27 Ocak 2019 00:01

Brexit Avrupa’nın gündeminden düşmüyor

Brexit, Almanya’nın ve İngiltere’nin en önemli gündem maddesi olmaya devam ediyor.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Dünya zenginlerinin ne kadar daha zenginleştiklerini çıplak bir şekilde ortaya koyan Oxfam Raporu ve Davos zenginler buluşması tartışmalarına rağmen, Brexit, Almanya’nın ve İngiltere’nin en önemli gündem maddesi olmaya devam ediyor.

TAZ gazetesindeki yorumda İngiltere’nin “AB’den çıkma ama Gümrük Birliği’nde kalma” sorunu ele alınıyor. The Guardian Gazetesi Yazarı Owen Jones ise İngiltere Başbakanı Theresa May’in gittikçe köşeye sıkıştığını ve partisi Muhafazakar Partinin bölünme riskini engellemek için genel seçim çağrısı yapmaya zorlanabileceğini yazıyor.

Diğer yandan, Fransa’da bu hafta İtalyan hükümeti ile yaşanan sorunları konu alan bir yazıyı seçtik. Le Monde gazetesi, Avrupa Parlamentosu seçimleri yaklaşırken, İtalya’nın aşırı sağcı Conte Hükümeti’nin Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a karşı yaptığı saldırıların perde arkasını inceliyor.


SINIR DENİLEN GERÇEKLİK

Ulrike Herrmann
TAZ

Brexit, deniz kenarlarındaki kesif sis tabakasını hatırlatıyor. Her şey bulanık ama çok şükür ışığı sayesinde bazı şeylerin belirginleştiği bir deniz feneri var. Brexit’ten yana olanlar için, bu deniz fenerinin aydınlattığı konu gümrükler. Avrupa, Gümrük Birliği’ni terk edip bağımsız ticari politika izleyebileceğini ve yeni serbest ticaret sözleşmeleri imzalayabileceğini hayal ediyor.

İngilizler gümrük konusunda takıntılılar, neredeyse hiçbir yerde gümrük kalmadığı için bu takıntının anlaşılması imkansız. AB içinde gümrük kalmadı, AB’nin dış sınırlarında da hemen hemen hiç alınmıyor. AB, üçüncü bir ülke ile ticaret yaparsa alınan gümrük en fazla yüzde 4 oranında. Bu nedenle yeni serbest ticaret sözleşmeleri imzalamanın anlamı yok, serbest ticaret dünya çapında geçerli durumda.

Gümrük nedeniyle elde edilen gelir de çok az; Almanya’da yılda 5 milyar avro elde ediyor, İngiltere ise 3.4 milyar sterlin. İngiltere hükümetinin bir yıldaki gelirinin 776 milyar sterlin olduğu hesaba katıldığında gümrükten elde edilen gelirin oranı sadece yüzde 0.4. Sadece bu nedenle düzenlenmemiş Brexit macerasına atılınır mı? 

Bu tuhaf fenomen muhtemelen sadece tarihsel olarak açıklanabilir: İngiltere, dünyada serbest ticaret yapan ilk ülkeydi. 1846’da Tahıl Yasası denilen yasalar kaldırıldı. O zamana kadar, bu yasalar, İngiltere’de tarımı korumak için tahıl üzerine yüksek ithalat vergileri koymuştu. Bu, her şeyden önce, ekilebilir araziye sahip olan soyluların işine yaramaktaydı, yurttaşlar yiyecekleri için aşırı fiyat ödemek zorunda kaldı. Tahıl Yasalarının kaldırılması, bu nedenle demokrasinin bir zaferiydi.

BİR ZAMANLAR

Kısa bir süre sonra, diğer tüm mallara uygulanan ithalat tarifeleri düşürüldü veya iptal edildi; bu İngilizlerin kolayca risk alabileceği bir şeydi, çünkü İngiltere 19. yüzyılda dünyanın önde gelen sanayi ülkesiydi. Ürünlerinin dış rekabetten korkmasına gerek yoktu, bu nedenle korumacılık gereksiz ve zararlıydı.

O zamandan beri, İngilizler için “serbest ticaret”, ekonomik bir terimden çok daha fazla anlama gelmektedir: Kelime, İngilizlere dünyanın en zengin ülkesi olduğu zamanın eşsizliğini hatırlatır. Bununla birlikte, bu ulusal huzur duygusu ancak serbest ticaretin hemen hemen her yerde hüküm sürdüğü gerçeğini inkarda ısrar ettiği sürece ortaya çıkar. Bu nedenle Brexit taraftarları, kendilerini gümrük duvarlarının hala inşa edilmesi gerektiğine inandıkları paralel bir evrene hapsetmiş durumdalar.

Gümrüklere yönelik bu odaklanma Brexit taraftarlarını, sınırları dışındaki yaşama kör ediyor. Gümrük memurlarının görev tanımları çok değişti: Gümrük toplamak yerine bir tür ekonomik sınır polisi haline geldiler. Ek olarak, devasa meblağları içeren ithalat satış vergisini de topluyorlar. Sadece Almanya her yıl 50 milyar avro toplar durumda. Bu vergi, ithalatın avantajlı hale getirilmesini önlemeyi amaçlamakta.

Prensip basit: Alman üreticiler vergi otoritelerine KDV ödemek zorundadır; genellikle yüzde 19’dur. Bir Çinli veya Kanadalı üretici bu vergiyi ödemiyor, çünkü yurtdışında oturuyor ve yalnızca kendi devletine vergi ödüyor. Yabancı malların vergi avantajı elde etmemesi ve dolayısıyla daha ucuz olması için, ithalat ciro vergisi sınırda vergilendirilir ve bu da katma değer vergisine karşılık gelir.

Birleşik Krallık Gümrük Birliği’nden ayrılırsa, AB’ye Birleşik Krallık üzerinden veya Birleşik Krallıktan giren tüm malların kontrol edilmesi kaçınılmaz olacaktır. Bunun alternatifi yoktur. Üye olmayan bir devlet olarak Birleşik Krallığın, bir Çin’den mal getiren Alman ithalatçısının usulüne uygun olarak Alman ithalat vergisini ödeyip ödemediğini kontrol etmesi imkansızdır.

ÖRNEK İSVİÇRE

Bunun pratikte nasıl hayata geçeceğini İsviçre örneğinde görebiliriz. İsviçre konfederasyonları, şu an Brexit taraftarlarının gitmek istediği yerdeler, ne AB ne de gümrük birliği içinde yer alıyorlar. İsviçre gümrük dairesi 4 bin 500 kişiyi istihdam ediyor ve her bir kamyonu tek tek kontrolden geçiriyor. İsviçrelilerin Gümrük Birliği’ni boykot etmeleri saçma ve gerçeklikten uzak ama İngilizler bunu rasyonellikle ilgisi olmayan şekilde değerlendiriyorlar. Onlar açısından sembol daha önemli. İsviçre’de ise sınır kontrollerinin yapılması, ülkenin bağımsız bir devlet olduğu şeklinde anlaşılıyor. İsviçre ile İngiltere arasında çok önemli bir fark var: İsviçre’nin kapalı bir ulusal bölgesi vardır,   Fransa ve Almanya tarafından kuşatılmış değildir. İngiltere’ye ise aynı zamanda Kuzey İrlanda dahildir.

Dolayısıyla, Brexit taraftarları bir ikilemle karşı karşıya kalıyor: Gümrük Birliği’nden ayrılanlar sınır kontrollerini kabul etmek zorundadırlar. Sonuçta söz konusu olan milyarlık vergi gelirleri ve silah, uyuşturucu ve intihal kaçakçılığıdır.

İRLANDA İLE KESKİN VE SERT BİR SINIR YOK

Ancak politik olarak tehlikeli olacağı için Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasında sert bir sınır olmamalıdır. Protestanlar ve Katolikler arasındaki iç savaş, çok kısa süre önce, sadece yirmi yıldan beri, sona erdi. “Bunun ortaya koyduğu sonuç açık ve zaten İşçi Partisi lideri Corbyn tarafından ifade edildi: Brexit’in ne şekilde olacağına bakmaksızın, İngiltere Gümrük Birliği’nde kalmak zorunda. “Bundan Brexit taraftarları hiçbir şey kaybetmez, çünkü bağımsız bir ticaret politikası gereksizdir. Gümrük tarifeleri uzun zamandan beri kaldırıldı”

Brexit savunucularının, gümrük tarifelerine odaklanarak Kuzey İrlanda’da barışı tehlikeye atmaya hazır olmaları rahatsız edici. Ama tabloya uyuyor. Brexit savunucuları düşünsel olarak 19. yüzyılda yaşıyorlar: o zamanlar serbest ticaret hala bir önemli bir konuydu ve İrlanda çıkarları hesaba katılmayan bir İngiliz sömürgesiydi.

(Çeviren: Semra Çelik)


İTALYAN POPÜLİSTLERİN FRANSA’YA ‘KAFA ATMA’ STRATEJİSİ

Le Monde
Başyazı

Ağız dalaşı bitmeyecek gibi. Haftalardır İtalya’dan Fransa’ya yönelik çok çeşitli saldırılar arttı. Kuşkusuz, geçmişte iki “Latin kardeş” arasında bulutlu dönemler yaşandı. Fakat şu an yaşanan kriz bugüne kadar olmadığı kadar uzun sürdü ve daha da önemlisi, İtalya tarafında buna son vermeye kimsenin niyeti yok.

Fransa’nın Avrupa İşleri Bakanı Nathalie Loiseau, Fransa’nın “en aptal kim yarışmasına” katılmak istemediğini belirtiyor, fakat görünen o ki Roma onu bu oyuna çekmek istiyor. Diğer yandan olayların kısa sürede sakinleşmesi şansı da çok düşük: Avrupa Parlamentosu seçimleri dört ay içinde ve buraya kadar Fransa ve Emmanuel Macron’a karşı suçlamalar Luigi Di Maio’nun Beş Yıldız Hareketi (M5S) ve Matteo Salvini’nin Liga’sının (aşırı sağcı) programının yerini alacak gibi görünüyor.

FRANSA, AFRİKA’YI ‘YAĞMALAMAKLA’ SUÇLANIYOR

Çok parlak olmayan iç politika bilançosunu unutturmanın yanı sıra bu provokasyonlar gündemi saptırmaya da olanaklar sunuyor. Örneğin 20 Ocak günü Libya’dan hareket eden ve içinde 100’e yakın mülteci adayı bulunan bir gemi Akdeniz’de batar ve İtalya kendisine yapılan tüm yardım çağrılarına sağır kalırken, Başbakan Yardımcısı Luigi Di Maio, Fransa’yı hedef tahtasına koydu; onu “Afrika’yı “yağmalamak” ve CFA Frangı ile kıtayı kendi vesayeti altında tutmakla suçladı, yani göçmenlik krizi ile bir alakası olmayan konuları öne sürdü. M5S hareketinin siyasi lideri amacına ulaştı: Bu tartışmalar esnasında bir ticaret gemisi, uluslararası hukuku çiğneyerek bu göçmenleri tekrar Libya kıyılarına götürdü. Böylelikle birkaç saat içinde facianın üstü kapatıldı.

Keza, son günlerde IMF’nin İtalyan ekonomisine dair yayınladığı felaket öngörüleri ve Roma’nın düşmanca bir girişim olarak değerlendirdiği Fransa-Almanya çiftinin güçlendirilmesi de yeni gösterişli açıklamalarla örtüldü: 22 Ocak günü Matteo Salvini, Avrupa Parlamentosu seçimleri esnasında “Fransızların kötü bir cumhurbaşkanından kurtulmalarını istediğini” belirtti, ertesi gün ise Başbakan Giuseppe Conte, Fransa’yı, Birleşik Milletlerdeki Güvenlik Konseyi koltuğunu Avrupa Birliğine bağışlamaya davet etti.

İKİNCİ TİCARİ PARTNER

Oysa ki bu polemiklerin gürültüsünden de öte, bu günlük tacizlerin uzun vadede verimli olacağının garantisi yok. Zira, Fransa ile İtalya arasında, terörizme karşı mücadeleden sanayiye, oradan kültür dünyasına, iş birliği ve aynı yöndeki çıkarları o kadar güçlü ki, uzun süreli bir uzaklaşmadan iki ülkede kazançlı çıkmaz. Savaşmaları o kadar yapmacık ki, Paris ve Roma anlaşmaya mahkumlar. Diğer şeyleri bir tarafa bıraksak bile, Fransa ve İtalya’nın birbirlerine yönelik oldukları ikinci ticari partneri ile uzun süreli kimse küsmez.

Diğer yandan Roma, Avrupa sahnesinde tek başına hareket etmekten kazanacağı bir şey yok. Son aylardaki tavrı tüm bu konularda yavaş yavaş yalnızlaşmasına neden oldu, ve en temel diplomatik gelenekleri çiğneyerek, Fransa’da bir rejim değişikliği yapma çağrıları da bu yalnızlığı kesinlikle gidermedi. Conte hükümeti son sonbahar bütçe tartışmalarında bunun tecrübesini yaşadı: Brüksel’de tavizsiz ve müttefiksiz hiçbir şey elde edilmiyor.

(Çeviren: Deniz Uztopal)


GENEL SEÇİM OLASILIĞININ ÇOK DÜŞÜK OLDUĞUNU MU DÜŞÜNÜYORSUN? TEKRAR DÜŞÜN

Owen JONES
The Guardian

Brexit, Theresa May’i kapana kıstırdıkça, parlamentoyu fes etmek onun tek opsiyonu olabilir.

Bir genel seçim geliyor olabilir mi? Düşük bir olasılık gibi görünebilir. Theresa May en son parlamentoyu fes ettiğinde, rakiplerinden 24 puan ilerideydi. Margaret Thatcher ve Tony Blair’in en popüler dönemlerinden bile daha yüksek kişisel reytingi vardı. Bundan iki sene önce, İşçi Partisi, İkinci Dünya Savaşından sonra (seçimlerde) en büyük yenilgisini almıştı. Ama yine de Muhafazakarlar çoğunluğunu kaybetti. Bu sefer, birçok ankete göre, İşçi Partisi Muhafazakarlardan daha popüler. 40 Muhafazakar milletvekili, koltuklarını sadece yüzde 5’lik bir çoğunlukla tutuyor ve 35’inde İşçi Partisi ikinci sırada yer alıyor.  (Theresa May) liderliğine karşı 117 milletvekili oy kullandıktan sadece birkaç hafta sonra Muhafazakar milletvekilleri May’in kendilerini bir genel seçime sürüklemesine izin verir mi? Corbyn tarafından yürütülecek bir hükümetten ve “normal” bir İşçi Partisi hükümetine, haklı olarak, benzemeyeceğini düşündükleri için korkmuyorlar mı?

Ama yine de May’in sunduğu Brexit anlaşması İngiltere tarihindeki en büyük yenilgiye uğradı… 230 oyla kaybettiği bir oyu birkaç hafta içinde nasıl tek bir oya düşürecek? AB’den İrlanda güvencesi ile ilgili daha fazla kazanım elde edemeyecek; bu durumda DUP, Muhafazakar Partili AB Araştırma Grubu ve muhafazakar AB taraftarlarını nasıl birleştirecek? May kendi yarattığı çıkmazın içinde.

Peki diğer opsiyonlar ne?  İşçi Partisi yönetimi, milletvekillerine ikinci referandumu desteklemesi için talimat verse bile -yönetici kadronun toplu istifasını derhal tetikler- birçok Tory (Muhafazakar Partili) milletvekilinin yapacağı gibi, ayrılma yanlısı bölgelerden seçilmiş milletvekilleri bu çağrıyı desteklemeyi reddeder. Zaten istenen milletvekili sayısı yok ve de önde gelen Britanyalı siyaset bilimci John Curtice’in de belirttiği gibi; toplumda ikinci bir oyun karşılığı yok. (AB’den) anlaşma sağlanmadan ayrılmak mümkün değil. Bu durumda May istifa etmek zorunda kalabilir. Tory milletvekilleri partinin disipline karşı gelir, ama zaten gelecek hafta Yvette Cooper’in getirdiği yasa değişikliği parlamentodan geçecek ve anlaşma sağlanmadan AB’den ayrılmak engellenecek. 

Geri kalan ne? Böyle fırtınalı dönemlerde işler önemli ölçüde değişebilir: Belki parlamentodaki milletvekili sayıları May’in lehine döner, belki ikinci referandum destekçilerin sayısı artar, belki milletvekillerin çoğu, bir şekilde taviz verir ve akıllı olan Norveç tarzı anlaşmayı destekler. Belki, belki, belki. 

Veya May, partinin bölünme riskine karşı seçeneksiz kalabilir ve genel secim çağrısı yapmaya zorlanır.

İşçi Partisi, Brexit konusunda seçim koalisyonu bakımından görülmemiş zorluklarla karşılaşacak. Seçmenlerin hayal kırıklıkları onları sandıktan uzak tutabilir. Ya da AB’de kalmak isteyenlerin partiden uzaklaşması mümkündür. Ancak şu da var ki, Muhafazakar Parti’den alması gereken seçim bölgelerinin çoğu AB’den ayrılma yönünde oy kullanmıştı. İşçi Partisi’nin Brexit anlaşmasını yeniden müzakere etmesi ve bunu halk oyuna sunması ihtimallerden biri olabilir. Parti, milletvekillerini de istedikleri oyu kullanmaları konusunda serbest bırakır. Diğer ihtimal ise daha yumuşak bir Brexit için müzakerelerde bulunma vaadi. Her ikisinin de riskleri var.

İşçi Partisi’nin ayrıca bu seçimleri sadece Brexit’e odaklanmış olmaktan çıkarması gerekir. Kesintiler, yaşam standartlarının düşmesi, konut krizi, çatırdayan kamu hizmetleri... tüm bu sorunlar tartışmanın merkezinde yer almalı, sadece Gümrük Birliği ve AB ile gümrük vergisiz ticaret hakkı değil.

Corbynizmin başarısı onun bir isyan hareketi olarak görülmesine bağlı. İşçi Partisi, çıkar gruplarına karşı mücadeleyi göze alma konusunda cesur olmalı... Son seçimlerde olduğundan daha gözü pek olması için siyasi alan mevcut

Evet, belki de seçim olmaz. Kıdemli bir Muhafazakar Partilinin, partisinin seçimlerde iyi bir performans sergilemeyeceğine dair sızdırdığı bilgiler belki de partili milletvekillerini May’in sunduğu anlaşmayı kabul etmeye zorlama amacı taşıyor. Belki de May’in zarları fırlatıp riski göze almasından çekiniyorlar. Kamu personeli erken seçim hazırlıkları yapıyor. İşçi Partisi ve esas olarak taraftarları da bu hazırlığı yapmalı. Kuşaklar boyu süren Thatcherci dogmaya son veren, kamu mülkiyeti, işçi hakları, kamu yatırımı ve tedrici vergilendirmeye dayalı yeni bir sosyal modelin inşa edildiği tarihi bir seçim olabilir bu. Hazırlansalar iyi olur.

(Çeviren: Çağdaş Canbolat)

ÖNCEKİ HABER

Endonezya'da 6.6 büyüklüğünde deprem

SONRAKİ HABER

‘Barışa ve insanca yaşama hakkı için mücadeleye daha çok ihtiyaç var’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...