30 Mart 2023 04:27

Evdeki huzur bozuldu: Nursemalar isyan ederse ne olur?

"Muhafazakâr erkekleri rahatsız eden Nursemaların ne kadar kalabalık olduklarını bilmeleri..." Tuğba Sivri; Kızılcık Şerbeti dizisini yazdı.

Kızılcık Şerbeti dizisi tanıtım görseli

Paylaş

Tuğba SİVRİ

Deprem, seçim, ekonomik darboğaz arasında özellikle son bir iki haftadır gündemi en çok meşgul eden mesele, 'Kızılcık Şerbeti' dizisindeki muhafazakârlık/erkeklik temsilleri oldu. Geçenlerde konuyla ilgili haber taraması yaparken diziye en çok tepki verenlerin 6284 karşıtları olduğunu fark edip "Popüler kültür böyledir, en umulmadık anda öfkeyi doğru yere kanalize edebilir" diye bir tweet atmıştım. Bu yazıda 'Kızılcık Şerbeti'nden yola çıkarak biraz muhafazakâr dindarlıktan, biraz erkeklikten, biraz da kadın dayanışmasından bahsetmeye çalışacağım.

Özellikle kadınların kazanılmış hakları için çok kritik bir seçime doğru giderken ana akım bir televizyon kanalında muhafazakâr-seküler gerilimini bir aşk hikâyesi üzerinden anlatan bir melodram, ister istemez çok geniş bir kesimin dikkatini çekti. Şu tartışmayla başlayayım: Bir süredir sosyal medyada diziye yönelik tepkileri takip etmeye çalışırken olumsuz eleştirilerin başında "dizi gerçeği yansıtmıyor" iddiasının olduğunu fark ettim. Söz konusu melodramlar olduğunda bu "gerçeği yansıtma" meselesi çok ikircikli bir hâl alıyor. Bir yaz komedisinde sakar, sevimli ve hırçın genç kadınların ne kadar "gerçekçi" olduğunu, sürekli villalarda yaşayan insanların hayatlarını konu edinen romantik komedilerin ne kadar "toplumumuzu yansıttığını" düşünüyoruz? Bunlar da tartışılan konular, yalan yok. Ama 'Kızılcık Şerbeti'nin yaptığı şeye gelen tepkiyle bu dizilere gelen bir değil. Burada çok net bir refleks var: "Bizi yanlış tanıtıyorlar."

Kim bu biz? Muhafazakârlar mı? Dindarlar mı? Yoksa muhafazakâr erkekler mi? Rahatsız olanların genelde erkekler olduğunu çok net söyleyebilirim. Çünkü dizi, daha çok kadınların hikâyelerini merkeze alırken kadınların çok iyi bildiği, aşina olduğu bir dil kullanıyor ve melodramın türü gereği abartılarına, aşırılıklarına rağmen kadınlar dizideki karakter ve olayları öyle ya da böyle bir yerden tanıyor. Hele söz konusu aile içi şiddet olduğunda dizinin gerçeği yansıtmadığı iddiası, en fazla "yeterince yansıtmıyor, dahası da var" şeklinde olabilir.

MUHAFAZAKÂRLIK "TEMSİL EDİLEMEZ" MİDİR?

Dizide ilgimi çeken bir husus, "seküler mahallede" hiç yaşlı erkek karakter olmaması, sekülerliğin tamamen kadınlar üzerinden temsil bulması oldu. Güncel politik ortam göz önüne alındığında hikâyeyi sürdürmek açısından da oldukça "gerçekçi" ve işlevsel bir seçim bu bence, zira uzun zamandır sekülerliğin aslında bir toplumsal cinsiyet meselesi ve her şeyden önce kadın hakları için elzem olduğu çeşitli şekillerde hatırlatılıyor. Alev de Kıvılcım da güçlü, kendilerine has özellikleri olan, tiplemeden uzak karakterler. Muhafazakâr mahalleyi temsilen üst sınıf bir ailenin seçilmesi de bence çok yerinde bir tercih olmuş; çünkü dizilerde "mahalle eşrafı" muhafazakâr aileleri görsek de özellikle son 20 yılda zenginleşen muhafazakâr/dindar ailelerin bir temsilini daha önce görmemiştik. Buraya bir parantez açarak 'Bir Başkadır' gibi dizilerdeki başörtülü kadın temsiline muhafazakâr kesimden gelen "Bizi hep evinizdeki temizlikçi olarak görüyorsunuz" şeklindeki -bence haklı- tepkiye karşın böyle zengin bir aileyle temsil bulmanın da aynı kesimi memnun edemediğini söylemek isterim. Belli ki herhangi bir eleştirel temsille muhafazakârlık arasında uzlaşmaz sınırlar var ama bu başka bir yazının konusu.

Diziye geri dönelim. Dizinin en can alıcı karakterlerinden Nursema'nın ailesine karşı öfkeli isyanı, muhafazakâr yazarlar, politikacılar, vs. için bardağı taşıran son damla oldu. Nursema zengin muhafazakâr ailenin 30 yaşında, evlenmemiş, dindar kızıyken kendi hayatıyla ilgili kararlar almaya başladıkça, dahası "öteki mahalleden" kadınlar ve erkeklerle tanıştıkça değişmeye, ailesini "rahatsız etmeye" başlıyor. Dizide daha çok annenin baskıcı gösterilmesi, "Baban duymasın, kızar" sözleriyle kızını kontrol altında tutarken aslında babadan daha tutucu davranması kimilerince eleştirilse de bunun da bir gerçekliği olduğunu düşünüyorum. Muhafazakâr ailelerde annelerin, ataerkil kurallara daha bağlı olmasının belli nedenleri var. Özellikle kendi kızları üzerinde babalardan daha baskıcı davranmaları hem kızlarının "namusu" söz konusu olduğunda hesap verecekler arasında ilk sırada annenin gelmesinden hem de kısmen kendilerinin özgürleşemediği o büyük kurallar örtüsünden başını çıkarmaya çalışan kızlarını -belki de- kıskanmalarından kaynaklanıyor bence. Kısaca gerçekliğe uymamak değil diziyi tartışılır kılan; çok somut gerçekleri hiç ummadığımız bir anda önümüze sermesinden.

NURSEMALAR "BİZ VARIZ" DEMEYE BAŞLARSA...

Nursema, zorla evlendirildiği adamın tecavüzünden kaçarken pencereye çıkıyor ve adam, Nursema'yı pencereden aşağı atıyor. Karşımızda şiddeti son raddede gösteren bir erkek karakter var. Oysa Fatih de baskıcı, karısının staj yapmasını engellemek için üniversitedeki hocasıyla konuşacak kadar onun sınırlarına saygı duymayan biri ama bu muhafazakâr ideolojide olumlu bir özellik olarak bile görülebilir, sonuçta "Adam dediğin karısını kıskanır." Oysa Nursema'nın yaşadıkları, bu kesim için asla gösterilmemesi gereken, yüzleşmeye cesaret edemeyecekleri kadar sert bir gerçeklik. Kol kırılıp yen içinde kaldığı için bu zamana kadar "aile içinde" çözülen, dava edilmeyen, ailenin ismine leke gelmesin diye hasıraltı edilen meseleler bunlar. Nursema'nın "Evinin huzuru bozulsun anne" diye yükselttiği sesi, tahammül edilir gibi değil bu yüzden. Bütün sistemi değiştirir bu ses: Artık kocalar, anne-babalar baş kaldırılabilir "suçlulardır". Dahası, başta hiç sevmediği "karşı mahallenin kızı" Alev'le dayanışarak, kol kola girerek ilerliyor bu başkaldırma süreci, ataerki bunu nasıl kaldırsın?

Dizide muhafazakâr erkekleri asıl rahatsız eden de Nursemaların gerçekte ne kadar kalabalık olduklarını bilmeleri ve Nursemalar için farklı bir hikâye, bir dayanışma hikâyesi yazılmasının kendi iktidarlarını nasıl sarsacağının farkında olmaları. Bu zamana kadar kadın hareketini ve feminizmi "ahlaksız, terörist, din düşmanı" olarak yaftalayarak kendi kızlarının ve eşlerinin "aklı çelinmesin" diye epeyce uğraşan "aile babaları", Nursema'nın kendinden farklı kadınlarla etkileşime girdikçe geçirdiği değişimden, kendi hayatına dair irade göstermeye başlamasından, sonunda kendine yönelik şiddete karşı başkaldırmasından fena halde korkuyor. Muhafazakâr/dindar kadınların kendilerini özdeşleştirebilecekleri bir karakter var ortada. Dinin sadece kadınlar için değil, erkekler için de aynı emirleri sunduğunu ama erkeklerin emir ve yasaklara uymadıklarında bundan sıyrılabildiklerini dile getiren, dindar bir karakter Nursema. Dinden çıkmadan da kadının kendi adına karar verebileceğini gösteren bir temsil. Öyle ya da böyle bu mesaj birçok kadına geçiyor ve asıl korku da burada yatıyor bence. Nitekim karakteri oynayan Ceren Yalazoğlu bir programda, "O kadar çok mesaj aldım ki ben zorla evlendirildim diye. Senin bu yaşadığın şeyi aynı ben yaşadım diye" sözleriyle Nursemaların artık "Biz varız" demeye başladığını belirtiyor.

NURSEMA 6284'TEN YARARLANABİLİR Mİ?

Başta belirtmiştim, diziye en büyük tepkiler 6284'e karşı olan muhafazakâr erkeklerden geldi diye. Bu yasaya olan düşmanlık, erkeklerin "eşini rahatça dövebilme hakkını" yok sayan bu kanun, şiddetin fiziksel şiddetten ibaret olmadığını belirttiği için bu kadar kuvvetli kanımca. Yani bir erkek eşini dövmüyorsa zaten "iyi koca" sıfatını hak ediyor; ama ne demek kadının çalışmasına izin vermemek, sosyal hayatına karışmak, ne zaman eve geleceğine, ne giyeceğine, kimle görüşeceğine karışmak da şiddettir? Nasıl yani? Karımıza, kızımıza kendi hayatıyla ilgili kararlarında karışamayacak, onları kendi sınırlarımız içinde tutamayacak mıyız telaşı bu.

Dizide de böyle. Nursema 30 yaşında, evet zengin bir ailede ama kendi geliri yok, kendi ekonomisini kendi yönetemiyor; sanatla, üstelik "meşru" bir sanatla, hatla ilgilenmesine dahi ev dışına çıktığı müddetçe izin yok. Bunların da şiddet olduğunu, dahası bütün bu zincirleme şiddetin sonunda fiziksel şiddete vardığını söylemek demek, kadının da en az erkekler kadar "insan" olduğunu kabul etmek demek. Evet, 21. yüzyılda hâlâ kadının insan olduğu, erkekler kadar bu hayatta hakları olduğunu tekrar tekrar hatırlatmak, bunun için mücadele etmek zorundayız. Nursema, bu mücadelenin de bir temsili aslında.

Diziye ve dizideki diğer karakterlere dair söylenecek çok şey var. Ama ben sadece popüler kültürden yükselen kadın dayanışması sesine odaklanmak, Nursemalarla Alevlerin ortaklaşabildiğini gösteren bu yeni anlatının ana akımlaşmasının tadını çıkarmak, bu dayanışmanın getireceği baharı beklemek istiyorum.

ÖNCEKİ HABER

İYİ Partiden istifa eden Yavuz Ağıralioğlu: Zorunluluktu

SONRAKİ HABER

Hekimlikten men yasasına ses yükselten hekimler: Sağlık alanında düzenleme yapılacaksa adresi belli

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...