21 Ağustos 2019 09:55

Barış için ne yapmalı?

Bölgede ve dünyada kalıcı barışı sağlamak için emperyalist kapitalist sisteme karşı çıkmak mücadelenin temelini oluşturuyor.

Paylaş

Alişan DOĞAN
İstanbul Teknik Üniversitesi

1 Eylül 1939’da Nazi orduları Polonya’yı işgal etmiş ve 2.emperyalist paylaşım savaşı başlamıştı. Savaş bittiğinde 60 milyon insan hayatını kaybetmişti. Emperyalist kapitalist sistemin yarattığı bu savaşın sonuçlarının unutulmaması adına 1 Eylül Dünya Barış Günü ilan edildi. 
1 Eylül Dünya Barış Günü ilan edildi ancak kapitalizm ve savaş oldukça iç içe iki kavram. İnsanlık kapitalizmin ilk ortaya çıktığı yıllardan bu yana hiçbir zaman savaşsız huzur içinde bir dünyada yaşamadı. Genişleyen pazar ve hammadde ihtiyacı emperyalistleri hep yeni işgal edilecek alanlara yöneltti. Bugün açısından Ortadoğu üzerinde simgeleşen savaşın da esas sebebini bu durum oluşturuyor. Bir yanda ABD diğer yanda Rusya ve Çin etrafında şekillenen klikler Ortadoğu’nun yeraltı ve yerüstü zenginliklerini kapmak için yıllardır savaş halindeler. Elbette bu savaş 1. ve 2. emperyalist paylaşım savaşları gibi doğrudan ülkelerin birbiriyle sıcak çatışma halinde olduğu bir savaş değil bölgedeki yerel güçleri desteklemek suretiyle sürdürülen bir savaş. Türkiye tekelci burjuvazisi ve onun siyasi temsilcisi Erdoğan-AKP iktidarı da bu savaştan kendi çıkarlarına bir pay kapma uğruna yıllardır bu savaşın bir parçası olmuş durumda. 
Barış talebi bugün açısından Türkiye gençliğinin acil taleplerinden birisi midir? Bu soruya cevabımız kuşkusuz evet olacaktır. Etkilerini her geçen gün daha da sert bir şekilde hissettiğimiz ekonomik kriz koşullarında Türkiye’nin silahlanmaya harcadığı bütçe eğitime ve sağlığa harcadığı bütçeyi aşmış durumda. Aldığımız eğitimin niteliği her geçen gün azalırken, liselerde üniversitelerde bilimsel araştırmalara yeterli bütçe ve altyapı sağlanamazken milyonlarca dolar silahlanmaya harcanıyor. 

EĞİTİME, SAĞLIĞA BÜTÇE YOK

S400 füzelerinin alınması Türkiye’nin tarihindeki en başarılı işmiş gibi lanse ediliyor. Elbette akıllara şu soru gelecektir: “E ülkenin güvenliği nasıl sağlanacak?​” Bir ülkenin güvenliğinin esas olarak sağlanmasının silahlanma ile gerçekleştirilemeyeceğini tarih bize sayısız örneklerle göstermiştir. Ülkenin güvenliğini gerçekten sağlamak için gereken şey tüm ülkelerin işçi ve emekçileriyle dostane bir ilişki kuran, politikalarını tekelci burjuvazinin çıkarları çerçevesinde değil halkın çıkarları çerçevesinde yürüten bir iktidardır, yani gerçek bir halk demokrasisidir. Halk demokrasisine dair bilgi almak isteyen okuyucularımız QR ile ulaşabilirler. 
Ekonomik kriz hayatımızı bu kadar sarmışken; eğitim, sağlık ve bilimum kamu hizmetleri her geçen gün özelleşirken, işçi ve emekçilerden kesilen vergiler her geçen gün artarken silahlanmaya ayrılan bu bütçenin biz gençler için kuşkusuz ki hiçbir faydası yok. 
Elbette bu silahlanma harcamalarının hayatımıza tek etkisi ekonomik biçimde değil. 7 Haziran 2015 seçimlerindeki yenilgisinden itibaren Erdoğan-AKP iktidarı hem içerde hem dışarda savaş politikalarına tekrardan hız verdi. İçerde Kürt hareketi ile sürdürdüğü çözüm sürecini dolaba kaldırmış, dışarda ise “Komşularla sıfır sorun”dan “Sıfır dost”a geldiği bir durum yarattı. Kuşkusuz burada ekonomi politikalarının sıkışmışlığı ve iktidarının sağlamlığının tehlikeye girmesi etkili oldu. Erdoğan-AKP iktidarı savaş politikalarıyla iktidarını güçlendirmeye çalıştı ve hala da çalışıyor. 16 Nisan referandumu ve 23 Haziran seçimlerinden sonra tek adam rejimini iyice güçlendiren Erdoğan yönetimi savaş politikalarıyla kitleleri kendi politikalarına yedeklemeye çalışıyor. Muhalefet ise söz konusu Ortadoğu-savaş-silahlanma olduğunda hükümetin arkasından desteğini çekmiyor. Bütün bunlar tek adam rejimine daha rahat bir hareket alanı sağlıyor. İçerde baskı politikalarını daha rahat hayata geçirmesine olanak yaratıyor.

BARIŞ NASIL SAĞLANACAK?

Tüm bu koşullarda işte barış talebi biz gençliğin önüne her zamankinden daha acil bir şekilde çıkıyor. Barış mücadelesini sürdürmek ve güçlendirmek daha da bir önem kazanıyor. Bağımsız ve demokratik bir Türkiye mücadelesinin temel dayanaklarından biri haline geliyor. Burada barış mücadelesinden kastettiğimiz elbette sadece “savaşlar dursun-barış olsun” talebiyle yürütülecek bir mücadele değil. Çünkü savaşların esas kaynağının emperyalist kapitalist sistem olduğundan bahsetmiştik. Dolayısıyla bugün açısından antikapitalist antiemperyalist bir çizgiden uzak bir şekilde yürütülecek barış mücadelesi asla kalıcı bir çözüm olamayacaktır. Dolayısıyla bölgede ve dünyada kalıcı barışı sağlamak için emperyalist kapitalist sisteme karşı çıkmak mücadelenin temelini oluşturuyor. Barış mücadelesini tek bir güne sığdırmadan bulunduğumuz bütün alanlarda bunu tartışmak, bir araya gelmek, mücadelenin yeni araçlarını keşfetmek ve emperyalizme karşı barışı savunmak bizim ellerimizde. 


 

 

ÖNCEKİ HABER

Gürültüde fısılda: Hoşgeldin insanlık

SONRAKİ HABER

Ne için savaş, nasıl bir barış?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...