15 Ocak 2019 23:22

'Arabeski üretenlerin üzerinden görmeliyiz, dinleyenlerin değil'

Müzik Eleştirmeni Naim Dilmener ile arabeskin bugününü konuştuk: Böyle bir zamanda etrafımızı saranın arabeKS olması çok normal.

Naim Dilmener (Fotoğraf: Kadir İncesu)

Paylaş

İsmail AFACAN
İstanbul

Arabesk denince akla müzik alanı geliyor. ’60’lı yıllarda çıkışını yapan ve ’80’lerde iktidarını ilan eden bir tür. Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, Bergen gibi şarkıcılar bu tür deyince ilk akla gelen isimler. Artık eskisi kadar arabesk şarkılar üretilmiyor. Daha çok rock formunda yeniden yorumlanıyor. Bu yorumlar arabeskin geniş kesimler tarafından sahiplenilmesini kolaylaştırıyor. 

Dosya kapsamında Müzik Eleştirmeni Naim Dilmener ile arabesk müziğin bugününü konuştuk. İlgi artışının sebeplerini, arabeske olan yaklaşımı, kitlesinde yaşanan dönüşümü... Dilmener, “Bu müziği yazanların/üretenlerin üzerinden görmemiz gereken bir konu bu, dinleyenlerin değil. Ezilenlerin, düşenlerin, tekmelenenlerin yanında diye gördüğümüz ama öyle olmayıp bizi kazıkladıklarını anladığımız isimlerin peşinden gitmeyelim artık” dedi.  

Son yıllarda arabesk müziğe ilgi artıyor. Özellikle Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, Emrah, Ümit Besen gibi şarkıcıların parçaları çeşitli versiyonlarda yeniden yorumlanıyor. Siz bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz? 

En başta şunu söylemeliyim. ‘Arabesk’ ne yazık ki -haksız biçimde- bir negatif tanımlama olarak kullanılır oldu. Öyle değil halbuki. Her akım ya da türde olduğu gibi, iyi ve kötü arabesk vardır. Kötü arabeski tanımlamak için, belki de ‘arabeks’i kullansak daha iyi ederdik... İlginin artışını nereye bağlayacağımız -en azından benim için- kesindir. 12 Eylül benzeri, hatta yer yer onu bile aratacak günlerden geçmekteyiz ve böyle bir zamanda etrafımızı saranın arabeKS olması çok normal.

Gözlemlediğim kadarıyla arabesk dinleyen kitle de değişti. Şöyle ki, arabesk çıkış döneminde köyden kente göç eden, kent yaşamına alışamayan, ağır koşullar altında bunalan yoksullar arasında daha yoğun ilgi görüyordu. Bugün ise asıl olarak kentli, küçük burjuva kesimlerin arabeske ilgisi artıyor. Bu tespite katılıyor musunuz? Nedenleri sizce neler olabilir? 

Çok zenginlerin, özellikle son 10-15 yıldır bu gruba yükselenlerin zaten herhangi bir şey ‘seçme’ gibi bir hasletleri yok. Her şeyi yiyor, içiyor, her şeyi de dinliyorlar. Diğer gruba gelince; durumları berbat ve ağlamayıp, inlemeyip ne yapsalardı. 

Ağlamak sızlamak dışında yapabilecek başka şey bir yok mu? 

Elbette var. Öncelikle moral, ardından da ummak gerekir(di). Mesele tam da şurada düğümlendi: Artık umamıyoruz, hiçbir şey hem de. Bu aralar en fazla duyduğum dilek şu: “Bugünlerimizi aramayalım da...” Düşünsenize, berbat bir haldeyiz ve daha berbat bir hale düşeceğimizi düşünüyoruz. Bu sebeple de bugünkü berbat halimize şükrediyoruz.

Arabeskin müzik alanında iktidarını ilan etmesi ’80’li yıllardı. Bu kadar popüler olduğu bir dönemde bile arabeske karşı önemli bir direnç gösteriliyordu. Bugün o eleştirenler bile daha çok empati yapıyor. Sanki eleştiriden empatiye geçişte politik bir yön de var. Siz nasıl yorumlarsınız?

64 yaşındayım ve politik bir yanı/yönü olmayan bir şey görmedim bugüne kadar. Mesele hep böyleydi. Ama geldiğimiz noktada iş çığırından çıktı. Genel olarak eleştirinin kalmadığı dahi söylenebilir. Görünmez bir yerden, kukla misali güdülüyor gibiyiz. Normal/olağan düşünme ve davranma biçimleri(miz) işe yaramıyor. Belki de o çok uçuk şeyleri tarifte kullandığımız ‘komplo teorileri’nin peşine düşmeliyiz.

Arabesk deyince aklımıza müzik gelse de, edebiyattan sinemaya birçok alanda etkisini hissettiriyor. Bu durumu toplumsal kodlarımıza bağlayan -doğu toplumu- değerlendirmeler var. Ne kadar gerçekçi bir değerlendirme bu? Arabesk Türkiye müziğinin kaderi midir?

Kaderi değil de tuzağıdır; bile bile düştüğü bir tuzak. İçinde olduğumuz coğrafya böyle bir coğrafya; her aklına esen elimizi/kolumuzu bağlayabiliyor ve bunu engelleyecek hiçbir sigortamız yok, hepsi atmış durumda. Dolayısıyla gelsin Serkan Kaya, gitsin İbrahim Tatlıses...

Bugün açısından Sekan Kaya ve İbrahim Tatlıses’ten daha fazla etki yapan, batı tınılarıyla yapılan arabesk yorumlar (Zakkum, Pamela, Ceylan Ertem...) var. Bu, arabeske mesafeli duran kesimleri de yakınlaştırıyor. Bu durum bir nitelik katıyor mu arabesk müziğe, yoksa yarardan çok zararı mı var? 

Evet, haklısınız. Pamela’yı bu işin dışında tutanlardanım. Ama ekleyecek çok fazla başka isim de vardır; Gece Yolcuları, Seksendört gibi... Bu kategoride durum iyice tuhaf; alttan aslında cayır cayır rock akıyor. Üstte vokaldir arabeske bulanan... Bunların büyük bir kısmı yaptıklarına inanmadan yapıyor; “Satan bu, para getiren bu, biz de bunu yapmalıyız” diye düşünüyor ve rocku hançerliyorlar. Ama bu iş o kadar yaygınlaştı ki genç grupların solistlerinin artık başka türlü şarkı söyleyemez olduğunu düşünmeye başladım.

‘Bunu engelleyecek hiçbir sigortamız yok, hepsi atmış durumda’ diyorsunuz. Bu noktayı açabilir miyiz biraz? Nedir bu sigortalar?

Siyasi bir mecazdı ‘sigorta’; açarsam ya da şunlar şunlar diye sıralarsam elektrik çarpabilir. Basit bir mevzu kalmadı; arabesk, hatta pop dahi elektrikli; saniyesinde çarpılabiliyorsunuz.

İKİSİ DE YANLIŞ

Arabesk eleştirisi ve savunusunda iki uç değerlendirmeden söz edebiliriz. Birincisi Fazıl Say’ın ‘Arabesk yavşaklıktır’a varan yaklaşımı diğeri ise Can Gox’un ‘Arabesk isyanın dilidir’ söylemi. Bu ikisinin ötesinde, sosyolojik ve tarihsel bir arabesk eleştirisine ihtiyaç var gibi... Neler söylemek istersiniz?

İkisi de yanlış. Ya da daha yumuşak bir şekilde söylersem, hatalı. Popüler kültürün her alanında olduğu gibi, bu alanda da belirleyici olan ihtiyaçtır. İhtiyacınız ne ise onu talep edersiniz. Fazıl Say aşk acısı çekerse bir gün, sanmam ki Mozart eşlik etsin bu acısına; Esengül etmeli ya da benzer bir ses. Değilse eğer ters giden bir şeyler vardır. 

Can Gox tavrına gelince; ne isyanıymış? Ya da hangi isyan? “Batsın bu dünya” deyip yan cebini açanların isyanı mı? Bu müziği yazanların/üretenlerin üzerinden görmemiz gereken bir konu bu, dinleyenlerin değil. Ezilenlerin, düşenlerin, tekmelenenlerin yanında diye gördüğümüz ama öyle olmayıp bizi kazıkladıklarını anladığımız isimlerin peşinden gitmeyelim artık; vazgeçelim bundan. 

YARIN: Sibel Öz, “Arabeskle mi barışıyoruz yoksa popüler kültürle mi?

ÖNCEKİ HABER

Makro Market işçileri, tazminat hakkı için Ankara’da

SONRAKİ HABER

Genel-İş Aliağa Temsilciliği: Asgari ücret zammı maaşlara yansısın

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...