08 Temmuz 2019 00:40

Kartpostalın tarihçesi: Şark toplumundan manzaralar

Anıl Yurdakul, 21. yüzyıl itibarıyla kullanıma geçen kartpostalların tarihçesini kartpostal koleksiyoncusu Gökhun Yılmaz ile konuştu

Editör: Max Fruchtermann

Paylaş

Anıl YURDAKUL
İstanbul

"Bazen bir manzara orada yaşayanların hayatları için bir dekordan ziyade ardında mücadelelerinin, başarılarının ve kazalarının vuku bulduğu bir perde gibidir. Orada yaşayanlarla birlikte perdenin ardında olanlar için köşe taşları artık yalnızca coğrafi değildir, aynı zamanda biyografik ve kişiseldir.

John Berger

Günümüzde gitmek veya öğrenmek istediğimiz bölgelerin yapılarını, sokaklarını hatta bölgedeki evlerin dekorasyonunu dahi internet yoluyla öğrenebiliyoruz. Peki on dokuzuncu yüzyılda İstanbul’da yaşadığımızı düşünelim. Paris’in nasıl bir yer olduğunu merak ediyoruz ama Paris’e gidemiyoruz. Paris fotoğraflarını ise göremiyoruz çünkü fotoğraf sadece seçkin ailelerin hizmetinde. Bir fotoğraf ile Pera Palas’ta bir gece kalınabildiği günlerden bahsediyorum! Öğrenme açlığımızı giderecek olan kartpostallar burada devriye giriyor; 21. yüzyıl itibarıyla kullanımı geçen kartpostallar 19. yüzyıl insanları tarafından tüm dünyada öğrenme içgüdüsü ile takas yapılan bir araçtı; Arjantin’den Rusya’ya, Paris’ten İstanbul’a yüzlerce kartpostal tüm dünyayı dolaşırken fotoğrafçılar, editörler, matbaa işçileri ve trenlerden vapurlara tüm ulaşım araçları öğrenme açlığındaki insanların hizmetinde çalışıyordu.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde kartpostal ve kartpostal editörlerini araştırmaya başlamamın tesadüf eseri gerçekleştiğini söyleyebilirim. Basın tarihimizin ilk foto muhabirlerini araştırmaya koyulmuş, evin altını üstünü getirmiştim. Her yerde notlar, kitaplar… Ne yürüyecek alan vardı ne oturacak yer kalmıştı. Foto muhabirliğin temellerini atan, basınımızda ilk klişehane ve karanlık odayı kuran, dergi ve gazete yayıncılığının yanı sıra aynı zamanda hattat ve matbaacı olan Ebüzziye Tevfik’in kendi matbaasında ilk defa kartpostal basan “Kartpostal Editörü” olduğunu tespit ettim. Bunca uğraşın yanında neden kartpostal, ne önemi olabilirdi ki kartpostalın? Üstelik bir kartpostal editörünün görevleri nelerdi sorusunu sormaya başladım?

Osmanlı İmparatorluğu döneminde, bugünkü Türkiye toprakları içerisinde yaşamış kartpostal editörlerini tespit eden ve bu konuda araştırmalar yapan Gökhun Yılmaz’a ulaşıyorum. Kendisini “Kartofil” yani kartpostal koleksiyoncusu olarak tanımlayan Yılmaz ile kartpostal editörleri, fotoğrafçılar, matbaacılar gibi terimlere değinerek sohbetimize başlıyoruz.

1869 yılında Avusturya’da kullanılmaya başlanan kartpostallar 1891 yılında tüm Avrupa’da yaygınlaşmaya başlamış. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise resimli kartpostal yayıncılığı 1890’lı yıllarda Avusturyalı Max Furchermann tarafından başlatılır. Galata bölgesindeki Yüksekkaldırım’da çerçeveci dükkanı bulunan Fruchtermann ile beraber 1923 yılına dek Anadolu topraklarında 300’e yakın editör tespit eden Gökhun Yılmaz, editör kavramını şöyle açıklıyor;

“O dönemki kavrama göre, fotoğrafçıdan fotoğraf negatiflerini alan, kartpostalın basılacağı yurt dışındaki matbaayı bulan, matbaayı bulmasa dahi matbaanın temsilcisini bularak hepsini bir araya getirip kartpostalı yurt dışında bastırdıktan sonra getirten, bununla yetinmeyip Osmanlı Devlet düzeninde sansüre uğramadan dükkanına getirip satışını dahi yapan nadide güzel insanlar diyebilirim. Editörlerin genel yapısına baktığımız zaman dört ana iş konseptinde birleşmişler. Birincisi fotoğrafçılar, ikincisi komisyoncular, üçüncüsü kırtasiyeciler, zaten kırtasiyecilerde kartpostalın satış olanakları çok fazla olduğu için ister istemez önemli olmuşlardır. Dördüncü ise matbaacılar. 

O dönem dünyanın önde gelen matbaaları Alman matbaalarıdır, yaklaşık olarak altmışa yakın matbaa sayabilirim. Osmanlı’da ilk kartpostalı yayınlayan Max Furcherman kartpostallarını 1895 tarihinde Almanya’nın Leipzig kentinde bulunan Emil Pinkau Company matbaasında bastırmıştır.”

YASAKLI KARTPOSTALLAR

Mizah dergisi dahi yasaklayan(!) İkinci Abdülhamid’in kartpostal yasaklamaması düşünülemez. Fakat yabancılara verilen ayrıcalıklar için yasaklar biraz daha farklı uygulanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nda kartpostal satan yabancı bir kırtasiye sahibinin dükkanında eğer yasaklı bir kartpostal varsa yetkililer baskın yaparak kartpostalı gasbedemiyor. Yetkililer bu kişiye dokunduğu anda elçilik devreye giriyor  ve olaylar nota vermeye kadar büyüyor. Bu yüzden yasaklı kartpostalları kırtasiye sahibinden satın alıyor, bu yasaklı kartpostalı bir daha satmayacağına dair karşılıklı sözleşme imzalanıyor. İmparatorlukta yasaklı kartpostalı basabilecek matbaa olmadığından ötürü yurtdışından gelen kartpostal ülkeye girerken denetlenemiyordu. Bunun nedeni ise yabancı posta şirketlerinin kapitülasyonlar sayesinde elde ettikleri ayrıcalıklardı…

KARTPOSTAL TAKASI

Kartpostalın iletişim amaçlı kullanıldığını söyleyen Gökhun Yılmaz, kartpostal koleksiyoncularının uluslararası kartpostal derneklerine üye olduklarını böylece kendi aralarında takas yapabildiklerini söylüyor. Derneklerdeki isim listeleri ve adreslerine göre kartpostal gönderiyorlar. Örneğin; Trabzon’dan Paris’e kart gönderiliyor Paris’ten yine Trabzon’a kart gönderiliyor fakat kartın üzerinde yazı yazıyor, sadece dernek numarası yazıyor ve gönderen kişi kendi kaşesini gönderiyor. Alıcı kişi anlıyor ki kart, o derneğin şubesinden gelmektedir. Tamamen merak duygusunu yenmektir amaç, o kartpostala bakılarak fotoğraftaki kentin nasıl bir yer olduğunu hayal eder dünyaya açılırsın. Fakat kartpostallar fotoğrafa göre ucuz olsa dahi normal bir mektuba göre oldukça pahalı bir durumda. Osmanlı’da normal bir mektup fiyatı 1 kuruş iken kartpostalın fiyatı 20 para. Üzerine bir şeyler yazarsan 20 para iken hiçbir şey yazmaz sadece adresi yazarsan beş kelimeye kadar 10 para olmak üzere fiyatlar değişebiliyor. İlerleyen yıllarda ise kartpostalın fiyatı ucuzlamış fakat aynı oranda kartpostalın kalitesinin düştüğü görülüyor. 

FOTO KART

Bir belge ve haberleşme aracı olan kartpostallar Cumhuriyet dönemi sonrasında yerini “fotokart”a bırakmış. Matbaada basılmış, fotoğraflı kart yerine fotoğrafçıların klişehanelerde ve karanlık odalarda bastırmış oldukları kartlar yurdun çeşitli bölgelerine yayılan bir uygulama olarak çıkmış. Müslüman halkın fotoğrafa günah olarak bakarak uzak durduğu kartpostalın algısını yenen fotokartların en meşhurlarından biri ise Avusturyalı Othmar Pferschy’in çekmiş olduğu ‘Ayasofya’da kılınan son namaz’ın fotoğrafını çekerek yapmış olduğu fotokarttır. 24 Kasım 1934 tarihli kararla müzeye dönüştürülme emri verilen ve 1935 yılında müze olarak ziyarete açılan Ayasofya’da çekilmiş son namaz fotoğrafının reprodüksiyonları halen çeşitli evlerde asılmaktadır. 

Eğer fotoğraf icad edilmeseydi kartpostalların veya foto kartların yerini resim sanatı koruyacaktı. Fakat resimlerin doğruluğu her zaman için tartışılacak ve güvenilir olmayacaktı. Alman Ressam Albert Dürer’in çift boynuzlu gergedan resmi gibi… Sorulması gereken son soru; bilgi çağında insanın öğrenme açlığı sona mı erdi?

ÖNCEKİ HABER

Vanlı sanayi esnafı: Çalışanlarımızın maaşını bile artık ödeyemiyoruz

SONRAKİ HABER

Sözleşmesi feshedilen aile hekimi: Ceza puanı mobbinge dönüştü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...