19 Şubat 2020 16:32

Cephane Serisinden: Sosyalizm ve din

Kişi burjuvazinin güdümünde olan din adamlarından ibadethanelerden, eğitimden tutun da televizyonlara kadar yoksulluğun övüldüğü, ölümden sonra yeni bir dünyanın vaat edildiği vaazlara maruz kalır.

Paylaş

Din, insanlığın belirli bir tarihinden itibaren ortaya çıkan, dogmalara ve metafiziğe dayanan bir kavramdır. İlkel komünal toplumun gelişmesi sürecinde din, insanların doğadaki bir takım tabiat olaylarını kavrama çabası içerisinde şekillenmiştir. İnsanın doğa karşısında hissettiği güçsüzlük duygusu, onun zihninde tabiat üstü inanışlar olarak yansıma bulmuştur. İnsanların karşılaştıkları ve açıklayamadıkları birçok olayı açıklamaya çalışarak ortaya çıktığı düşünülse de zaman içerisinde egemen sınıfın ezilen sınıf üzerinde tahakküm kurduğu bir araç haline gelmiştir. Köleci ve feodal toplum içerisinde farklı niteliklerde bulunan din, değişerek günümüz kapitalizme de bir baskı aracı olarak miras kalmıştır.

Burjuvazi feodal toplumda, döneminin egemen sınıfına karşı bir mücadele verirken aynı zamanda halkın üstüne karabasan gibi çöken din adamlarına karşı da mücadele vermiştir. Fransa örneğinde kilisenin elinde toplanan mülkiyeti burjuvaziye geçirme amacı güdülmüştür. Fakat burjuvazi kendini egemen sınıf olarak örgütledikten sonra dinin kitleler üzerindeki etkisini proleter sınıfı daha rahat sömürmek için kullanmış yani eski yapının kırıntılarını kendi çıkarı için devralmıştır. Nasıl ki feodal toplumda din; yönetim, savaş, vergi, sömürü için meşruiyet oluşturmuş, kitleleri kendi tahakkümü altına almışsa kapitalist toplum yapısında da eski gücünü kaybetse de burjuvazi tarafından kullanılmaya devam edilmektedir.

GÜNÜMÜZDE DİN

Burjuvazinin zenginliği proletaryanın emeğinin sömürüsüne dayanır. Yani patronlar zenginliklerinin devamı için yoksul işçilerin emeklerine muhtaçtır. Bu ilişkinin ortadan kalkması demek kapitalizmin ortadan kalkması ve patronların sömürüsünün son bulması anlamına gelir. Patronlar yani burjuvazi sürekli olarak bu ilişkinin devamı için devlet aygıtını ve tüm aygıtlarını işçilerin üzerinde bir baskı mekanizması olarak kullanırlar. Dini kullanarak kitleleri baskılamak da bunlardan bir tanesidir. Siyasi bir bilinçten yoksun işçi her gün uğradığı sömürünün farkındadır fakat kurtuluş ve çıkar yol görmekten uzaktır. Giderek yoksullaşır, alım gücü düşer, durumu kötüye gider hatta nihayetinde intihara kadar varabilir. Bu süreç içerisinde kişi burjuvazinin güdümünde olan din adamlarından ibadethanelerden, eğitimden tutun da televizyonlara kadar yoksulluğun övüldüğü, ölümden sonra yeni bir dünyanın vaat edildiği vaazlara maruz kalır. Bu dünyada çektiği yokluk, buna karşı isyan etmeyip sabretmesi, diğer dünyada mükafatlandırılacaktır. Bu dünya sınav, asıl olan diğer dünyadır. Dinin verdiği cevaplarla baş ağrıtan sorular rafa kalkar, halk üzerinde bir “afyon etkisi” yaratılır. Din üzerinden iktidarlar sağlamlaştırılır, doğal felaketlerin sorumluluğu Tanrıya atılır, “iki lokma bir hırka” güzellemeleriyle toplum aldatılır. Hatta bu toplum içerisinde öyle bir propaganda ile yürütülür ki din adamı olmasına gerek kalmadan aynı sömürüye maruz kalan bir proleter diğer bir proleterin üzerinde propaganda yürütebilir. Tüm bunların sonucunda yoksulluğa ses çıkarmak isteyen bireyler baskılanır ve kitlesel bir ses çıkarama güçleri sakatlanmaya çalışılır. Buna rağmen kitleler mücadele edebilir. Din sadece topyekûn bir baskının etkin bir yönüdür.  

SOSYALİZMDE DİN

Lenin, sosyalist bir devlette “Devlet ile ilgili alanlarda din özel bir iş ilan edilmelidir” tarifi yapıyor. Din adamlarının devletin işlerine müdahale etmemesi, devletin herhangi bir dini desteklememesi, din adamları ve din ile ilgili kurumlara herhangi bir ekonomik destek verilmemesi, resmi belgelerde yurttaşların dini inançlarına dair herhangi bir belgenin-kaydının tutulmamasını gerektiğini belirtiyor. Lenin aynı zamanda herhangi birinin dine inandığını ya da hiçbir dine inanmadığını ifade etmekte bir sosyalistin kendini tanrıtanımaz olarak ifade edebileceği gibi özgür olması gerektiğini, dinsel inanışları yüzünden hiçbir yurttaş arasında ayrım gözetilmemesi gerektiğini de söylüyor.

Proletarya partisinin din karşısındaki mücadele tutumu ise partinin ilgili olduğu alanlarda veya kendi içerisinde din özel bir iş olarak alınmaması yönünde. Lenin, “Proletarya partisinin programı tümüyle bilimsel ve materyalist dünya görüşüne dayanıyor ve propagandamız kesinlikle tanrıtanımazlığı içerir” diyerek dinin kitleleri cehalete sürüklemesine kesin olarak göz yummaması ve mücadele edilmesi gerektiğini savunuyor. Dine karşı savaşımda “duyguları inciterek hareket etmek çok büyük zarara yol açar, bu nedenle propagandamızı ustaca kullanmalıyız” diyor Lenin. Tamamen soyut biçime bürünmüş, tümüyle teorik ve devamlı öğütleyen durumda değil somut pratiğin içinde, yığınları herhangi bir şeyin eğitebileceğinden daha iyi ve daha fazla eğitmek ile sürdürülmesi gerektiği de ifade ediliyor.  Özetle dine inanmak ya da inanmamak kişinin vicdanına bırakılıp herhangi bir ayrımcılık yapılmasına olanak verilmezken dinin kitleler içerisinde gerici bir şekilde örgütlenmesinin ve kitleleri aldatılmasının önüne geçiliyor.

ÖNCEKİ HABER

Following signal from Erdoğan, Board of Judges and Prosecutors authorizes probe into Gezi trial judges

SONRAKİ HABER

9 People Acquitted and Osman Kavala Discharged in Gezi Trial

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa