Hrant Dink katledilişinin 16. yılında anıldı: "Nefreti bu toprakların dibine gömmek imkansız değil"

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, katledilişinin 16. yılında vurulduğu saatte, vurulduğu yerde anıldı. Yapılan açıklamada "Kardeşliğin hikayesini birlikte yazmak için buradayız" denildi.

19 Ocak 2023 14:48
Son Güncellenme Tarihi: 19 Ocak 2023 19:54
Paylaş

Şişli'de 19 Ocak 2007 günü gazetesinin önünde uğradığı silahlı saldırıda, tetikçi Ogün Samast tarafından öldürülen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, vurulduğu saatte, vurulduğu yerde anıldı.

Şişli’deki Sebat Apartmanı’nın önünde bir araya gelen yurttaşlar, Dink’in öldürüldüğü noktaya kırmızı karanfil, Agos gazetesi, mum ve nar bıraktı.

Törende “Sarı Gelin” türküsü Türkçe ve Ermenice olarak çalınırken binaya Dink’in fotoğrafı asıldı. Fotoğrafta “İnadın, umudun, cesaretin bizimle. Seninleyiz ahparig. Buradayız 16 yıldır” yazısı yer aldı.

Anmaya Hrant Dink’in ailesi, HDP, CHP ve TİP milletvekilleri, Dersim Belediye Başkanı Mehmet Fatih Maçoğlu, Emek Partisi GYK Üyesi Levent Tüzel ve Selma Gürkan, Cumartesi İnsanları, Metin Göktepe’nin ablası Meryem Göktepe ile birlikte çok sayıda siyasi parti temsilcisi, insan hakları örgütü temsilcisi ve çok sayıda yurttaş katıldı.

Anmaya katılanlar "Hrant için adalet", "Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz" yazılı Kürtçe, Ermenice ve Türkçe dövizleri taşıdı.

Sık sık Türkçe ve Ermenice “Buradayız Ahparig”, “Biz bitti demeden bu dava bitmez”, "Hrant için, adalet için”, "Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz”, “Yaşasın halkların kardeşliği”, "Faşizme inat kardeşimsin Hrant", "Katiller halka hesap verecek" sloganları atıldı.

Gezi tutsakları da anmada unutulmadı, tek tek isimleri okundu ve alkışlarla “Bizimlesiniz, yerini bu meydandır” denildi.

BÜLENT AYDIN: VAZGEÇMİYORUZ

Hrant’ın arkadaşlarından Bülent Aydın, yaptığı konuşmada "Hrant için adalet demeye geldik. Biz bitti demeden bu dava bitmez demeye geldik. Faşizme karşı kardeşimsin Hrant Dink demeye geldik. Vazgeçmiyoruz Ahparig. Katilleri koruyan cinayete ortaktır. Kötülük mekanizması nasıl harekete geçirildi? Önceden bilinen cinayet neden engellenmedi? İkinci davayı da kılıfına uydurup dosyayı kapatmak istiyorlar. Ama Adalet henüz yerini bulmadı. Bu meydan aynı zamanda adalet taleplerinin, hak mücadelesi dile getirildiği bir alan. On altı yıldır böyle oldu" dedi.

Aydın, herkes hak ettikleri cezayı alana ve bu alçak cinayetin hesabı tüm ortaklardan sorulana kadar bu dosyanın kapanmayacağını vurguladı. "Halkın vicdanında mahkum olanlar mahkeme salonlarında temize çıkartılamaz" diye ekledi.

AKBAR'IN MESAJI OKUNDU

Aydın'ın konuşmasının ardından Afganistan'da hakim olan cinsiyet ayrımcılığına son vermek için çalışan ve 14. Uluslararası Hrant Dink ödülünü alan insan hakları savunucusu Shaharzad Akbar'ın mesajı okundu. Mesajı Feride Eralp okudu. Mesajda özetle şu ifadeler yer aldı:

"Hrant Dink'in hayatı ve çalışmaları dünyanın her yerinden aktivistlere ilham kaynağı oluyor. Onun mirası hayatlara dokunmaya ve adalet mücadelesini güçlendirmeye, bu mücadeleye enerji vermeye devam ediyor.

Afganistan ve İran'daki kadınların zorbalığa, adaletsizliğe ve kadın düşmanlığına karşı verdikleri azimli mücadeleye dikkatinizi çekmek isterim. Ülkem Afganistan'da kadınlar canlı canlı mezara koyulduklarını hissediyorlar. Çalışma, eğitim, serbest dolaşım haklarını ve son olarak da yardım örgütlerinde çalışma haklarını kaybettiler. Afganistan'daki kadınlar, Taliban'ın elinden gelse soludukları havayı bile ellerinden alacağını söylüyor. Afgan kadınlar bu korkunç adaletsizlikler karşısında hak mücadelelerine devam ediyorlar. Taliban'ın zulmüne karşı direniş ateşini, özgürlüklerini ve yaşamlarını tehlikeye atarak sokaklara dökülen bir grup kadın protestocu yakıyor. Bu kadınlar aynı zamanda genç kadınlar ve kız çocukları için umut ışığını canlı tutmak adına gizlice okullar, kütüphaneler, eğitim programları işletiyorlar. Bazen protesto ediyorlar. Bazen müzakere ediyorlar veya gizlice faaliyetler gerçekleştiyorlar ama pes etmiyorlar. Dünya sırtını dönmüşken onlar Taliban'ın zulmüyle mücadele ediyor. İran'da da eşitlik ve özgürlük talep eden kadınlar hapis cezası, işkence ve idamla karşı karşıya kalıyorlar.

Dink'in mirasını, dayanışma içinde mücadele ederek onurlandıralım. Dünyanın her yerindeki kadınların hakları için, insan hakları için mücadele edelim. Afganistan ve İran'daki kadınların direnişinin seslerini duyuralım. Dünyanın dikkatini, onların cesur mücadelesine ve taleplerine çekelim."

METER'İN MESAJI OKUNDU

Ardından Gezi Parkı davasında 270 gündür tutuklu olan sinemacı Çiğdem Mater'in mesajını Bircan Yorulmaz okudu. Mesajda şu ifadeler yer aldı:

“Bugün Kandıra’dan Edirne’ye, Silivri’den Sincan’a, Gebze’ye, Tekirdağ’a, seni küçücük hücrelerinde, avlularında, koğuşlarında anan, gülen gözlerinle akıllarında tutan binlerce insan adına konuşmak; sesimizi, selamımızı ve inadımızı iletmek bu kez de bana düştü. Sevgili Hrant Dink ailesi ve Hrant’ın sevgili arkadaşları; Sebat Apartmanı’nın önünde sebatla ve inatla 16’ncı kere bir aradasınız. Orada olan sizler lütfen yanı başınıza orada olmak isteyip olamayan bizleri, hapistekileri, sürgündekileri, on binleri ekleyin. Sebat Apartmanı önünde sadece Hrant Dink’i anmıyoruz. Memleketin yüz küsür yıllık sessizliğine ses veriyoruz. Sessizliğin suça ortak olduğunu fark etmiş olanlar olarak buradayız. Bizi acılarda akraba edenlere inat buradayız, bir aradayız. Sevgili Rakel Dink’in tarihi tespitiyle: Bizi acılarda akraba edenlere inat buradayız, bir aradayız. Son iki yıldır sizlerler beraber olamadım ama biliyorum ben ve benim gibi o meydanda olamayan tüm arkadaşların sesi o meydanda yankılandı. Özgürlükleri elinden alınan Hrant'ın tüm arkadaşlarıyla Selahattin, Osman, Gültan, Sebahat ile o meydanda olacağız, 'Buradayız ahparig' diyeceğiz."

Çiğdem Mater'in mesajının ardından alandan "Gezi tutsakları onurumuzdur" sloganı atıldı.

Yeniden söz alan Bülent Aydın, Tahir Elçi'yi andı ve "Tahir Elçi de tıpkı Hrant gibi bir barış güverciniydi" dedi.

Öldürüldüğü saat olan 15.00'te Hrant Dink'in sesi alanda yükseldi: "Biz Ermenilerin bu topraklarda gözümüz var. Var, çünkü kökümüz burada. Ama merak etmeyin bu toprakları alıp gitmek için değil, bu toprakların gidip dibine girmek için."

EMİN ALPER: KARDEŞLİĞİN HİKAYESİNİ BİRLİKTE YAZMAK İÇİN BURADAYIZ

16. yılın anma konuşmasını Hrant’ın arkadaşlarından yönetmen Emin Alper yaptı. Alper şunları söyledi:

"Bugün tam 16 sene oldu. Yine içimiz buruk, yine adaletin tam manasıyla tecelli etmediğine inanarak ve o katilleri yaratan karanlığın hiç dağılmadığını belki de daha da koyulaştığını bilerek yine burada onun gövdesinin ebedi olarak sessizce uzanıp kaldığı kaldırımda toplandık.

Osmanbey kaldırımlarında yatan dostumuzun yarasından hâlâ kan sızıyor. İki ayağının arasından incecik akan kan kendisine bir yol arıyor. Gündelik telaşları içinde koşturan bir insan kalabalığının arasından, ardından ağlayan öfkeli dostlarının yanından, adalet arayışına duvar olmuş mahkeme kapılarının altından, nefret ve hınç dolu kışkırtıcıların akşamları huzur içinde döndükleri evlerinin önünden, Kamp Armen’in yıkıntıları arasından doğduğu Malatya’ya, Anadolu topraklarında kendine bir yol arıyor. 

Bu incecik sızıntı kendi yolunu bulacak. Hrant’ın kanı Mustafa Suphi ve arkadaşlarının bindirildikleri takadan, Sabahattin Ali’nin kırık gözlük camından, Musa Anter’in ak saçlarının arasından, 1915’te Anadolu’nun her karış toprağından, 38’de Dersim dağlarından, 55’te İstanbul’un kırık vitrin camlarından, Maraş’tan ve Sivas’tan sızan kanla buluşacak. Yıllardır bu topraklarda sadece Ermeni, Rum, Kürt ve Alevi olduğu için, azınlık olduğu için katledilen masumların, sadece eşitlik ve kardeşlik istediği için öldürülen aydınların kanı birbirine kavuşuyor ve kendine akacak bir yol arıyor.

Bu yolları görenler 'Ne çok kan akmış' diyorlar. Oysa onların sayısı ne kadar azdı. Sayıları azdı ama kanları çok aktı. Çünkü az olmak bu topraklarda zulüm görmek için hep yeterli bir nedendi. Az olan sadece az olduğu için çoğunluğun gazabını üzerine çekti. Azınlıkta olan çoğunlukta olana 'Çoksun, güçlüsün ve kendini haklı sanıyorsun, ama beni hala kendine benzetemedin' dedi 'Ve ben var olduğum sürece hükümranlığın tam ve kusursuz olamayacak'. İşte bu yüzden çoğunluk azınlıktan nefret etti. Onu görünmez kılmak, susturmak, sürmek, kaçırmak, tümüyle yok etmek istedi.  

Çoğunluk başına gelen felaketlerden kendisinin sorumlu tutulmasından hiç hoşlanmadı. Çoğunluğun yanlış yapması mümkün olmadığından onun başına gelen felaketlerin sebebi hep azınlıkta olandı. Azınlık tehdit demekti. Düşmanların gizli ya da açık ortağıydı. Onlar kuyrukluydu, onların kestiği et yenmezdi, onlardan hastalık bulaşırdı, çocuklarımızı kaçıranlar, birlik ve beraberliğimize kast edenler, ülkemizi dışarıya şikayet edenler, toprağımızda gözü olanlar, bölücüler, ajanlar, hainler ve işbirlikçilerdi onlar. 

Çoğunluk azınlığı ortadan kaldırmak istedi çünkü azınlık korunmasızdı. İnsanlık gerçek hedefine yöneltemediği hınç, kıskançlık, öfke ve nefretini en savunmasız olana yöneltmeyi severdi. Savunmasız olana yönelik şiddet kazançlıydı çünkü faillerin bu işin sonunda zarar görme ihtimali zayıftı. İnsan patronuna, kendisine hükmeden iktidara, onu ezen güçlüye, hayatın zorluklarına ve felaketlere karşı ne kadar sessiz, kaderci ve korkaksa günah keçisi ilan ettiği azınlığa karşı o kadar gaddardı. Çünkü içten içe biliyordu ki korunmasız bir azınlığa yönelen şiddet cezasız kalacaktı. Ve muktedirler…  Onlar da sırf aşağıdakilerin öfkesi kendilerine yönelmesin diye çoğunluğu hayali düşmanlara karşı kışkırttı. Muktedirler organize etti, yönlendirdi, cesaretlendirdi ve faillere cezasız kalacaklarının sözünü verdi.

Bu hikaye sadece bu topraklara özgü değil insanlığa mahsus bir hikayeydi. Yıkımlar, trajediler, sürgünler, göçler, katliamlar ve soykırımlar dünyanın hemen her coğrafyasında modern tarihin her döneminde tekrar tekrar sahnelendi. Çoğunluk azınlıktan nefret etti. Ama en çok da azınlık adına konuşanlardan; bir parya gibi değil eşit ve özgür birer vatandaş gibi yaşama hakkını talep edenlerden, kendilerine karşı işlenen suçları faillerinin suratlarına karşı teker teker sayıp dökmekten çekinmeyenlerden nefret etti. İşte Hrant Dink de tarihin o uslanmaz elebaşlarından biriydi. Ona tahammül etmeleri mümkün değildi; çünkü o kışkırtıcı olmadan dürüst konuşabilen, düşmanlaşmadan düşmanlığı yeren, kavgacı olmadan tavizsiz olmayı başarabilen, cesur olmak dışında bir var oluş bilmediği için cesur olan, bağırmadan sarsan, ulaştığı her yüreği titreten bir sesti. O sadece Ermeniler adına değil bütün ezilmişler ve sessizleştirilmişler adına mücadele veren bir sosyalistti. Kirkor Zohrab’ların soyundan geliyordu o. Bu sese tahammül etmeleri mümkün değildi. Ve çoğunluğun hassasiyetleri adına suç işleyenler el birliğiyle onu 16 yıl önce burada katletti.

İnsanlığın hikayesi böyle başladı ve böyle süregeldi ama asla böyle bitmek zorunda değil. Bu hikayeyi değiştirebiliriz ve değiştirmek zorundayız.  Eğer adalet arıyorsak, Hrant’ı öldürenlerin, sadece tetikçilerin değil azmettiricilerin, sadece azmettiricilerin değil, kışkırtıcıların, hedef gösterenlerin, düşmanlık ve nefret aşılayanların cezalandırılmasını istiyorsak; yalnız Hrant’ın değil bu topraklarda katledilmiş binlerce masumun kanı hala aramızda dolaşıyorsa bu hikayeyi değiştirmek zorundayız. Bu hikayeyi yeniden yazmak için bir araya gelmek, çoğunluğun ve iktidarın şiddetine karşı omuz omuza, dayanışma içinde yan yana durmak zorundayız. Çünkü dayanışma içindeki insan savunmasız değildir. Kocası ya da sevgilisi tarafından hunharca öldürülen kadın yalnız değilse, linçe uğrayan Kürt ya da Suriyeli, katledilen Ermeni, ayrımcılığa maruz kalan Roman, istediği hayatı istediği gibi yaşama hakkı elinden alınan LGBTİ bireyler yalnız değilse o zaman savunmasız da değiliz. Birimize ve hepimize yönelecek şiddetin hesabını sormaya hazırız.

İnsanlığın hikayesi değişmek zorunda ve onu biz değiştireceğiz. Önce dayanışarak ve yan yana durarak sonra da çoğunluğa seslenerek. Ona 'Sen bizsiz değil bizimle birlikte mutlusun' diyerek. Biz sana nefret duyan ötekin değil seni çoğaltan zenginliğiz. Nefretin sadece bizi değil seni de bitiriyor. Güçlünün zayıfı ezdiği, insan onurunun ayaklar altına alındığı, sömürü ve ayrımcılığa dayalı bu sistemi biz kurmadık ama onu hep birlikte alaşağı edebiliriz. Karşında düşman değil dost var. Her sabah uyandığında karşında kardeşini göreceksin. Sırtını ona yaslayacak ve acıdan, kandan, sömürüden beslenen muktedirlere, kendi çarkları dönsün diye düşmanlaştıranlara, koltuklarını korumak için masum insanları birbirlerine karşı kışkırtanlara 'dur' diyeceksin. Birlikte yaşamak, nefreti bu toprakların dibine gömmek imkansız değil.

Osmanbey kaldırımlarından Hozat’a, Hozat’tan Sason’a, Sason’dan Van’a Diyarbakır’a uzanan kan yolları ufuklar boyu uzanıp gidiyor. Gün gelecek bu yolların köşe başlarına anıtlar dikeceğiz. Her bir kurbanın hikayesini öğrenip hepsi için ayrı ayrı yas tutacağız. İnsanlığın hikayesini böyle değiştireceğiz. Çünkü biz Hrant’ın arkadaşlarıyız ve ona bir söz verdik. Bu söz hep birlikte eşit, insanca ve özgürce yaşama sözü. O sözü bugün kendimize bir kez daha hatırlatmak için buradayız. Hep bir ağızdan 'Faşizme inat Kardeşimsin Hrant' demek için buradayız. Yarın nasıl hep bir ağızdan kadın, Alevi, Kürt, gey ye da trans olacaksak bugün de övünçle, gururla ve inatla hepimiz Hrantız, hepimiz Ermeniyiz diye haykırmak için buradayız. Tarih yazan kalemleri katillerin elinden almak, kardeşliğin hikayesini birlikte yazmak için buradayız. 

O halde bir kez daha yeniden ve hep bir ağızdan: Faşizme inat Kardeşimsin Hrant."

GARO PAYLAN: SİYASİ CİNAYETLER DEVAM EDİYOR

Anmaya katılan HDP Milletvekili Garo Paylan, Evrensel'e yaptığı açıklamada "Hrant Dink, devletin derinliği ve yüzeyindeki pek çok aktörün milli mutabakatıyla katledildi. Tetikçileri önümüze attılar ve dediler ki katiller bunlar. Dedik ki katiller bunlar değil. Hrant Dink siyasi bir kararla katledildi. Adaletine ancak siyasi bir kararla ulaşılabilir dedik. Ama AKP 16 yıldır katilleri maalesef koruyor. Bu cinayetin ortağı olmuş durumda. Cinayetin önünün açılması için yıllardır araştırma önergesi veriyoruz. Bu yıl da verdik ama AKP-MHP reddetti. Katilleri koruyanlar cinayetin ortağıdır. Ama çok yakın bir gelecekte, Hrant ahparigimize borcumuzdur, bu devranı döndüreceğiz ve davanın önünü siyasi bir araştırmayla açacağız ve katillere mutlaka ulaşacağız" dedi.

Cezasızlık politikasına dikkat çeken Paylan, "Cezasız kalan her suç tekrarlar. Devletin derinindeki bu karanlık odaklar siyasi cinayetler işlemeye devam ediyorlar. Tahir Elçi katledildi. Yakın bir zamanda da Sinan Ateş siyasi bir suikastle katledildi. Devletin derinliklerinde bu karanlık yoluna devam ediyor. Buna dur demenin tek bir yolu var: Örgütlenmek, bir arada olmak, omuz omuza olmak. Artık bu siyasi iktidarı göndermenin zamanı. 3 ay sonra bu iktidarı gönderip yerine demokrat bir iktidarı getirebilirsek bu siyasi cinayetlerin de önünü açabiliriz" değerlendirmesinde bulundu.

SELMA GÜRKAN: KATLİAMLARIN VE SİYASİ CİNAYETLERİN AYDINLATILMASI DEMOKRATİKLEŞME MÜCADELESİDİR

EMEP GYK üyesi Selma Gürkan, Evrensel'e yaptığı açıklamada "Hem adalet mücadelesi hem adaleti sağlayacak gerçek bir bağımsız yargı mücaladelesi demokrasi mücadelesinin bir parçası. Aynı zamanda bir ülkenin demokratikleşmesinin sağlanabilmesi için siyasi cinayetlerin arkasındaki bütün güçlerin açığa çıkarılması bütün karanlık noktaların aydınlatılması.. Buün burada yapılan konuşmada da işaret edildi, Dersim, Maraş, Sivas, Çorum, Madımak katliamı gibi 1 Mayıs 77 katliamı gibi katliamların arkasındaki devlet yapılanmalarının açığa çıkarılması bunların mahkum edilmesi demokratikleşmenin temel yönelimlerinden birisi olacaktır. Dolayısıyla bugün Hrant için verdiğimiz adalet mücadelesi aynı zamanda siyasi cinayetlerin arkasındaki karanlıkların aydınlatılması mücadelesidir. Demokratikleşme mücadelesidir. Biz Emek Partisi olarak ve bir parçası olduğumuz Emek ve Özgürlük İttifakı olarak ortaya koyduğumuz siyasi seçenekte böylesi bir demokrasi mücadelesini önemsiyoruz bunun için mücadeleyi esas alıyoruz." ifadelerine yer verdi.

ALPER TAŞ: EMEKÇİLERİN YANINDA OLAN BİR SOSYALİSTTİ

SOL Parti PM Üyesi Alper Taş da Evrensel'e yaptığı değerlendirmede şunları kaydetti:

"Dink'in katledilmesinden hepsi sorumlu. Hrant Dink'in katledilmesini kendi içindeki kliklerin, egemen kesimler arasındaki saflaşmaların bir tarafı haline getirdiler. Cinayetin daha derinlikli bir soruşturmaya tabi tutulmasının önüne geçtiler. Gerçek katillerin yargılanmasının önünü kapattılar. Bu yaşadığımız adaletsizliğin önemli bir parçası. Davası, gerçek katillerin yargılanmadığı birçok dava gibi sürüyor. Aramızdan 16 yıl önce fiziken aldılar onu ama yüreğimizde yaşamaya devam ediyor. Türkiye'nin demokrat, aydınlık, eşitlikçi, özgürlükçü yüzüydü. Çok kimlikli çok kültürlü, sınıfsız sömürüsüz bir Türkiye mücadelesinin de bir neferiydi aynı zamandı. Sosyalist kimliği çok vurgulanmıyor ama o emekçilerin, ezilenlerin yanında olan bir sosyalistti. Ermeni sorununun ancak Türkler ve Kürtlerin yüzleşerek, birbini sorgulayarak ve demokratik bir Türkiye geleceğini birlikte inşa etme mücadelesinin içerisinde çözülebileceğine inanmıştı. Eleştirel sorgulayıcı ama aynı zamanda kapsayıcı kardeşçe bir dil. O yüzden faşizm kötülüğünü ona da yaptı. Ama 16 yıldır bizimle ve onun değerleri bizlerle beraber yaşamaya devam edecek. Ona özgür demokratik bir Türkiye'yi armağan etme borcumuz var."

SEZGİN TANRIKULU: CİNAYETİN SİYASİ FAİLİ AKP'DİR

CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da Evrensel'e yaptığı açıklamada şunları dile getirdi:

"Öldürüldüğü gün de buradaydım, daha kendisi yerdeyken yetiştim. Geçen 16 yıldır bu davayı takip etmeye, içinde bulunmaya çalıştım avukat olarak, milletvekili olarak. 131 duruşma yapıldı. Başta üç beş milliyetçi gencin hezeyanı denildi. Sonra Ergenekon'a bağladılar. En son da FETÖ'ye bağladılar. Ama gerçek anlamda o iklimi yaratanlar, o cinayeti fikri olarak gerçekleştirenler hiçbir zaman ortaya çıkmadı. Bu cinayet öncesinde, işlendiğinde ve sonrasında AKP iktidardaydı. Bu cinayetin siyasi faili AKP'dir. Olayda sorumlulukları olan MİT mensuplarının dinlenilmesine karar verilmişti mahkemece. Ama mahkemeye bir operasyon yapıldı. Şimdi terfi etmiş olan bir başkan 14. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi. Ve 14. Ağır Ceza Mahkemesi, o başkanın başkanlığında MİT mensuplarının dinlenilmesinden vazgeçti. O da şu anda Bakan Yardımcısı, siyasi bir görevde. AKP'nin siyasi ortaklığını bu atamanın kendisi de gösteriyor. Biz hiçbir zaman unutmayacağız, sorumlulardan hesap soracağız."

(İstanbul/EVRENSEL)

Reklam
ÖNCEKİ HABER

CHP’li Gürer: “Sağlık alanında bekleyen  400 bin kişinin ataması yapılmalıdır”

SONRAKİ HABER

Sağlık-İş: TÜİK rakamlarını kabul etmiyor, insanca yaşayacak ücret istiyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa