30 Aralık 2020 00:20

Pandemiyle değişen emek rejimi

Koronavirüs ile mücadele sürecinde hastalık ve ölüm riskine rağmen işçileri çalışmaya zorlayanlar, emekçileri hem bedensel hem de zihinsel olarak adeta esir alınmak istiyor.

Fotoğraf: Ahmet Kanbal/MA

Paylaş

Dr. Erkan AYDOĞANOĞLU

Dünyada ve Türkiye’de kovid-19 salgını sürecinde yaşanan gelişmeler, üretimin, emeğin, istihdamın, çalışma ilişkilerinin, bir bütün olarak emek rejiminin dönemin ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmesi tartışmalarını beraberinde getirdi.

Kovid-19 salgınının en ağır faturasını, sınırlı sokağa çıkma yasakları döneminde bile çalıştırılan milyonlarca emekçi ödedi ve ödemeye devam ediyor. Patronlar, pandemi döneminde bir taraftan daha az emek gücü kullanmanın yollarını ararken, diğer taraftan iktidarın da desteğiyle, iş gücü maliyetlerini daha da aşağı çekmek için kendilerine sunulan bütün fırsatları sonuna kadar kullandılar. Pandemi gerekçesiyle hayata geçirilen ve işçinin brüt ücretin en fazla yüzde 80’i kadar ödenen kısa çalışma ödeneği ve 1168 liralık nakdi ücret desteği (ücretsiz izin ödeneği) ile toplamda 6 milyon işçi adeta yokluğa, sefalete mahkum edildi.

Pandemi sürecinde yaygın bir esnek çalışma uygulaması olan telafi çalışmasının kapsamı genişletilerek süresi kalıcı olarak iki aydan dört aya çıkarıldı ve cumhurbaşkanına bu süreyi iki katına çıkarma yetkisi verildi. Böylece sadece salgın nedeniyle değil, bölgesel veya sektörel kriz, ham madde yetersizliği, yeterli talebin olmaması gibi nedenlerle salgın sonrasında da telafi çalışma yaptırılmasının önü açıldı.

YENİ EMEK REJİMİNİN İNŞASI

Pandemi süresince emekçilerin sağlığı, hatta canı pahasına döndürülen ‘çarklar’ pandeminin zorunluluklarının ortaya çıkardığı yeni çalışma biçimleri üzerinden kalıcı hale getirirken, emek rejimi patronların ihtiyaçlarına ve çıkarlarına göre yeniden biçimlendiriliyor.

Günlük yaşamın bütün alanları daha önce görülmemiş şekilde altüst olurken, özellikle istihdam ve çalışma biçimlerine yönelik uzun vadeli planlar yapılıyor, yeni hedefler belirleniyor. Dünya gazetesinin 18 Aralık 2020 tarihli sayısında ‘Sanayici esnek çalışmaya kalıcı mevzuat istiyor’ manşeti atması boşuna değil. Patron örgütleri salgın ile birlikte öne çıkan esnek çalışma uygulamalarının salgın sonrasında da uygulanmasının istihdamda ve verimlilikte artış yaratacağını iddia ederek iktidarı bu yönde adım atması için cesaretlendiriyor.

Emekçilerin iş, gelir ve sosyal güvenlik hakları bakımından esnek ve güvencesiz olarak istihdam edilmesini temel alan esnek çalışma uygulamaları işçiler arasında geçmişte olduğundan çok daha derin ücret ve sosyal hak farklılıkları yaşanmasını beraberinde getiriyor.

İstihdam ve çalışma biçimlerinde yaşanan farklılaşma, iş gücünün farklı kesimlerine (işçi-memur, kadın-erkek, göçmen-yerli) göre farklılaşan esnekleşme, kuralsızlaşma ve güvencesizliği merkeze alıyor. Salgın nedeniyle yaşanan kitlesel işsizlik, yaşanan iş ve gelir kayıplarının emekçiler açısından açık bir tehdit haline gelmesi, birbirinin alternatifi olabilecek farklı çalışma biçimlerinin hayata geçirilmesini daha da kolaylaştırıyor.

KAMUDA ESNEK ÇALIŞMA YAYGINLAŞIYOR

Emekçilerin çalışma süreleri, çalışma koşulları, ücretleri ve yaptıkları işin niteliği açısından o andaki ‘koşullar’ neyi gerektiriyorsa o koşullara göre çalışılmasını ifade eden esnek çalışma uygulamaları kamu ya da özel sektör ayrımı yapılmadan hayata geçiriliyor.

Kamuda evden çalışma, dönüşümlü çalışma, uzaktan çalışma vb. gibi uygulamaların başlaması, kamu emekçileri açısından önemli tehditleri de beraberinde getirdi. Örneğin bazı illerde pandemi gerekçesiyle öğretmenler ‘geçici görevlendirme’ bahanesiyle kimi zaman polis kontrol noktalarında ateş ölçmek ya da kalabalık yerlerde bilgilendirme broşürleri dağıtmak için görevlendirildi. Kimi zaman da filyasyon ekiplerinde ya da çağrı merkezlerinde çalışmaya zorlandılar. Bu durum sadece çalışma biçimlerinin değil, iş ve görev tanımlarının da ihtiyaca göre esnekleştiğini gösteriyor.

KORKU DUVARI

Koronavirüs ile mücadele sürecinde hastalık ve ölüm riskine rağmen işçileri çalışmaya zorlayanlar, virüs ile tam anlamıyla iş birliği yaparken, diğer taraftan esnek ve güvencesiz çalışma üzerinden emekçiler hem bedensel hem de zihinsel olarak adeta esir alınmak isteniyor.

Milyonlarca emekçi sağlıkları, hatta canları pahasına daha hızlı ve yoğun çalışmaya zorlanıyor. Bu durum işsizlik sopasıyla, açlık ve yoksulluk tehdidiyle hizaya getirilmeye çalışılan işçi ve emekçilerin patronlara daha fazla boyun eğmesine, sadece çalışırken değil, günlük yaşamın bütün alanlarında kapitalist sistem tarafından örülen korku duvarının daha da yükselmesine neden oluyor.

ÖRGÜTLENME VE MÜCADELE ZEMİNİ

İktidar ve patronlar, emekçileri büyük korkularla, giderek sertleşen baskı ve zorbaca uygulamalarla mutlak anlamda denetim altına almaya çalışıyorlar. Ancak ekonomik kriz ve pandemi koşullarında artan tehditler aynı zamanda emekçileri içine hapsedilmeye çalışıldıkları koşullardan kurtulmak için çözüm üretmeye zorluyor.

İşçi sınıfının mücadele tarihinin de gösterdiği gibi, işçi ve emekçiler üzerindeki baskı, denetim ve zorbalığın artması, aynı zamanda emekçilerin örgütlenme ihtiyacı ve mücadele zemininin genişlemesi için önemli fırsatlar sunuyor.

ÖNCEKİ HABER

Pandemi, otomasyon ve işçi sınıfının geleceği

SONRAKİ HABER

CHP’li Özcan Purçu, işsiz kalan müzisyenler için Meclis Araştırması istedi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...