26 Ağustos 2020 00:14

Öğretmenlerin seminerinde ilk gün: Önlem yok, uyarı yok, fiziksel mesafe yok…

Seminerin hiçbir önlem alınmadan kalabalık sınıfta başlatıldığını anlatan eğitim emekçisi, "Okullar 21 Eylül’de bu koşullarda açılırsa 83 milyonun sağlığı tehlikede demektir" diyor.

Fotoğraf: Halil Sağırkaya/AA

Paylaş

Edremit’ten bir eğitim emekçisi

24 Ağustos pazartesi günü milli eğitime bağlı okullarda yaklaşık 1 milyon öğretmen yüz yüze seminere başladı.

Türk Tabipleri Birliği, Bilim Kurulu, Sağlık Bakanlığının, başta Eğitim Sen olmak üzere eğitim sendikalarının Kovid-19 salgınının yayıldığı koşullarda ‘Zorunlu olmadıkça yüz yüze toplantılar yapılmasın’, ‘Zorunlu ise az kişi ile ve salgına ilişkin tedbirler alınarak yapılsın’ uyarıları dikkate alınmadı. Öğretmenler “Mesleki Çalışma Programı” kapsamında okullara çağrıldı.

Çalıştığım okulda deprem etüdü sonucu, okulun güçlendirilmesi için tadilat olduğu okul müdürlüğünce bildirilerek, hemen bitişiğimizdeki okulda seminer çalışmaları yapacağımız ve hatta 2020-2021 eğitim öğretim yılının birinci yarısında bu okulda devam edeceğimiz söylendi.

Sabah saat 09.30 da her iki okuldan öğretmenler Milli eğitim Bakanının Eba TV’deki konuşmasını dinlemek için içeri çağrıldı. Bizim okul öğretmenleri bir sınıfta, diğer okulun öğretmenleri de büyüklüğü sınıf kadar olan öğretmenler odasında toplandı. Okulun dışından sınıflara girinceye kadar salgınla mücadele anlamında hiçbir tedbir alınmamıştı. Ne bir ateş ölçümü, ne el hijyeni, ne bir uyarı vardı. Seminer yapacağım sınıfa girdiğimde hemen bütün sıraların dolduğunu, tam 20 öğretmenin küçük sınıfta neredeyse birbirine dokunur şekilde oturduğunu gördüm.

HİÇBİR KURALA UYULMADI…

Bunun üzerine okul müdürüne ve öğretmenlere bu sınıfın, Sağlık Bakanlığının Kovid-19 kapsamında okullarda alınması gereken önlemler ve Milli Eğitim Bakanlığının Kovid-19 Salgın Yönetimi ve Çalışma Rehberi ve gene Eğitim Ortamlarında Uyulması Gereken Kurallar Rehberinde ifade edilen tek bir şarta uymadığını ve bu ortamda çalışma yapılamayacağı, bu anlamda bu eksiklikler giderilmeden kimsenin burada durmaya zorlanamayacağını ifade ettim. Sendikamızın çağrısı doğrultusunda bunu tutanak altına alacağımı ve “İşten kaçınma hakkımı kullanacağımı” söyledim. Arkadaşları sınıfı boşaltmaya ve bahçeye çıkmaya davet ettim. 

3 defa sınıfa girerek bu ortamda çalışma yapılamayacağını, bunun hem öğretmenlerin sağlığı ve hem de toplum sağlığını hiçe saymak olacağını belirterek arkadaşları dışarıya çağırdım. Ancak ne yazık ki içinde Eğitim Sen üyesi öğretmenlerin de olduğu gruptan benim dışımda yalnızca bir öğretmen bu çağrıma uyarak dışarı çıktı.

Müdür Bey, haklı olduğumu ancak bu okulda misafir olduklarını, bir şey yapamayacaklarını söyledi. Ancak ben tutanak hazırlamak için dışarı çıktığımda müdürün öğretmenleri sınıftan çıkardığını ve öğretmenleri iki ayrı sınıfa böldüğünü gördüm.

Yaşadığım bu durum beni derinden etkiledi. Toplumun önderi olması gereken öğretmenlerin bu tepkisizliği, bu duyarsızlığı içime dert oldu. Bu iç yangını ve öfkeyle okulun bahçesine çıkan öğretmenlere yüksek bir ses tonuyla öğretmen olduklarını hatırlatan bir konuşma yaptım. Sendikamızın “Okullar Öğretime Hazır mı?​” Başlıklı sorularını okudum ve onları mücadeleye çağırdım.

OKULLAR İÇİN HİÇBİR ADIM YOK

Okulda birinci gün semineri çok şey öğretti. Birinci olarak Hükümet, Milli Eğitim Bakanlığı ve diğer yetkililerin, okulların kapalı olduğu beş ayda pandemiyle mücadele kapsamında hiçbir adım atmadıkları görüldü. Sayısı yirmi milyona varan öğretmenler, öğrenciler, velilerin sağlığı için bundan sonrada bir adım atılmayacağı açığa çıktı.

Okullar 21 Eylül’de bu koşullarda açılırsa 83 milyonun sağlığı tehlikede demektir.

Okulların açılması ve yüz yüze eğitimin başlaması için; okulların salgın koşullarına uygun hale getirilmesi gerekir. Bu ise eğitime yeterince bütçe ayırmakla mümkündür. Salgınla mücadeleyi patronların kazancını garantiye almak, krizin ve salgının yükünü işçi ve emekçilere yıkmak olarak belirleyen ‘Tek adam rejimi’nden kamu okullarına bir kaynak ayırmalarını beklemek mümkün değildir. Bu durumda eğitimin tüm bileşenleri ile birlikte bir mücadele yürütmekten başka bir yol yok.

İkinci olarak öğretmenlerin bilinç ve örgütlenme düzeyinin çok zayıfladığı söylenmelidir. Öğretmenlerin yaklaşık dörtte üçünün bir sendikaya üye olsa bile bir sendikal bilince, örgüt bilincine sahip olmadığı görülüyor.

HEP BİRLİKLTE ‘OKULUMA BÜTÇE’ DEMELİYİZ…

Mart ayından bu yana evlerine kapanan, kendini izole eden eğitim emekçilerinin üzerindeki bu ölü toprağını atmak için mücadeleci sendikalara ihtiyaç vardır.

Kendi sağlığı ve toplum sağlığı ile doğrudan ilgili bir konuda bile öğretmenlerdeki bu kahredici tepkisizlik, bir an önce harekete geçilmesi gerektiğini anlatıyor.

İş yerine yaslanan, iş yerinde sendikalı sendikasız tüm emekçilerle birlikte karar alan ve alınan kararları hayata geçiren, mücadeleci sınıf sendikasına ihtiyacımız var.

Yalnızca öğretmenleri değil, eğitimin tarafı olan velileri, öğrencileri ve bütün halkı “kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve ana dilinde bir eğitim”, “okuluma bütçe” demek için birleşmeye ve mücadeleye çağıran bir yaklaşımla harekete geçmeliyiz.

İşçi sınıfı ve emekçilerin birikimi, eğitim emekçilerinin yüz yıllık mücadele tarihi bize yürümemiz gereken yolu gösteriyor.

Öğretmenlerin sendikal örgütlenmesi ve mücadelesinin önderlerinden; TÖS ün kurucusu ve genel başkanı olan Fakir Baykurt’un sözüyle bitirelim;

“Öğretmen yalvarmaz,
Öğretmen boyun eğmez,
Öğretmen el açmaz,
Öğretmen ders verir”                    

{{412402}}  

ÖNCEKİ HABER

Nurbari Mihrican'ı öldüren ağabeyi birçok defa şikayet edilmiş

SONRAKİ HABER

Savunmaya Özgürlük Koordinasyonu: Artık zamanımız kalmadı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...