İstanbul Üniversitesi’nin üç çocuğu: Murtaza Kaya, Engin Egeli ve Metin Göktepe
Murtaza Kaya, 12 Eylül sonrası toparlanma sürecinde üniversitelerde kaybettiğimiz ilk arkadaşımızdı. Ölümü üniversitelerde büyük bir öfke yarattı. Kaybı duyulduğunda İstanbul Edebiyat Fakültesi’nin ünlü Hergele meydanında yapılan forumun ardından Laleli caddesinde bekleyen çevik kuvvet otobüsüne doğru harekete geçildi. Hatırladığım kadarıyla Engin Egeli oradaydı, Metin var mıydı bilmiyorum. Art arda atılan molotoflar sıra halinde bekleyen üç çevik kuvvet otobüsünün içine girdi. Şaşkınlıkla birlikte çevik kuvvet polisleri önce ara sokaklara doğru kaçmışlardı. Otobüslerden birisi tamamen yanmıştı.
Bir gün sonra Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde bulunan Adli Tıp morguna cenazeyi almak için gittiğimizde polis bütün gücüyle etrafı sarmış, gelen öğrencileri gözaltına alıyordu. Gelenleri uyarmak için girdiğim ara sokakta Engin Egeli’yi elinde bir poşetle gördüm. Bir başka sokaktan Metin çıktı. Polis yeni bir olayı göze alamadığı için Murtaza Kaya’nın cenazesini kaçırmış aralarında Metin Göktepe’nin de olduğu birçok öğrenciyi gözaltına almıştı.
AĞAR ‘GEREĞİNİ YAPIN’ DEDİ
92 yılının Ocak ayında Murtaza gibi Engin Egeli’yi son defa görmeme yine bir kitap neden olmuştu. Evrensel’den çıkan Marksizmde Temel Kavramlar adlı kitabın geniş bir dağıtımını yapmıştık, elimizde neredeyse hiç kitap kalmamıştı. Kitap üniversitelerde de dağıtıldığından Engin Egeli ellerinde kalan bir miktar kitabı benim isteğim üzerine dergiye getirmişti. İstanbul Hukuk’un bu ağırbaşlı çocuğunu son defa gördüm. Bir gün sonrasının gecesinde gelen bir telefon yeni bir ölümü haber verdi. Arayan bir gazetedeki polis muhabiri bir arkadaştı. Merter’de o akşam meydana gelen bir çatışmada, TDKP bildirileri dağıtan bir kişinin vurulduğunu söylüyordu. Onun anlatımına göre önce yakalanmış daha sonra zamanın İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı’nın ‘gereğini yapın’ anonsunun ardından ‘şahıs ex’ anonsu geçilmişti. Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Ağar’dı.
Engin Egeli için yapılan forumlarda, eylemlerde Metin oradaydı. Engin’in ölümünden kısa bir süre sonra haftalık olarak çıkacak bir haber dergisinin hazırlıklarına başladığımızda Metin ilk gelenlerden biriydi. Gerçek dergisinde, adına kendiliğinden ‘Gençlik Masası’ denilen bir masanın etrafında Metin’in dışında iki arkadaşın daha olduğu küçük bir gruptuk. Adımız Gençlik Masasıydı ama işçi eylemlerinden, öğrenci hareketine birçok alanda gündemi takip ediyorduk. Metin olağanüstü iletişim kurma yeteneği sayesinde masamızın en renkli kişiliğiydi. Gençlik hareketinden gelmesi nedeniyle sivil polislerin özel ilgi odağıydı. Gittiği bazı haberlerde onu tanımalarına rağmen mutlaka kimlik kontrolü yapar ya da filmlerini alırlardı. Haber konusunda ise oldukça inatçıydı. Günlük bir gazetede çıkan ufak bir iş kazası haberinden ilginç bir haber ortaya çıkarmıştık. Eski Sovyetler Birliğinden hurda askeri malzeme getirilip bunların eritildiği bir demir fabrikasında zaman zaman patlamamış mermiler çıkıyor bunlar eritilirken patlıyordu. Öncesinden gazete ve dergi deneyimim olduğu için hazırlanan haberlere bakıyordum. “İşçilerin anlattığının dışında bir kanıt bulmamız” lazım dediğimin ertesi günü kanıtı masamın üzerine koymuştu. Patlamamış büyük bir uçaksavar mermisi masanın üzerinde duruyordu. Haftalık dergi çıkmadan ikinci bir patlama daha olmuş bir işçi ölmüştü. “Müdür keşke günlük çıksaydık” dediğini hatırlıyorum.
Sonrasında ben yazı işleri müdürlüğüm nedeniyle aldığım cezalar yüzünden yurtdışına çıkmak zorunda kaldım. O ise çıkmasını istediği günlük gazetede çalışmaya başladı. Ölümü yalnızca gazeteci cinayetleri için değil bütün faili meçhuller için bir milat oldu. Ölümü sonrasında oluşan tepkinin bu kadar büyük olmasında onun sokaklarda yan yana olduğu diğer basın emekçileri ile kurduğu iyi ilişkilerin büyük rolü oldu.
İstanbul Üniversitesi’nin avlusunda, Hergele meydanında, Süleymaniye’de bir masanın etrafında çay içen bu üç arkadaşın yaşamları yirmili yaşlarının içinde son buldu. Ama Metin’i anarken onun şahsında hepsini anıyoruz.
Evrensel'i Takip Et