15 Şubat 2019 13:09

Üniversitelinin ücretli köle hali

Krizin yansımalarını en yakından yaşayan gençlerden birisi olan Abdullah ile krizin yaşamına etkileriyle ilgili konuştuk.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Eren GÜLMÜŞ

Merve KARATAŞ

Mersin Üniversitesi

Ekonomik kriz; üniversite öğrencisinin derslerden ya da sosyal aktivitelerden daha çok gündemine getirdiği, bir şekliyle içinden çıkmaya çalıştığı ya da çıkamadığı mesele. Bir etkinliğe katılmak istediğimizde ya da bir şey alırken “Fiyatı ne kadardır?​” sorusuyla bize ufak bir beyin fırtınası yaratıp öğrenince de yüzümüzün düşüp “Yok ya kalsın.” diyerek içimizde ukde bıraktıran; “Krediye daha çok var, nasıl geçineceğim?​” diye düşündürtüp sonunda yerini “Hem okuyup hem de çalışmak zorundayım.”a bıraktıran kriz. 

SENE BOYUNCA ÇALIŞSAM YİNE GEÇİNEMİYORUM

Krizin yansımalarını en yakından yaşayan gençlerden birisi de Abdullah. İnşaat Mühendisliği 2. sınıf öğrencisi kendisi. Sekiz yaşından beri hem okuyup hem çalışmış. Şimdilerde bir kafede garsonluk yapıyor. Neden çalışmaya ihtiyaç duyduğunu bir de kendisinden duymak istediğimizde şöyle başlıyor söze, “Ekonomik sıkıntılar insanın belini bükünce birinci önceliğin de iş bulup çalışmak oluyor. Orta halli bir aile olduğumuz için zaten yaz aylarında çalışıp birikim yapıyordum okul zamanı daha rahat edeyim diye. Kriz öncesi ve sonrası arasında fark var tabii. Birikim yapmak için değil temel ihtiyaçlarım için çalışıyorum artık. Kriz bunu daha da ağırlaştırdı. Eskiden 3 ay çalışıp geçinebiliyorken şimdi sene boyunca çalışsam bile ihtiyaçlarımı karşılayamıyorum.” diyor ve çalışma koşullarını anlatıyor. “Çalıştığım işyerinin çalışma koşulları tıpkı ülkenin yaşam koşulları gibi. Kötü. Verilen ücret asgari ücretten daha düşük ama daha uzun çalışma saatleri ama daha yorucu ama daha sıkıntılı. Ülkenin haline bakacak olursak zenginler daha da zenginleşiyor ve krizler patronları olumsuz etkilemiyor.”

Abdullah küçüklüğünden beri inşaat mühendisliği okumak istediğini ve bunu da kazandığından bahsediyor. “Bölümümün betonlaşmaya yaptığı hizmetler karşısında insanların ve doğanın zarar görmeyeceği yeni fikirler geliştirmeye çalışıyordum. Ama ülkedeki genç işsizlik oranları, git gide kötüleşen koşullar geleceğe dair kaygılarımı da arttırdı. Üstüne de çalışmanın verdiği yoğunluk eklenince bölümümden de soğumaya başladım. Kendimi üniversiteli gibi değil de ekmek arayışına girmiş bir köle gibi hissediyorum.”

SOSYALLEŞMEK Mİ O DA NE?

Hem okuyup hem de çalışmak zorunda olan Abdullah’a sosyal aktiviteye vakit ayırıp ayıramadığını sorduğumuzda ise gülerek, “Sosyal aktivite olarak eğer dolmuşla işe gidersem bir iki arkadaşımla karşılaşıp onlarla ayaküstü sohbet edebiliyorum. Bu yoğun ve zorlu zamanlar için bir aktivite oldu resmen. Önceleri vakit bulabildiğim için dağ yürüyüşü, kamp gibi çeşitli aktivitelerde bulunabiliyordum. Şimdiyse ne vaktim ne de cebim buna müsait.”

Arkadaşlarının da aynı durumda olduğunu söyleyen Abdullah, “Bu sadece benim için geçerli değil. Herkes krizden dert yanıyor, nasıl daha az harcama yapabilirim sorusunu kendine sorup ince hesaplar yapıyor. Çay içmek için bir yere oturmaya gitsek ikinci çayı içmekte tereddütte kalıyoruz. Hep bir yerden kısmaya çalışıyoruz. Tabii kısarak nereye kadar sürecek bilmiyoruz. Pek çok arkadaşım da iş bulma peşinde. Bulmak da zor. Patronlar hem kalifiye eleman arıyor hem de düşük ücretle çalıştırmak istiyor. Mecbur olduğumuz için de kabul etmek zorunda kalıyoruz.” diyor.

KRİZİN YÜKÜNÜ ÇEKMEK İSTEMİYORSAK...

Arkadaşlarının ve kendisinin çalışarak ve bir şeylerden kısarak bu yükü hafifletmeye çalıştığını söyleyen Abdullah’a krizin yükünü ödememek için ne yapılması gerektiğini soruyoruz. “Ortada ortak bir şikayet varsa ortak bir talep de ortak bir çözüm de vardır. Krizin yükünü ödemek istemiyorsak bunu ortak bir dille ifade etmeliyiz. Ülkede baskılar arttığı için insanlar konuşmaktan dahi çekiniyor çünkü eleştiri yapmak suç teşkil ediyor. Bu da insanı umutsuzluğa sürüklüyor.” diyerek birlik olmanın tek çözüm olduğunun anlaşılması gerektiği aksi takdirde daha kötü günlerin geleceğini söylüyor.

Türkiye’de krizler hiç patronları vurmuyor dedin. Krizin nedenine dair bu saptamanın kapitalizmle sence nasıl bir bağlantısı var?

Geçenlerde bir söze denk gelmiştim. Açlık, fakiri doyuramadığımız için değil zengini doyuramadığımız için vardır. Aslında durum bu. Dünya gelişiyor. Yeni icatlar yapılıyor teknoloji ve bilim ilerliyor. Bunlar üretimi arttırıyor. Ama gel gör ki üretim artsa bile yoksulluk hala devam ediyor. Çünkü bilim ve teknoloji patronların tekeli haline gelmiş. Halk bundan yararlanamıyor. Verdikleri 3-5 kuruşla yetinmemiz isteniyor. Biz susup başımızı öne eğersek daha çok bu faturalar bizim cebimizden çıkacak. Benim hakkım daha fazlası dememiz lazım. Bunun yer bulabilmesi için de örgütlenmemiz birlik olmamız lazım.

 

ÖNCEKİ HABER

Berat Albayrak'tan ekonomi için gaz ve fren benzetmesi

SONRAKİ HABER

Mogherini ve Pompeo Brüksel'de görüştü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...