Eğitim Sen 12.Genel Kurulu: Sendika tabandaki mücadele talebini karşılamalı
Eğitim Sen 12.Genel Kurulunda birçok delege, eğitim alanında artan gerici ve ekonomik saldırılara karşı, sendikanın tabandaki mücadeleyi karşılayacak bir tutumda olmasını istedi.

Evrensel
Damla KIRMIZITAŞ
Ankara
Eğitim Sen 12. Genel Kurulundaki tartışmalara, sendikanın emekçilerin sorunlarına yaklaşımına uygun bir pozisyonda olması yönündeki eleştiriler damga vurdu. Birçok delege, eğitim alanında artan gerici ve ekonomik saldırılara karşı, sendikanın tabandaki mücadeleyi karşılayacak bir tutumda olmasını istedi.
KESK 12. Genel Kurulu öncesinde son sendika genel kurulu Eğitim Sen tarafından yapıldı. Genel kurulda; sendikal anlayış tartışmaları, ÇEDES protokolü, tek adam rejiminin yarattığı tahribatlar, sendikal mücadele oldu. Sendikal anlayışlara ilişkin eleştirilerin daha yoğun geçtiği genel kurulda, eğitim emekçilerinin işyerlerinde yaşadığı ve eğitim alanında yaşanan sorunlar ve talepleri az sayıda delege tarafından gündem edildi.
STK ELEŞTİRİSİ
Genel kurulda, sendikanın eğitim emekçilerinin sorunlarına karşı iyi bir mücadele hattı öremediğine ilişkin eleştiriler yapıldı. İstanbul’dan bir delege, sendikaya ‘STK’ eleştirisi yaparken, “Biz müdecelemizde hak kazanmak istiyoruz. Grevli toplu sözleşme hakkımızı fiilen hayata geçirmek zorundayız. Basın açıklamalarıyla mı bu bütçeyi değiştireceğiz? Sınıf düşmanlarını böyle mi titreteceğiz” derken, Bir başka delege de alanları terk edilmesiyle sendikanın küçüldüğünü belirtti. Samsun’dan bir delege ise “3 yılda bir kitlesel miting yapılmadı. Genel merkez basın açıklaması yapıyor sadece. Siz öncüsünüz. Tespit yapmak yetmez çözüm önerisi koyulmalı, görev çıkartmalıydı” dedi.
Sendika seslenişlerinde ‘birlikte güçlüyüz’ vurgusunun yapıldığını hatırlatan Kocaeli’den bir delege, “Bu şiarın altını doldurabilecek miyiz yoksa sınırları belirsiz, muhalefet örgütü mü olacağız buna karar vermemiz gerekiyor. Kendi gündemlerimizi işyerlerine dayatan, kendi üyesinin tamamına dahi seslemeyen, daralan bir örgüt mü olacağız? Kapitalizm tarihinde en kritik dönüm noktlarında mücadele örgütlerinin, sendikaların birleşik mücadelesi belirleyici olmuştur. 2000’den bugüne gelinen noktaya baktığımızda birleşik mücadelenin örülememesinin sonucunu görüyoruz. Sendikayı sendika yapan mücadeleci sınıf örgütü olmasından geçer” dedi.
‘EMEKÇİLER TÜZÜK DEĞİL SORUNLARINI KONUŞUYOR’
Ankara’dan bir delege de şöyle konuştu: “ÖMK, kariyer basamaklarına karşı gerekli mücadeleyi yürütememiş olmanın ağırlığını taşıyoruz. 4. Sendika olmanın ağırlığını yaşıyoruz. Eğitim emekçilerin son 20 yıldaki en yoksul dönemindeyiz. Son TİS sürecinde hiçbir şey yapmamış olmanın ağırlığını taşıyoruz. Okullar denetimsizlikten kırılıyor. Öğrencilerimiz sussuz ve aç okula gelirken bunlar için hiçbir şey yapmamış olmanın ağırlığını yaşıyoruz. Tek tip kıyafet dayatılırken bunun üstüne gitmemenin ağırlığını taşıyoruz. Siyasi iktidar karma eğitimi hedef alıyor, ‘ÇEDES’ ile gericilikte vitesi artılırılrken merkezi miting yapmaktan başka bir şey yapmamanın derin ağırlığını taşıyoruz. Emekçiler iş buraktığında şunu gördük, sendika ayrımı yapmadan birleşiyorlar. Uzun süreden sonra ilk kez tabanda bir kabaran dalga var. Ama maalesef kimseye sormadan Danıştay önüne 10 kişi açıklama yapılıyor. Bu, mücadelenin seyrini düşürdü. Emekçilere sormak zorundasın. Biz şube yönetimine seçildiğimizde genç eğitim emekçilere sorduk. Onlar öğretmenlik mesleğinin itibarsızlaşmasından rahatsız, ekonomik sorunlardan rahatsız olduklarını söylüyorlar. Emekçilerle buluşulmadığı sürece politik olunmuyor. Bunun da hesabı verilmeli. Emekçiler buradaki tüzük tartışmalarını konuşmuyor, bu sorunları konuşuyor. Pratik olsunlar, mücadele örgütleri kursunlar diyor sendikaya. Üyesine güvenmeyen, inanmayan, küsmüs, uzaklaşmış bir sendika olunmaz” dedi.
MYK ÜYESİNİN SÖZ ALMASINA TEPKİ GÖSTERİLDİ
MYK üyesi Sinan Muşlu söz aldı. Delegeler Muşlu’nun söz almasına tepki gösterdi. Bir delege, çalışma raporuna ilişkin eleştiriler sunulurken MYK üyesinin söz almaması gerektiğini, usulde hata yapıldığını ifade etti. Muşlu konuşmasını yaparken bazı delegeler tepki olarak salondan çıktı.
EŞBAŞKANLIK VE KADIN MECLİSLERİ ELEŞTİRİSİ
Muşlu, eleştirilere cevap vermek için kürsüye çıkmadığını söyledi. Dar ekonomik yaklaşımlarla eylem etkinlik yaparak mücadele yürütülmeyeceğinin savunan Muşlu, “Kapitalizmle mücadeleyi sınıf mücadelesiyle sınırlı tutamazsınız. İlk sınıfı ilk köle olan kadını görmemek sınıf mücadelesini darlaştırır. Asıl olarak işyeri meclisleri kilit yerlerdir. Sovyetler bile böyle kuruldu.İşyeri meclisinden beslenmeyen bir mücadele, bir kadın örgütlenmesi olmadan sınıf mücadelesi dar kalır” dedi. Diyarbakır’dan bir delegede şube yönetim başkanlığında az sayıda kadın olduğunu, kadınların eşit temsil edilmediğini savunarak eşbaşkanlık vurgusunda bulundu.
İstanbul’dan bir delege, kongrelerde işçi direnişlerinin denk geldiğini ifade ederek, tartışmaya ilişkin şöyle cevap verdi: “Keşke burada direnişte olan Özak tekstil işçisi bir kadın konuşsaydı. Agrobay işçisi bir kadın konuşsaydı. Çünkü onlar sınıf sendikası nedir onu anlatacaktı. Urfa,feodal yapının güçlü olduğu, her türlü dayatmanın olduğu bir yer. Bugün işçi kadınlar valiye, patrona, müftüye karşı o fabrika önünde direniniyor. Sınıf yoktur derseniz o kadın işçiyi nereye koyacaksınız? Eşbaşkanlığa dair siz siyaseten böyle bir şey yapabilirsiniz. Bu sendikayı yukarıdan, dışardan, hiçbir yerle tartışmadığınız; bir delege olarak benim reddetiğim bir modeli dayatamazsınız. Hangi işyerinde yürüttünüz, hangi üyenizle tartıştınız? Bir kazanımdır, kürt kadınların eşit temsiliyeti açısından ama burası emek örgütü. Dayatırsınız, tüzük değişik yaparsınız ama örgüt dibe batmaktan kurtulmaz. Mesele bizim eşbaşkanlığa evet dememiz meselesi değil. Sınıfları yok saysıyorsunuz sınıflar orada. Sınıf mücadelesini yok sayıyorsunuz sınıf sendikacılığı devam ediyor. Bunu Özak işçilerinden görüyoruz” dedi.
‘KADINLARIN ÖRGÜTLENMESİ İŞYERLERİNDEN YAPILIR’
Ankara’dan bir delege işyeri çalışmasının unutulduğunu ifade ederek, “Kadın meclislerinin kurulma ve karar organı haline getirilmesindeki temel iddiası sendikanın diğer organlarına kıyasla ‘daha demokratik’ olacağı, ‘kadınların kendi kararlarını vereceği yapılar’ olma iddiasıydı. İddianın kendisi kulağa güzel gelse de, meclislerin daha demokratik olacağı iddiasının gerçeği yansıtmadığı yaşanarak görülmüştür. Sendikaların en geniş ve en demokratik organları, emekçilere en yakın olan ve aynı zamanda en temel organları olan işyeri organlarıdır. Bu kadın emekçiler için de böyledir. Bugün, işyerlerindeki çalışmada karşılaşılan engeller ve kadınların katılımındaki zorluklar, işyerlerinden uzaklaşarak şube ve merkezlere dayanan çalışmaları ve buralarda oluşan "daha çok kadın katılıyor" görüntüsünü geçici olarak çekici hale getirebilmektedir. Ancak, bu biçimde alınan kararlara ve yapılan çalışmalara, kadın emekçiler giderek daha uzak hissetmektedir. Kadın emekçilerin işyerlerinde yaşadığı her türlü sorun ve bu sorunlara karşı mücadele sendika yönetimi bütünlüğünde sendikanın gündeminde ve sorumluluğunda olmalıdır. Çalışma koşulları, iş yoğunluğu, bunların etkileri ve toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle kadınların örgütlenmesindeki zorluk ve engellerin aşılacağı, kadınların örgütleneceği ve mücadeleye atılabileceği temel yerin işyerleri olduğu gerçeği ile kadın emekçiler ile yapılacak her türlü çalışma işyerleri esas alınarak planlanmalıdır” dedi.
Evrensel'i Takip Et