm nerden gelirse gelsin dönülmeyecek bir yolda olduğunun farkına varır. Gittiği ilçelerde okuma yazma bilmeyen kadınlar için kurslar açar, ortaokul öğrencileri için drama dersleri verir, toprağı elinden alınmak istenen köylüye ücretsiz avukatlık yapar. insan sorumluluktur dediği noktada sürgünler çıkagelir. “Git oldu can, sürgün geldi dayandı/ Sürgün yine geldi dayandı/ Kitapları topladım, çocukları giydirdim…” (Kadın Olanın Türküsü)

ACININ DUVARI AŞILDI

Yaşanan sürgünler sonucu Gülten Akın’a ve ailesine tekrardan Ankara yolu görünür. Anadolu insanını, halkın yaşamını şiirine referans alır. “Ağıtlar ve Türküler”, “İlahiler”, ” 42 Gün Şiirleri” , ”Seyran Destanı” bu referansla dizelenir. Gülten Akın, "bana yeryüzünde haksızlığın, zulmün kalktığını söyleyin Pir Sultan Abdal’dan vazgeçeyim" dediği dönemi yaşar. Halkın acılarını,  yine halkın diliyle halkın edebiyatına dayandırır. Türkü, destan, ilahilerle çağdaş Türk şiiri buluşturur.

12 Eylül sonrası oğlunun müebbet ve idamla yargılanması bir ana olarak onu derinden sarsar. Kalem tutamaz, kalem tutsa dahi acının duvarını aşan dizeler gelir ardı ardına. “Bir arkadaşın yokluğunu/Öteki arkadaşına/ Yalın sözcüklerle bildirirsin/ ‘Seni özlediğini söylüyordu/ Artık hiç görüşemeyeceksin ’/ Acının duvarı aşıldı.” (Acılar İçin İlahi)

1978 sonrası ülkesi, Gülten Akın için, aydınlar için, şairler-yazarlar için kocaman bir cezaevine dönüşür. ”Bizim sürgünlerle, davalarla, baskılarla atlatabildiklerimiz atlatılamaz oldu. Yoğun zulümler, işkenceler gündeme geldi. Tutuklamalar, cezaevleri sekiz yıllık bir pay aldı ondan da ailemiz.”

Gülten Akın, açlık grevlerinin yaşandığı soğuk şubat günlerinde oğlunu ve arkadaşlarını yalnız bırakmaz. Bir açlık grevi nöbetçisi, bir cezaevi anası oluverir. “Soğuktu. Çoğumuzun sırtında ince giysiler. Çoğumuzun ayağında, eski, ıslağını içe geçiren pabuçlar. Her gün buralardaydık, yuvarlak, küçük parkta oturduk. Kovalıyorlardı bizi kapı önlerinden. Azarlıyor, itiyorlardı. Dövüşürdük kimileyin. Öfkeyle bağırırdık. Ama dayanamazdık, tutunamazdık fazlaca."

"Büyü de baban sana / Büyü de / Acılar alacak /  Büyü de baban sana / Baskılar, işkenceler alacak /Kelepçeler, gözaltılar, zindanlar alacak…” (Büyü)

ÇOK AĞIR BİR DÜNYA 

Gülten Akın, Maraş Destanı’yla yoksul bir halkın kurtuluş mücadelesini, Seyran Destanı’yla göçle büyük şehre gelen insanların hayata tutunma gayretini, Celaliler Destanı’yla zulme karşı isyan edenlerin sesi olur. 1991 sonrası Sevda Kalıcıdır, Uzak Bir Kıyıda ve Beni Sorarsan gibi önemli şiir kitapları yayımlar ölümüne dek. Bireyin ve toplumun yalnızlığını, özlemini, acısını bir potada eriterek şiirinin en bilge dönemine giriverir. Necmiye Alpay’ın tanımıyla okudukça büyüyen bir şairdir artık Gülten Akın. “Gerçek acıyı tanıdım/ yaraya değdim/ bir cehennem taşıdım/ omuzlarımda sanırdım/ açtım gözümü ki dünya/ cehennemden öte cehennem/ utandım.” (Utanç)

Gülten Akın, “Ağır, çok ağır bir dünya”dan 4 Kasım 2015’te “Ben yoruldum, gidiyorum” diyerek aramızdan ayrılır. Ardından egemenleri, muktedirleri korkutan dizeleri bizlere emanet ederek.

“Halk birikir cellat ölür/ Zulüm bir başına kalır/ İp çürür, kurşun çözülür/ Bedrettin yaşamakta” (Bedrettin Koçaklaması)

Gülten Akın, Kırmızı Karanfil, Yapı Kredi Yayınları 14.Baskı İstanbul 2023
Gülten Akın, Ağıtlar Ve Türküler, Yapı Kredi Yayınları 7.Baskı İstanbul 2023
Gülten Akın, Uzak Bir Kıyıda, Yapı Kredi Yayınları 9.Baskı İstanbul 2024

Evrensel'i Takip Et