05 Temmuz 2020 00:30
Son Güncellenme Tarihi: 05 Temmuz 2020 04:15

7 soruda baroların bölünmesi ve çoklu baro teklifi

Avukat Kamil Tekin Sürek, AKP-MHP iktidarının Avukatlık Kanunu değişikliğini neden gündeme getirdiğini, değişiklikle ne hedeflendiğini 7 soru ile yanıtladı.

Fotoğraf: Burcu Yıldırım/Evrensel

Paylaş

Kamil Tekin SÜREK
Avukat

1-AKP-MHP İktidarı Avukatlık Kanunu değişikliğini neden gündeme getirdi?

AKP iktidara geldiğinden bu yana bu konuda birkaç kez girişimde bulundu, fakat tepkiler sonrasında tasarısını geri çekti. AKP-‘FETÖ’ ittifakı bildiğiniz gibi liberal solcuların da desteği ile 12 Eylül 2010 referandumu sonucu HSYK ve AYM’de çoğunluğu eline geçirmişti. Böylece AYM kendisi için problem olmaktan çıkarılmış ve hakim savcı alımları ve atamalarında tek söz sahibi olarak yargıyı denetimine almıştı. Daha sonra çok dosya birikti, buralarda dosyalar yıllarca bekliyor diyerek Danıştay ve Yargıtay dairelerini çoğaltıyorum bahanesi ile buralara da kendi yandaşlarını atayarak yüksek yargıda da egemen olmuştu. Yargıyı ele geçirme operasyonunda tek eksik Barolar Birliği ve en yüksek avukat sayısına sahip baroların yönetimlerini ele geçirememeleri idi. İstanbul, Ankara, İzmir Baroları seçimlerine AKP’liler yalnız giriyor ya da zaman zaman MHP ile ittifak yapıyor ama aldıkları oylar yüzde beşleri geçemiyordu. Bu üç baroyu ve TBB’yi seçimle ele geçiremeyeceğini anlayınca seçim sistemini değiştirip buralara da hakim olalım diye düşündüler. Önce seçimlerde nispi temsil sistemini getirmeye çalıştılar. Bu sisteme göre, örneğin İstanbul Barosu seçimlerine dört liste giriyorsa ve birinci liste oyların yüzde 40’ını, ikinci liste yüzde 30’unu, üçüncü liste yüzde 20’sini, dördüncü liste yüzde 10’nu alıyorsa yönetime birinci listeden 4, ikinci listeden 3, üçüncü listeden 2, dördüncü listeden 1 kişi girsin diyordu. Bu sistemle seçilen yönetimin çalışması mümkün değildi. Buna rağmen AKP bu sistemi savunmaya devam etti. Çünkü onlar için sistemin çalışması değil, AKP’ye karşı olmaması önemliydi. Fakat, şöyle bir problem vardı. İstanbul Barosunda bu sisteme göre seçim yapılsa dahi, birinci liste genellikle oyların yüzde 60’ını alıyordu ve yönetimde çoğunluk oluyordu. Bu yöntemde TBB’ye gidecek delege sayısı da bölüneceği için kısa dönemde ‘İstanbul Barosunu etkisiz kılamasak bile TBB’de AKP muhaliflerinin etkisini kırarız’ diye ısrarlarını sürdürdüler. Fakat, sonra yaptıkları hesapta TBB’de de yönetimi alamayacaklarını, çünkü delegenin sadece İstanbul’da değil Türkiye’nin bütün barolarında bölüneceğini ve şimdi AKP yanlısı olan barolarda da yönetimlerde problemler çıkacağını anladılar. Bunun üzerine TBB’ye gönderilecek delege sayısını değiştirecek bir sistem ve İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya gibi AKP’ye itiraz eden dört baroyu bölerek, bu illerde yandaş barolar kurma planını devreye soktular.

2-Bu dört baronun bölünme işi yeni sisteme göre nasıl olacak?

Yeni sisteme göre üye sayısı 5 bini geçen barolarda 2 bin avukat bir araya gelip yeni bir baro kurabilecek. Ekim 2020 tarihine kadar İstanbul, Ankara, İzmir (Antalya Barosunun üye sayısı aralık 2019 tarihi itibariyle 4 bin 757 idi. Kanun yürürlüğe girene kadar 5 bin üyeye ulaşır ise burada da) ikinci barolar kurulacak. İkinci barolar dediğimiz AKP-MHP baroları kurulacak. Şimdiden imza toplamaya başladıkları konuşuluyor. 

3-İkinci baroların kurulmasında ne sakınca var? 

Kamu emekçileri sendikalarını düşünün. Sol-sosyalist kamu emekçileri yıllarca sendika kurma mücadelesi verdi. Sonunda Kamu Emekçileri Sendikası KESK kuruldu. KESK en çok üyeye sahip, en güçlü sendika idi. Fakat, iktidarda milliyetçi partiler vardı. İşyerlerinde yöneticilerin gayreti, baskı ve tehdidi ile milliyetçi sendikayı Türk Kamu-Sen’i örgütlediler. Kamu-Sen en çok üyeye sahip memur sendikası oldu. İkinci KESK üçüncü AKP yanlısı Memur-Sen idi. Memur-Sen’in çok az üyesi vardı. Sonra AKP iktidar oldu, Memur-Sen birden en çok üyeye sahip sendika oldu. Çünkü, hükümetler devlet kurumlarında kendilerine yakın sendikaları ihya ettiler, diğerlerini ezdiler. İşçi sendikalarında da Hak-İş aynı duruma geçti. Aynı şey barolar için de söz konusu olacaktır. Örneğin İstanbul’da 2 No’lu Baro devlet desteği ile hızla güçlendirilmeye çalışılacaktır. Devlette çalışan avukatların baroya üye olması zorunlu değil (Bunu baroların muhalefetini azalmak için yaptılar) ama şimdi kamu avukatlarını zorla 2 No’lu baroya üye yapacaklardır. 2 No’lu baroya üye olmayan avukatları kamu kurumları sözleşmeli avukat olarak çalıştırmayacaktır. Avukatlardan hakim ve savcı alacaklarsa 2 No’lu baro üyelerinden alacaklardır. Medyada sadece 2 No’lu avukatların sesi duyurulacaktır. Diğer avukatlara HDP’ye yapılan muamele yapılacaktır. Mahkemelerde 2 No’lu baroya üye avukatlar ayrıcalıklı sayılacaktır. Bütün bu gelişmeler örneğin İstanbul’da baro seçimlerinde 3-4 bin oy alabilen AKP-MHP’li avukat sayısını 2 No’lu baroda 10-15 bine çıkaracaktır. 

4-AKP-MHP mevcut sistemin temsilde adaleti sağlamadığını söylüyor. Gerçek durum onların söyledikleri gibi mi?    

Mevcut durumda temsilde adalet yoksa, İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya gibi büyük baroların aleyhine yok. Mevcut durumda 100 üyeye kadar üyesi olan barolara bir delege hakkı tanınırken, 100 üyeden fazla üyeye sahip üyesi olan barolara 300 üyeye bir delege hakkı veriliyor. Yani, sistem küçük barolar lehine avantaj sağlıyor. Şimdi yapılmak istenen sistemde temsil adaleti olmadığı gibi, adaletin A’sı dahi yok. 2 bin 495 toplam üye ile en düşük üyeye sahip 20 baro TBB Genel Kuruluna 80 delege gönderirken, 37 bin 443 üye ile İstanbul, Ankara, İzmir hariç en fazla üyeye sahip 20 baro da 80 delege gönderecek. 2 bin 495 avukat ile 37 bin 443 avukat eşit sayılacak. 4 bin 757 üyeli Antalya Barosu da, 42 üyeli Tunceli Barosu da TBB Genel Kurulunda 4 delege ile temsil edilecek. Mevcut sistemde 200 delege ile temsil edilecek 50 bin civarında üyeye sahip İstanbul Barosu; aralık ayında yapılacak TBB Genel Kurulunda yeni sisteme göre; 1 No’lu baro 18 ve 2 No’lu Baro 4 delege olmak üzere 22 delege ile temsil edilecek. İstanbul’un 178 delegesi azalacak. 50 bin civarında üyesi olan İstanbul Baroları yeni sisteme göre 22 delege ile temsil edilecekken; 380 toplam üyesi olan beş ilin baroları (Çankırı 110, Kilis 91, Gümüşhane-Bayburt 89, Ardahan 48, Tunceli 42) 20 delege ile temsil edilecek. 50 bin avukat ile 380 avukat eşit sayılacak. AKP-MHP Milletvekili seçimleri için de böyle saçmalıklar hazırlıyor. Her yerde kendilerinin kazanacağı seçim sistemleri oluşturmaya çalışıyorlar. 

5-En büyük üç, dört baronun toplam avukat sayısına oranı nedir?

31 Aralık 2019 tarihine göre 80 baroda toplam 127 bin 691 avukat kayıtlı. İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya Barolarının avukatlarının sayısı ise 78 bin 19. Bu dört baronun üye sayısı tüm avukatları yüzde 68’ini oluşturuyor. İstanbul, Ankara, İzmir Barolarının üye sayısı ise 73 bin 262. Tüm avukatların yüzde 57’sini bünyesinde barındırıyor.

6-Yeni sistemde AKP-MHP baroları dışında da barolar kurulur mu?

Evet. Kurulabilir. Örneğin İstanbul’da teorik olarak 25 baro kurulabilir. Ankara’da 10, İzmir’de 5 baro kurulabilir. Aydınlıkçılar ve bazı milliyetçi kesimler Kürtlerin ve Komünistlerin de baro kurabileceklerini söyleyerek yeni sisteme itiraz ediyor. Bazıları ise Çarşı Baro’nun kurulabileceğini söyleyerek işi magazinleştiriyor. Tabii, hepsi mümkün. 

7-  Diğer meslek örgütlerine de benzer operasyonlar yapılmaya çalışılıyor. Yapılabilir mi?

Yapılabilir. Ama, baroların meslek örgütlerinden bir farkı var. Sadece avukatların bazı haklarını korumak ve mesleğe kabul için kurulmuş kurumlar değil. Hakimler Savcılar Kurulu gibi bir kurum. Yargı üç unsurdan oluşur. İddia, savunma ve hüküm. Bunları da savcı, avukat ve hakim temsil eder. Bu üç unsurdan biri eksik olursa yargıdan söz edemeyiz. Bizde zaten avukat ve savunma yargıda hep dışlanmış, hep görmezden gelinmeye çalışılmıştır. Hakim ve savcı kendini devlet memuru kabul eder ve devleti temsil ettiğini düşünür. Avukatlar ise onlara göre sıradan bir yurttaş gibidir. Savunma ve avukat yargıyı sözde adil göstermek için tahammül edilmesi gereken kurumlar gibi görülür. İşte barolar bu anlayışa karşı mücadele ediyor kuruluşlarından beri. Yargının asli unsurları olduklarını, savunmasız ve avukatsız yargı olamayacağını anlatmaya çalışıyorlar. Bu dava avukatları özlük hakları ile ilgili bir dava değildir. Halkın savunma hakkı ve hak arama özgülüğünün savunulması ile ilgilidir. Yani barolar sadece avukatların haklarını değil bütün yurttaşların hakkını savunuyor. Onun için önemli kuruluşlar. Onun için AKP-MHP iktidarı baroları işlevsizleştirmeye çalışıyor. Bütün otoriter ve totaliter rejimler barolara ve avukatlara saldırır. Onları halkın gözünde önemsizleştirmeye çalışır. Onları üç kağıtçı, yalancı, terörist vs. olarak niteler. Adliyelere girişte hakimler, savcılar aranmaz. Asker, polis aranmaz. Kalem memurları aranır gibi yapılır. Hatta çaycısı, temizlik işçisi dahi avukattan az aranır. Bunun gerekçesini de güvenlik diye açıklarlar. Avukatlara ve yurttaşlara güvenmezler. Hakime, savcıya, askere, polise, kalem memuruna, çaycıya, temizlikçiye güvenirler. Oysa, “terör suç”undan ve diğer suçlardan yargılanan ve cezalandırılanlara bakıldığında; birinci sırada hakim ve savcılar, daha sonra polisler, askerler ve diğer memurlar gelmektedir. Bütün bunların içinde avukatlar en alt sıradadır. Hatta, adliyelerde yemekhanelerde aynı yemek her kesime farklı fiyatla satılar. En pahalı yüksek fiyatı avukatlar öder. Hakim, savcı, polis, asker, kalem memurları, çaycılar, hizmetliler avukatlardan daha ucuza yer aynı yemeği. Son yıllarda avukatların kalemlere girip dosya incelemesini dahi yasaklamaya kalktılar. Özel kartlarla açılan kapılar yaptılar. Dosyalarda avukatların her şeyi görmesini engellediler. İddianameleri avukatlar görmeden yandaş gazeteciler haber yaptılar. Adliyelerde hakim ve savcılar otoparka ücret vermez, avukatlardan alırlar. Daha ne yazalım? Yargıda devletin en nefret ettiği kişiler avukatlardır. Geçmişte bir Milli Eğitim Bakanı’nın “Okullar olmasa maarifi ne güzel yönetirdim” dediği gibi; devlet “Avukatlar olmasa yargı ne güzel olurdu” diye düşünür daima. 

Bu yüzden, barolarla ilgili yapılan yasal düzenleme avukatlar kadar, hatta onlardan daha çok bütün yurttaşları ilgilendiren bir konudur. Kısıtlanmak istenen halkın savunma hakkıdır.

ÖNCEKİ HABER

Kene ısırması sonucu meydana gelen KKKA vakaları önceki yıllara göre arttı

SONRAKİ HABER

Bahçeli'den avukatlara: Gezi benzeri kalkışmayı fitillemeyi aklınızdan geçirmeyin

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...