02 Şubat 2019 00:19

Hükümet vursun, afet vursun ama ‘fiyat düşsün’ olmuyor!

Kuraklıktan dona, selden fırtınaya her afette zarar gören köylüler hükümetten destek ve zarar tazmini yerine icra ve haciz görüyor.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Sedat BAŞKAVAK
Tüm Köy-Sen Örgütlenme Uzmanı

Gıda fiyatları neden coştu?

Dünyaya sebze, meyve satan bir ülkede bugün sebzeden meyveye, yağdan şekere her şey zamlanıyorsa, bunun tek sorumlusu vardır.

Üreticinin elinden maliyetin altında ya da ancak maliyetine alınan ürünlerin fiyatı mutfağa gelene kadar birkaç kat artıyorsa, bunun da sebebi tektir ve aynıdır. 

Karadeniz’de fındık üreticisi, Akdeniz’de narenciye üreticisi, ülkenin pek çok yerinde meyve, sebze ve hububat üreticisi köylü, “ürünlerimiz yok pahasına elimizden alınıyor, devlet taban fiyat açıklasın, TMO alım yapsın” dediklerinde “serbest piyasa var, biz bir şey yapamayız” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan şimdi ‘serbest piyasa böyle olmaz’ diyor. Çünkü derinleşen kriz ve artan fiyatların sorumluluğunu üzerinden atarak hedef şaşırtması gerekiyor. İşte onun içinde “marketlere denetim yapacağız ve serbest piyasa böyle olmaz” diyerek hedef şaşırtıyor. Yani ‘cambaza bak’ diyor.     

Yönetimin en tepesinden, “Serbest piyasa böyle olmaz” diye bağırılsa da aslında serbest piyasa tam da budur. Büyük ve güçlü olanın hem fiyatı hem de ürünü dayatmasıdır.

İşte o serbest piyasa nedeniyle mahalle bakkalı, büyük ve zincir marketler karşısında rekabet edememiş ve yok olmuştur. ‘5 zincir market üzerinden ülkenin neredeyse tüm tüketimi kontrol altında tutuluyor’ desek abartmış olmayız.

Söz konusu tekelleşmenin fiyatlara etkisini ve sorumlusunu tartışmayacak mıyız?

UCUZ ÜRETMEK MÜMKÜN DEĞİL

Bir başka soru: ‘Tarıma destek vermeden fiyatları düşürmek mümkün mü?

İktidarın iddiası o ki tarıma büyük deste veriyor.

2006 yılında tarım kanunu çıkararak “tarıma ayrılan pay milli gelirin yüzde 1’inden aşağı olamaz” diyen AKP’nin bütçeden tarıma ayırdığı pay 13 yıldır hiçbir zaman yüzde 1’i bile bulmadı. Çoğu zaman yüzde yarım (0.5) seviyesinde kaldı.

Hatta son 8 yıldır tarıma verilen teşviklerin milli gelire oranı sürekli küçüldüğü için 2018’de yüzde 0.4’ün bile altına geriledi. Başta gübre, tarım ilacı ve mazot fiyatları olmak üzere artan girdi fiyatları karşısında üretici köylü ezdirildi.

Tarımsal üretimde ve dağıtımda rol oynayan, tohum üretimi yapılan devlet üretme çiftliklerinden gübre fabrikalarına kadar, TEKEL’den şeker fabrikalarına kadar her şeyi satan da Erdoğan hükümetleri oldu.

Üreticilerin birlikleriyle arasındaki bağı kopartan birlikler yasasını “bu yasa uygulanamaz, biz kaldıracağız” diyerek köylüden oy alan, 2002 seçimleri sonrası yasaya sarılarak “birliklere kredi vermemize kanun engel” diyerek başta fındık üreticisini tüccarlar ve fındık şirketleri karşısında güçsüz ve savunmasız bırakırken, köylüleri de kooperatif birliksiz bırakanlar da aynı hükümetler değil mi? Savunmasız bırakılan üreteciler karşısında, ‘fındık fiyatını serbest piyasa belirliyor biz müdahale edemeyiz’ sözünde görüldüğü üzere piyasa savunuculuğu yapanlar da...

Desteksiz, kurumuz bırakılmış tarım sektörünün ucuz ve yeterli üretim yapması mümkün mü?

İTHALAT ÜRETİMİ AZALTIYOR TARIMI ZORLUYOR

Buğday, arpa, mısır, pirinç ve bakliyatta 2.6 milyon tonluk ithalat izni çıkalı daha iki hafta oldu. Rusya’ya domates satmak için 5 bin tonluk et alınması da gösterdi ki, ülkeler arası ticarette kazanç gösterilen her ithalatın sonunda kaybediyoruz. Öyle ki Bosna Hersek, Rusya, Brezilya vs derken yapılan et ithalatları hayvancılığı bitirme noktasına getirdi. Yaşanan bu gelişmeler, 2019 yılının da önceki yıllar gibi ithalatın artacağının göstergesidir. Çünkü Erdoğan iktidarının tarımda sürekli başvurduğu yöntem ithalattır.

Öyle ki artan baklava fiyatları karşısında hükümet ne yapacak sorusuna “bizi kızdırmasınlar baklavayı da ithal ederiz” diyen dönemin tarım bakanı Fakıbaba’nın sözleri hala hafızalardadır. İthalat baskısı ve ürününü değerinde satamayan köylüler borçlarını bile ödeyemez hale gelince üretim bile yapamadılar. İşte bu yüzden pek çok üründe üretim azalıyor.

Etin yanı sıra buğdayda da açığın ortaya çıkması tarımda giderek zorlanıldığını göstermiyor mu?

Tarımsal üretim için destek bulamayan köylünün yararlandığı kurumlarda bir bir kapatılıp azda olsa örgütlü olduğu kooperatiflerde işlevsizleşince geriye bu sene şu ürün para etmedi bunu ekelim diyerek her sene para eden ürüne yönelme anlayışı hakim oldu. Bu nedenle de üretim dengesizleşti ve pek çok ürünün üretimi azalarak geriledi. Oluşan dengesizliği fırsat bilen aracısı tüccarı da köylüden ucuza aldığı ürünü halka pahalıya yedirdi.

Yedirdi yedirmesine de tarımı bu hale köylüler getirmedi. Hükümetin uygulamaları getirdi.

HÜKÜMET, AFET, FİYAT...

Uçağından gemisine yakıtta ÖTV ödemezlerken köylü hala mazota ÖTV ödüyor. Yani tarım girdilerindeki fiyat artışı karşısında köylü bir başına. Artan dolar ve girdilere yansıyan fiyat ise üretimi daha da zorlaştırdı. Çünkü hepsinin fiyatı katlanarak arttı. Tüm girdisi dolara endeksli olan tarım ürünlerinde köylünün mahsulü aracının, tüccarın insafına bırakılmış.

Bu yıl sebze üretim merkezi olan Akdeniz ve Çukurova bölgelerinde seralar başta olmak üzere bahçe ve tarlaları sel bastı, fırtına vurdu. Üretici köylü yaşanan afetler karşısında yalnız ve çaresiz.

Afet kanunu afetten zarar gören köylünün zararını karşılamaktan çok uzak. Şirketlerin vergi borcunu silen hükümet köylünün bırakalım sulamada kullandığı elektrik borcunu silmeyi tarım desteklerini bloke ederek elektrik borcuna mahsup ediyor. Bu nedenle de kuraklıktan dona, selden fırtınaya her afette zarar gören köylüler hükümet ve tarım bakanlığından destek ve zarar tazmini yerine icra ve haciz görüyor. Köylünün kurduğu Ziraat Bankası futbol kulüplerinin bile borcunu ödüyor ama köylüye gelince tık yok.

‘Hükümet vursun, afet vursun ama fiyat düşsün’ olmuyor işte.

Gelinen noktada en önemli sorun köylünün örgütlenmesi sorunudur. Birincisi; hakkını, emeğini, üretimi ve toprağı koruyacak bir mücadele örgütü yani sendikada örgütlenmeye, ikincisi de; ürününün fiyatını belirleyerek topluca pazarlama ve satışını yapacağı kooperatifte örgütlenmeye ihtiyacı var.

Üretimin teşviki için köylünün kullandığı mazottan ÖTV kaldırılmalı, tohum, ilaç ve gübrenin ucuz temini için tarım bakanlığı önlem almalıdır. Tarım ürünlerinde taban fiyat uygulaması ile ürün fiyatında istikrar sağlanırken, köylünün emeği ve alın teri de korunmalıdır. İthalat yasaklanmalı, tarım ürünlerinde taban fiyat uygulaması getirilmelidir. Aksi yine ithalat, yine bağımlılık ve ‘yine cambaza bak’ olur.

ÖNCEKİ HABER

‘Babasının sendikalı olması hekim olmasına engel değil’

SONRAKİ HABER

YÖK’ten yabacı üniversite uyarısı: Diplomalar geçersiz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa