25 Ağustos 2021 00:38

Yangını söndürmeyen devletti

“Yangının bu kadar büyümesinin asıl sebebi devlet ve devletin yangını söndürmek istememesi. Köy halkının yarısı kadar itfaiye, uçak yardım etseydi bu yangın çoktan biterdi.”

Fotoğraf: Eda Aktaş / Evrensel

Paylaş

Emre GÖKMEN

Muğla

 

Geçtiğimiz haftalarda Manavgat’ta başlayan orman yangınları Ege illerine de uzanarak ağır tahribata yol açmıştı. Çine, Muğla, Bodrum ve köylerinde yangın aktif olarak devam etmese de tahribatın yarattığı etkiler hala devam ediyor. Yangınların olduğu bölgedeki halkla dayanışmak ve gözlemlemek adına yola çıktık. Çine ile başlayan yolculuğumuz Milas, Yatağan, Bodrum ve köylerine doğru devam etti. Yol boyunca karşılaştığımız tablo savaş sonrası terk edilmiş şehirleri andırıyor. Yemyeşil, havasıyla insanın içini ferahlatan o yollar artık siyah beyaz tablolara dönüşmüş. Günler geçmesine rağmen rüzgâr estikçe is kokusunu almak orada köylülerin her gün nasıl bir ruh halinde olduklarını anlamamızı sağlıyor. Tabi yangının dışında özellikle Yatağan’da maden işletmelerinin, termik santrallerin yemyeşil ormanların içerisinde rant ve talanın ete kemiğe bürünmüş hali olduğunu görüyoruz. Muğla Milas’a bağlı Gürceğiz Köyü’ndeyiz. Tarım ve hayvancılık ana geçim kaynağı olan bu köyün adının gür ağaçlara sahip olmasından geldiği söyleniyor. Yangın köye ulaştığında orada olan ve söndürmek için köylülerle birlikte mücadele eden Serkan Şahin’le sürece dair sohbet etme imkânı bulduk. Serkan 23 yaşında ve özel bir şirkette çalışıyor. Genelde köye ailesinin zeytinlikleri için yardım etmeye geldiğini söyleyen Serkan bu sefer yangın nedeniyle köye geldiğini belirtiyor.

“HİÇ ÖNLEM ALINMADI, KENDİ İMKANLARIMIZLA MÜDAHALE ETMEYE ÇALIŞTIK”

Yangının başlangıcını anlatan Serkan “Yangının köye gelmesi bir iki gün sürdü. Akçakaya Köyü’nde yangın vardı. Gençlerle birlikte ilk önce yangın oradan buraya sıçramasın diye mücadele ettik. Köylülerin bir kısmı da yangın sıçramasın diye zeytinliklerin ve santralin o tarafa gitti. Ama akşamüzeri 7-8 gibi yangın buraya sıçramaya başlamıştı” diye konuştu. İlk başta çoğu kişinin kaçtığını söyleyen Serkan “doğal olarak korkup kaçtılar” diyerek köylülerin yangın sırasındaki can telaşını ifade ediyor. Yangını söndürmek için çok az kişinin köyde kaldığını anlatan Serkan hiçbir önlem alınmadığını ve yangından bir gün önce köyü tahliye etme söylentilerinin olduğunu söylüyor. “Muhtar kendi imkanlarıyla yangının geleceği bazı yerlerde yol açtırdı” diye ekliyor.

“ZEYTİNLİKLERİN KENDİNE GELMESİ EN AZ 10-15 YIL SÜRECEK”

Tahribatın ve yarattığı psikolojik etkinin her cümle de her rüzgâr esintisinde is kokularıyla tekrar tekrar yenilendiğini söylemek mümkündü. Sohbetimizi sürdürdüğümüz bahçenin sınırlarına dayanmış yangın izleri ve köydeki sessizlik kendini unutturmayacak cinstendi. Serkan duygularını paylaşırken de bu hava hissediliyor. “Köyümüzün gözümüzün önünde yanması çok kötü bir duygu, geleceğim için şimdi daha çok kaygılanıyorum” diyen Serkan “Ama yapacak bir şey kalmadığını anlayınca canımızı kurtarmak için mecburen söndürmeye çalıştık. İkisi yukarıda, birisi burada 3 ev yandı. Zeytinlikler, çamlar… Bizim zeytinliğimizin de yüzde 90’ı yandı. Köyün eski haline dönmesi en az 10-15 yıl sürecek” dedi.

“YANGIN TERMİK SANTRALE YAKLAŞINCA DESTEK GELDİ”

Yangın günlerinde neler yaptığını soruyorum Serkan’a… “Ben diğer köye üç gün gittim. Bir arazöz, iki su tankeri vardı. Arazözü kullanan ‘Ben bu yangına tek başıma giremem’ dedi. Su tankerleri de aynı şeyi söyledi. Köylüler resmen kaderine terk edildi. Köylüler kendi imkanlarıyla ateşi söndürmeye çalıştılar. Traktörlerle, su tankerleriyle, çalılarla, küreklerle... Buraya yangın geldiğinde iki arazöz vardı. Hiç destek yoktu. Uçaklar helikopterler buraya su dökmedi. Yangın Yeniköy Termik Santrali’ne yaklaşınca 4 helikopter, 2 uçak, birçok itfaiye arazözüyle müdahale ettiler. Orası yanarken burası da yanıyordu. Ama bizi hiç önemsemediler. Biz de buna tepki gösterdik” diye anlatan Serkan, yangının termik santrale sıçradığında yaratacağı tehlikenin farkında olduğunu söylüyor ve ekliyor: “40 kilometreye kadar yeşillik bırakmıyor. Öyle demişlerdi. Yangın yaklaşınca da santralin 30 km ilerisine kadar tahliye kararı verdiler.”

“YANAN YANDI, BİTEN BİTTİ, BAKAN GEÇMİŞ OLSUN DİYOR”

Köylü gençler genelde tarım ve hayvancılıkla değil ek iş ve aile yardım olarak köydeki işlere yardım ediyor. Ekim ve Mart arasında zeytin işleri yapılıyor ve çok zahmetli bir iş olduğunu ve yağmur, çamur, kış demeden insanlar tarlalarına gitmeye çalışıyor, büyük bir emek var ortada. Toplanan zeytinin bir aileyi anca idare ettiğini belirten Serkan “Bir yıl oluyor bir yıl olmuyor bazen. Zeytin işi böyle. O yüzden de gençler işi gücü bırakıp sadece zeytinle uğraşamıyor. Mecburen ek iş yapıyor” diyor. Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın bölgeye gelmesine değerlendiren arkadaşımız “Her şey bittikten sonra geçmiş olsun demeye geliyor. Gösteriş yapıyor. Yanan yandı biten bitti zaten gelsen ne olur” diyerek tepkisini dile getiriyor. Bakan’ın fidan tedarik edileceğini söylediğini, İlçe Tarım Müdürlüğü’nün hasar tespiti yaptığını belirten Serkan bunların çözüm olamayacağını, verecekleri paraların zararı karşılayamayacağını söylüyor... “Köylülerin 40-50 yıllık emeği boşa gitti. O ağaçların yeniden toparlanması 15 yılı bulur. Çoğu insan zeytin işinden artık vazgeçebilir. 2002 ve 2014’te yine yanmıştı burası. Tam düzelirken şimdi tekrar yangın çıktı. Zaten dağlık alan olduğu için sulaması, çalışması, ulaşımı hepsi zordu” diyen Serkan sohbetimizi sonlandırırken şunları söylüyor: “Yangını birileri çıkarmıştır. Ama bu kadar büyümesinin asıl sebebi devlet ve devletin yangını söndürmek istememesi. Yangını genelde köylüler engelledi. Köy halkının yarısı kadar itfaiye, uçak yardım etseydi bu yangın çoktan biterdi. Mesela üst köyle, bu köy yanmazdı” dedi.

ÖNCEKİ HABER

AR-GE’den inovasyona bilim üretiminde üniversiteliler

SONRAKİ HABER

Yangına değil düğüne doğaya değil talana akan kaynaklar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...