25 Mart 2023 03:41

Selahattin Demirtaş’ın yazarlığı: DAD

Tacim Çiçek, Selahattin Demirtaş’ın yeni kitabı DAD'ı yazdı.

Fotoğraf: MA

Paylaş

Tacim ÇİÇEK

Selahattin Demirtaş’ın birinci baskısı 2023’te Dipnot Yayınları etiketiyle okurla buluşan “Dad” adlı öykü kitabı, tematik olarak birbirinden bağımsız yedi öyküden oluşuyor. Yedi öykünün sonunda ve “teşekkür” kısmında diyor ki Sevgili Demirtaş, “Hapishanede altıncı yılım ve beşinci kitabım.” Dad’dan önceki kitapları Seher, Devran, Leylan ve Efsun’dur. Hepsini okudum. Öykülerinde, romanında duru, hüzünlü olsa da zaman zaman coşkulu ve en azından okuyana kendini umutlu olmak açısından iyi hissettiren yalın bir anlatımı var onun. 

Hüzünlü olanın mizahla harmanlanmış olması, bence Selahattin Demirtaş’ın yazarlığının en başat ve belirgin özelliği. Yazarlığı dediğimde sözünü ettiğim “teşekkür”de altını adeta çizdiği, “Yazmak benim için bir direnişe dönüştü artık. Yazmasam hayatta olduğuma kendimi ikna edemeyeceğim sanki” cümlesini paylaşmadan geçemeyeceğim. Çünkü o her ne kadar on iki metrekarelik bir hücrede tutulduğu sürece yazacağını söylese de oradan özgürlüğüne salındığında yazmayı bırakmayacak diye düşünüyorum. Ondaki yazarlık politik kimliğinin de sonucu olarak duygudaşlıkla iç içe geçmiş durumda ve bu yüzden de burnunun direğini sızlatan şeyleri bizimle paylaşacak: Mektup, makale, şiir, türkü, öykü, roman… Yazacak kanısındayım. Çünkü insan bazen yaşadığını kanıtlamak için de yaşamı güzelleştirmek için de yazar.

Onun, özgür olunca da yazacağının kanıtı da var bence ve ben bu kanıta dayandırıyorum dediğimi. Leylan’ın sonundaki notta, “Bu son kitabım olabilir” demişti ama bir buçuk yıl sonra yeni bir romanla çıkmıştı okurlarının karşısına. Şaşırtıcı olan bu da değildi. İlk romanı Leylan, öykülerinden birçok açıdan hayli farklıydı, yeni romanı da öncekinden farklı olmuştu. Büsbütün farklı değil elbette, önceki kitaplarını okuyana aşina olmayan bir ironik üslup kullanmış olması. Okuduklarımdan edindiğim şey, her ne kadar yazdıklarının son okumalarını yapıp katkı koyanlara teşekkür etse de onda bir yazarlık kumaşı var. Yaşadıklarından, gözlemlediklerinden, okuduklarından öğrendikleri var çünkü.

“Bir süredir başkasına ait bir hayatı yaşıyorum. Benim işim bu. İş denebilirse tabii…” Bu sözle açılıyordu anlatısı Demirtaş’ın. Romanın kahramanlarından Caner’in sözü ama aynı zamanda Yazar Demirtaş’ın da hayata, insana, gerçekliğe bakışının sonucu... Yazar, başkalarının yaşadıklarını da içselleştiren ve görünür yapmaya çalışandır, başkalarına ibretlik, derslik olsun diye… İşte tüm bunlar, onun siyasetten kopmayacağı gibi yazmaktan da kopmayacağının kanıtı bana göre…

Demirtaş’ın politik kimliği ve siyasi tutsak olması yazdıklarını okurken bizi etkiler kuşkusuz.  Anlattığı acılara, dertlere neden olanlara muhalif olmak ve bunların anlatılmasında, örtülerin kaldırılmasında politik bir fayda görüyor olmak da kaçınılmaz. Bu yüzden onun yazıklarının edebiyata ait olmadığını düşünmek bile büyük haksızlık bence. Duygudaşlık kapasitesi onun en az bilinen yazarlar kadardır ve belki de siyasi bakışından dolayı daha fazladır. Dikkatimizi çektiği yönlere daha iyi bakıp görmemizi, anlamamızı ve farkındalık yaratarak empati (duygudaşlık) kurmamızı istemesi onun en ayırt edici özelliği bence.

Elbette ki her yazar gibi Demirtaş da yazdığı öyküler ve roman için “anlatıcı” oluşturuyor. Edebiyatın olmazsa olmazı bu durum… Leylan’da, Efsun’da, Devran ve Seher’de; en azından benim açımdan Demirtaş’ın “anlatıcı”ları adeta onun kopyaları dersem abartmış olmam. İronik üslup, bir madenci gibi özgün tepe lambasını kullanarak en kıyıda kalmış olanı kelimelerle görünür yapması ve olması gerekeni bir tokat gibi ya da bir avuç soğuk su gibi üstümüze savurması gibi sonuçlar dediğimin dışa vurumu diyebilirim. Fakat Dad’taki yedi öykünün anlatıcıları, ilk öykü olan “Çöplük”ü saymazsak hiç de Demirtaş dilli, görünümlü ve ironikli anlatıcılar olmadığını görürüz. “Çöplük”teki anlatıcı sanki siyasi alanda varlığını sergileyen, kendini ifade eden bir Demirtaş’tır. Politiktir, ironiktir ve şaşırtıcıdır. Dad’ın anlatıcısı da dahil öteki öykülerin anlatıcıları da erkektir ve birbirinden farklıdırlar. Farklı olmayan tek yanları arada ironi yapmaları, bence bu da Yazar Demirtaş’ın farkında olarak ya da olmayarak kendinde olanla onları daha sahici yapmak istemesinin sonucu diye düşünüyorum.

Yine heveskar birinin değil edebiyatı içselleştirmiş ve neyi, niçin, nasıl yapması gerektiğini bilen, yaşama derin bir sevgiyle bağlı, inceden bir ironiyle süslü anlatımla yazan Demirtaş’ın yazdıklarını okumalıyız. Ortadoğu’dan, tutsaklık hallerinden, aldatmalardan, aldatılmalardan, erkek şiddetinden kendini ve hemcinslerini korumak için örgütlenen kadınlardan, sevdiğine özel günlerinde bir şeyler yapmak isteyen erkeklerin komik davranışlarından, yanlış anlama ve anlaşılmalardan, kurgusal gerçekliklerden tutun da burun kemiği sızlatan yaşanmışlıklara kadar gerçekliklerden kotarılan Dad, okuyana farklı bir tat verecek, inanıyorum… Ama Demirtaş’ın bu yedi öyküsünden en has olanı bence “Kader”, gerçekten de nefis bir öykü. Elbette ki Dad da iyi ama neden adı “Kader” olmamış diye sormadan edemiyorum…

ÖNCEKİ HABER

Beylikdüzü'de eşi ile eşinin kız kardeşini öldüren sanığa 2 kez ağırlaştırılmış müebbet istemi

SONRAKİ HABER

WhatsApp grubunda küfür ve cinsiyetçi söylem | "Böyle okul idarecisi, böyle eğitimci mi olur?"

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...