09 Şubat 2013 12:55

Aile İrşat Merkezi aslında ne işe yarar?

Sadece son 3 haftada kırkın üzerinde Aile İrşat ve Rehberlik Büroları açıldı. Kim bilir belki de sizlerin evine bu bürolarda görevli vaizeler gelip “Kermes yapıyoruz, türbeleri ziyaret ediyoruz, ailenin birliğini korumak için dini eğitimler veriyoruz” demiştir. Peki başka neler yapar Aile İrşat Ekipleri, bu merkezlerin kurulma ama

Aile İrşat Merkezi aslında ne işe yarar?
Paylaş
Özge Ayaz

20 yıl boyunca aile üzerine çalışma yürütmüş Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Nükhet Sirman ve yıllarca aile danışmanlığı da yapmış Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Melek Durukan’la Aile İrşat merkezleri üzerine konuştuk...

Aile İrşat Büroları nedir?
Melek Durukan: Aile İrşat Büroları (AİB) 2004 yılında bir yönetmelikle gündemimize gelen bir konu ama son dönemde daha fazla duymaya başladık. Diyanet İşleri Başkanlığının bünyesinde oluşturulan ve kadınları ön plana çıkartarak yapılan bir uygulama diyebiliriz. Her mahallede merkezlerin açıldığı, 7/24 saat çalışmaların yürütüldüğü, ailenin baz alındığı bir çalışma olarak biliyoruz. Bu büroların birincil amacı; kadın vaizlerin dini bilgilendirme yaparak, toplumdaki aile yapısını korumak.

Bu bürolarda ne yapılıyor peki?
M.D: AİB çalışanı bir vaiz şöyle anlatmıştı: “Bugün evden çıkamayan, çıkamayacak durumda olan, aile içinde şiddet gören kadınlara hizmet götürüyoruz. O süreç itibariyle, eğer herhangi bir problem varsa gerekli yerlere başvuruyor. Psikologsa ona, sosyal hizmetse oraya”. Yani dini bilginin yanında böyle bir toplum hizmetini de götürdüklerini söylüyorlar.

Yani ortaya konan sav şu: hiç dışarıya çıkamayan kadınlar bu merkezler sayesinde sosyalleşebilir, bu bile kadının özgürleşmesi açısından bir adım olabilir. Siz ne dersiniz bu değerlendirmeye?
Nükhet Sirman:
Bir an özgürleşiyormuş gibi duran bir şey daha sonra başka bir şeye dönüşebiliyor. Burada önemli olan kadınların evden çıkmak istemeleri. Dolayısıyla bu yerlerin alternatifli olması önemli. Kadınların nereye gideceklerine, ne yapacaklarına bir şekilde kendilerinin karar verebilecekleri bir ortam yaratılmalı. Tekil bir seçenek varsa, bu sıkıntı yaratıyor. Zaten kadınların AİB’lere giderek orada söylenilen her şeye inandıklarını söylemek kadınları aptal yerine koymaktır. Kadınlar gündelik hayatın içinde, gündelik hayatın zorluğunu yaşadıkları için kendi sorunlarına neyin cevap olabileceğini çok iyi biliyorlar. Kadınlara güvenmek lazım. Ama aynı zamanda alternatif sunulmalı.

“Dini bilgilendirme yaparak aile yapısını korumak” çok öne çıkarılan ve herkesin olumlaması gerektiği düşünülen bir “hizmet” gibi  sunuluyor. Öyle midir gerçekten?
N.S.:
Böyle bir sistem Müslümanlıkta bu güne kadar görülmüş bir şey değil. Hıristiyan toplumlarda kilise gündelik hayatta örgütlü olarak yer alırken, Müslüman toplumlarda caminin rolü büyüktür ama gündelik hayata örgütlü bir biçimde girmiyordu. Şu anda böyle bir giriş yapıyor. AİB açısından problem şu: verilen bilgilerin dini bilgi olup olmadığını kimler denetleyecek? Sonuçta bu alanda bilgi tekeli kurmak gibi bir dert var.
İkinci olarak toplumdaki diğer kesimlerin, yani sosyal hizmet çatısının, feminist örgütlenmenin dışlanması. Kadınların dünyaya bakış açılarında sorunlarına yanıt aradıklarında bulabilecekleri alternatif yapılardan uzaklaştıracak tekil bir çözüm yo-lunun din üzerinden verilmesi bir sorun. Bir anlamda toplumun çoğulculuğuna bir darbedir. Kadınların farklı yerlerden alacakları bilgileri, yaklaşımları kendi hayat şartlarına göre değerlendirip, seçimlerini yapmaları zorlaştırılıyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı merkezlerin tanıtımı için hazırladığı afişlerde dini hadislerden alıntılar yapmış. Bir kısmında kadınların evde kalmalarına, çocuklarıyla ilgilenmelerine, eşleriyle alakadar olmalarına dair anlamlar çıkıyor. Ne demek isteni-yor kadınlara?
N.S:
Daha Müslüman orta sınıf hayali sunuyorlar kadınlara. Kadınlar bu hayali kabul etse-ler bile acaba kaçı bunları yerine getirebilecek koşullara sahip. Siz bir yandan muazzam bir işsizlik, fakirleşme süreci getirin, insanların aldıkları maaş günlük yaşamlarını devam ettiremeyecek duruma gelsin, diğer taraftan böyle bir fantezi ortaya koyun. Gerçek hayattan çıkan kadınların bunu dikkate almayacaklarına inanıyorum.


YA SÜNNİ DEĞİLSEK?

Farklı dinden, inançlardan kadınlar  bu süreçten nasıl etkilenecekler?
Nükhet Sirman:
Bu insanlar muhtemelen oralara gitmeyecek, uzak durmaya çalışacaklar. Kendilerini oraların parçası olarak görmeyecekler ve yeni alternatifler üretecekler. Asıl alternatifsiz olanlar Sünni Müslümanlar olacak.

Melek Durukan: Orada dini bir süreçle ilgili bilgilendirme yapılıyor bundan yararlanmak istemeyecek bir kesim de elbette vardır. Ermeni ailesinin evine gidip Müslümanlığı anlatmanın bir anlamı da olmayacaktır. Bu bir anlamda bunların tespit edilip kataloglanmasıysa, o zaman burada fişlenme söz konusu oluyor. Bu çok yanlış.


ŞİDDETİN ÇÖZÜMÜ İRŞATTA MI?

Özerk Diyanet Vakıf Çalışanları Birliği Sendikası Genel Başkanı panik butonu uygulamasına ilişkin “Bu uygulama, evlilik kurumuna daha fazla zarar verir, kadınların ilk başvurmaları gereken kurum polis değil her ikisinin de itimat edeceği hakemler, Aile İrşat Bürosu, sosyal hizmetler bünyesinde aile içi eğitim hizmetleri gibi yerlerdir” demişti. Bu tür açıklamalar neyin göstergesi olabilir?

Nükhet Sirman:
Kendi can güvenliğinden korkan bir kadına “Git biraz eğitim al, terapi gör, daha uzun vadeye yay” demek doğru değil. Bu adamlar sürekli konuşuyorlar ama hayat kendi gerçekliğini sürekli ortaya koyuyor. Bu tip açıklamaların neye yol açacağını görmek için ciddi bir araştırma yapmak lazım. AİM’nin nasıl çalıştığı, sahada ne yaptığını bilmek, görmek gerekiyor. Çünkü evdeki hesap her zaman çarşıya uymaz. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana aileye ilişkin politikalar çok ciddi bir şekilde gündeme geldi. Ve aileler bir çok toplumda, modernitenin, gelişmenin, dindarlığın, değişimin, muhafazakarlığın temeli olarak görüldü. Yani aile kilit bir yerde duruyor. Aileye ilişkin çeşitli ve birbiriyle çelişen projeler yapıldı. Ve bu projelerin hiçbiri istenilen sonucu yaratmadı. Bugün açısından hem muhteşem bir tüketim toplumunu kışkırtıp öte yandan ailenin muhafazakarlaşmasını sağlamak gibi inanılmaz bir proje var karşımızda. Bu proje ile birbirine zıt olan bu dinamikler arasındaki zıtlığı mümkün olduğu kadar azaltmaya çalışıyorlar.


HERKES AİLE DANIŞMANI OLABİLİR Mİ?

SİZ bir sosyal hizmet uzmanısınız aynı zamanda da uzun yıllar boyunca aile danışmanlığı yapmışsınız. Sizinle, bu eğitimleri alarak, unvan alan kişi arasında nasıl bir fark var?

Melek Durukan: Eğitim almadan çıkıp da “Ben aile danışmanıyım” diyen kişi aileye zarar verir. Aile danışmanı herhangi bir konuda çok bilgili ve donanımlı olmalı ki, aileyi yönlendirebilsin. AİB’de ilkokul mezunu ve sonrası diye bir ibare var. Bu beni şaşırttı. Bu ilkokul mezunlarının yapabileceği bir iş değil. İlahiyat Fakültesi mezunu birinin bilgisi ile ilkokul sonrası çekirdekten yetişmiş birinin vereceği bilgi aynı değildir. Herkes kendi bildiğince bilgi vermeye kalkarsa o zaman ortada ciddi bir bilgi karmaşası oluşur ve insanların kafaları karıştığı zaman muhatap olacak kimseyi bulamazlar.

Mesela Kütahya’da bu merkezler bünyesinde evlilik kursları açılmıştı ve kadınların çalışmasının bütçeye zarar verdiği söylenmişti. Bu kadına “Otur oturduğun yerde” demek değil midir?
N.S: Türkiye’de yüzde 15’leri aşan bir işsizlik oranı var. Bugün kadınlar canları istediği için çalışıyor değil. Bunun altını çizmek lazım. Bu kadar alışveriş özendirilirken bu hayatta yer almak mümkün değil. Dolayısıyla kimse toplumun şartları göz önünde bulundurulmadan “Aile şöyledir, kadınlar bunu yapıyor” dememelidir. Ama diyorlar, çünkü bunu söylemek kolay. Burada çok kısa yoldan toplum mühendisliğine giden bir yol görüyorum ve ben bunun çok da işe yarayacağını da düşünmüyorum. Çünkü hayat ve hayatın gerçekleri kendini dayatıyor: kadınlar çalışmak zorundalar. Kadınların çalışmasını suçmuş gibi göstermek çok büyük bir haksızlık. Türkiye’de hep yapılan şey mağduru cezalandırmak. Yine aynı şey oluyor kadınlar ya evlere kapatılıyor ya da sığınma evlerine.


SOSYAL HİZMET ALANI DARALTILIYOR?

Aile İrşat Merkezlerinin her tarafta yaygınlaştırıldığı bu süreçte aynı zamanda sanki Sosyal Hizmetler alanı da daraltılıyor...

Melek Durukan:
İki şekilde daraltılıyor aslında. Birincisi, örneğin özürlüler için olan gündüz bakım evleri kapatılıyor artık. Devlet diyor ki, aileye maaş veriyoruz (ki bu uygulama güzel), evde bakılsın. Diğeri de bir çok meslek grupları türemiş olması. Açıkçası ben de hayretle izliyorum. Aile Planlama Uzmanı diye bir uzmanlık alanı çıktı. Bunun okulu neresidir, nereden eğitim alır, bunlar kimlerdir? Aile Tüketim Uzmanı çıktı. Ve sosyal hizmetçiler bu alanda gittikçe daraltılıyor ve yerini başka şeyler kapsıyor. Eğitim çok önemli ama burada ihtiyaca yönelik alan çalışması mutlaka yapılmalıdır. Aynı mahallede oturan bir aileye verilen hizmetle başka mahallede oturan bir aileye vereceğiniz hizmet bir değildir. Amerika’da yapılan bir uygulamayı hop bizim ülkemize adapte edemeyiz. Bu topluma uygun olabilecek eğitim seviyesi verilmeli. Bunu Aile İrşat Büroları yapacaksa evet yapsın ama bunu daha bilinçli bir şekilde yapsın.


KADININ ÜSTÜNDEN YÜKSELEN HUZUR

Tüm bunların sonucunda nasıl bir toplum ortaya çıkarılmak isteniyor? AKP’nin oluşturmaya çalıştığı bu “huzurlu aileden” kadınların payına ne düşüyor?
Nükhet Sirman:
Huzurlu aile modeli bir fantezi. Dinler çok ilginç öğreti biçimleridir. Yani mesela Müslümanlıkta kadına kocasına biat etmesi söylenir ama aynı zamanda insanlara şiddet uygulanmaması da söylenir. Herhangi bir dini öğretinin içinde bir biriyle çelişen veya çelişiyormuş gibi duran ibareler vardı. Huzurlu hayat çelişkisiz gül bahçesidir. Hayat gailesi diye bir şey var. Her zaman insanlar farklı yönlere doğru çekilirler ve dolayısıyla her dakika çelişkili istekler. Baskılar, gerçeklikler karşısında bir idare etme durumundalar. Huzurlu olacağız diye kadına sürekli sus denirse, kadınlar bu “sus”ları ne kadar dinler?
Melek Durukan: Mutlu aile kavramını gerçekleştirmek istiyorsak eve giren para miktarını evdeki kişi sayısına göre yeterli tutmak gerekiyor. Eğer yeterli miktarda para girmiyorsa, sadece kadının sabretmesiyle bu işleri yürütemezsiniz. Çocuklarının önüne yemek koyamayan kadın çalışmaya başlıyorsa ve bu yüzden eşinden şiddet görüyorsa sen sabret diyemezsin. O yüzden de çözüm önerileri götürülmelidir. Biz dernek olarak bu konuda ihtiyacı olan her ailenin yanında olmaya çalışıyor ama bir şekilde kişilerin kurtarılabilmesi için hem kendi çabaları hem de sosyal güvenceleri olmalıdır. Tüm bu konularda yerel yönetimlere de büyük sorumluluklar düşüyor. Her yerel yönetim sosyal hizmet uzmanı çalıştırmalıdır. Sosyal hizmet uzmanının bakış açısıyla Aile İrşat Bürosunda çalışan bir vaizin bakış açısı bir değildir. Bütün toplumu kucaklayabilecek sonuç ve önerilere, tabandan gelen çalışma süreçlerinde mutlaka akılcıl, bilimsel süreçler bulunması gerekiyor. (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Çok atan mı, az yiyen mi kazanır?

SONRAKİ HABER

Taraftar milleti cezalandırılıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...